"Mutluluk Oyunu - ÖYKÜ" isimli şiir 21.11.2020 14:50:02 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
Mutluluk Oyunu Akşam eve döndüğümde, eşim mutfakta her zamanki gibi yemek hazırlıyordu, mutfak kapısından selam verip üzerimi değiştirmek için odamıza geçerken yemekten sonra nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Duşumu yaptım ev kıyafetimi giyinip mutfağa döndüm. Yemeğimizi yedik masayı beraber topladık, sabırla bulaşıkları yıkamasını bekledim. Nihayet gelip karşıma oturdu. Seninle önemli bir konuyu konuşmak istiyorum dedim. İçindeki kuşku fırtınasından gözleri yağmaya hazır bulutlar gibiydi. Bir an kasıldım kaldım, acaba ne söyleyeceğimi tahmin etmişmidir diye. o an dilimde kelimeleri döndüremiyor, dudaklarım çıkmazı oynuyordu. Bu akşam muhakkak eşinle konuş demiş bende söz vermiştim iş yerimden ayrılırken sevdiğim kadına. Düşündüklerimi aynen söze döküp, bir çırpıda söyleyeceklerimi söylemeliydim, senden boşanmak istiyorum demeliydim, diyemedim bir türlü. Cümle kurmakta zorlanıyor, konuyu bir türlü açamıyordum. Eşimin bu bekleyişten sıkıldığı belli oluyordu yüz ifadesinden. Ne söyleyeceksen lütfen çabuk söyle sıkıldım dedi. Bir cesaretle, uzun süredir şey! Söyle Allah aşkına ne şeyi. Şey işte bu böyle devam edemez ben senden ayrılmak istiyorum dedim. Dondu kaldı sanki böyle bir kararı bekliyor gibiydi. Sinirlenmeden başını öne eğerek sadece sebebini sordu, neden! Gözlerindeki bulut yoğunlaşıp yanaklarından yağmur olup sağanak halinde döküldü. Benden beklediği makul cevabı bir türlü veremedim, sadece başka birini seviyorum diyebildim. İyi geceler demeden başını öne eğerek yatak odasına doğru yürüdü, kapıyı çarpmadan sessizce kapayıp arkasından kilitledi. Çok derinden hıçkırık sesleri duyuluyordu. İçimden bir ses evliliğimizin iyi gitmediğini, verdiğim kararın doğru olduğunu boşanmalısınız diyordu. Son zamanlarda eşimden soğumuştum zira, onun bakışları artık benim için hiçbir şey ifade etmiyordu, aklım ötekisinde idi. Salondaki kanepeye uzandım, sağa döndüm sola döndüm bir türlü uyuyamadım uykum kaçmıştı. O gece, onu anlaşmalı boşanmaya ikna etmek için mal varlığımızdan oturduğumuz evi, arabayı ve şirkettin yüzde kırk dokuzluk hissesini ona bırakacağıma dair boşanma taahhüdünü hazırladım. Sabah kahvaltı yapmadan ayrı ayrı evden ayrıldık. Gün boyu hiç haberlesşmedik. Akşam iş dönüşü, belki evde yemek olmaz diye oğlum dahil üç kişilik hazır yemek paketiyle döndüm. Oysa eşim işinden erken çıkmış, mutfakta yemek hazırlamakla meşguldü. İyi akşamlar dedim, cevap vermedi. Elimdeki paketleri dolaba koyması için mutfak masasının üzerine koyup odama çekildim. Oğlum hiç bir şeyden habersiz odasında ders çalışıyordu. Önce, yemeğin hazır olduğunu oğlumuza seslenerek duyurdu, biraz sonra yemek masasına oturan oğlum baba yemek hazır sofraya diye seslendi. Sofrada benim içinde servis açılmıştı. Tabii ki dışarıdan aldığım hazır yemeklerden hiç bahsetmedim. Sofraya oturduk, yemekten sonra oğlum odasına çekildi. Yine masanın toplanması bulaşıkların yıkanmasını bekledim. Bir gece evvel hazırlayıp gündüz ofiste dikte ettiğim boşanma vaadini okuması için verdim, uzun uzun baktı ve okumadan sol tarafındaki sehpanın üzerine yavaşça koydu. Anlaşılan, yirmi yıl hayatımı paylaştığım adam beni hiç tanımamış, beni tanımış olsaydı böyle bir teklif sunmazdı. Hiç bir şey istemiyorum senden malınla mutlu ol dedi ve yemek masasından kalktı, sessizce yatak odasına doğru yöneldi. Ona acı çektirdiğimi biliyordum, eskisi gibi olamıyordum elimde değildi. Nasıl eskisi gibi olabilirdim, bir taraftan, onun hüznü yüreğimi sızlatmıyor değildi. Çaresizdim kendimi iki duvar arasında sıkışmış kalmış hissediyordum. Bağırıp çağırsa kırsa dökse işimi kolaylaştıracak, bunu fırsat bilip bir daha dönmemek üzere kapıyı çarpıp evi terk edecektim. Planım böyleydi tutmadı. Evliliğimizi kurtarmak için hiçbir çaba göstermemesi beni rahatsız ediyordu. Kalbi kırıktı ama her zaman olduğu gibi olgun davrandı, onurundan kibarlığından ödün vermedi. Oturduğum koltukta, kendi dünyamla baş başa kalmış kendimi dinlerken, bir an yatak odasının kapısının açıldığını duyar gibi oldum, dönüp baktığımda bana doğru geldiğini gördüm. Karşımdaki koltuğa oturdu, gözlerinin ağlamaktan kızardığı belliydi. Bir müddet konuşmadı, sonra gayet sakin kendinden emin bir tavır ve ses tonuyla, anlaşmalı boşanmayı kabul edeceğim yalnız bazı şartlarım var dedi. Boşanmamızı bir müddet geciktirip eskisi gibi yaşantımıza devam edeceğiz. Sebebine gelince oğlumuz bitirme sınavlarına hazırlanıyor, bu dönemde onu üzecek hiç bir olumsuzluğun yaşanmasını istemiyorum, sende istemezsin herhalde dedi. Buna hayır diyemezdim kabul dedim. Oğlumuzun ruh sağlığı, başarısı için elbette dedim. Ayrıca bir şeyi daha rica etti. İki gün sonra evlilik yıl dönümümüz, geçmiş yıllarda olduğu gibi hafif müzik eşliğinde mum ışığında yemeğimizi yiyelim, yemekten sonra aramıza oğlumuzu da alıp dansımızı edelim, oğlumuzun bu mutluluğa eşlik etmesini sağlayalım dedi. Birlikte geçireceğimiz bu müddet zarfında hiç olumsuzlukların yaşanmamasına müsaade etmeyelim, bu mühlet sonunda, boşanma davasını ben açacağım, senden hiçbir şey istemiyorum dedi. Bir ay boyunca oğlumuza ayrı odalarda yattığımızı hissettirmedik. Her sabah daha evvel boğuştuğumuz gibi birlikte yatakta üçlü aile mutluluğu oyununa devam ettik. Önceleri bu oyundan sıkılacağımı düşünmüştüm ama öyle olmadı, ne yalan söyleyeyim hoşuma da gitmeye başladı. Ne yazık ki günler rüzgarın peşinde sürüklenen hazan yaprakları gibi birer birer uçup gidiyordu. Oğlumuzun anne, baba sizi çok seviyorum diye çığlık atması canımızı acıtıyordu. Son gün de yine mutluluk oyununu oynadık, yemekten sonra eşimle kanepeye geçip onun omuzlarına elimi atıp kucakladığımda, oğlumuz tebessümle bizi izliyordu. Eşim gözlerini kapatarak eğilip kulağıma, bu süre içerisinde oğlumuza hissettirmediğin ve mutluluk tablosu çizdiğin için sana teşekkür ederim, beni ne kadar memnun ettiğini bilemezsin dedi. Bende başımı öne eğerek, tebessümle tamam dercesine gözlerimi kırpıştırdım. Doğrusu içimdeki acı gittikçe büyüyordu. Ertesi sabah işe gitmek için evden ayrılırken, yatak odası penceresinden beni izlediğini gördüm. Elindeki mendili sanki veda edercesine sallıyordu. Bende elimi kaldırarak karşılık verdim. Başım önümde duygularıma yenik düşmüştüm. Ayrılmayı düşündüğüm, sevmiyorum dediğim kadın beni ağlatıyordu. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim, yoluma devam ederken aklım evimde sevgili eşimde kalmıştı. Nihayet, o sevdiğimi zannettiğim kalbimi çalan kadına, eşimden kopamayacağımı onu deliler gibi sevdiğimi söylemeye karar verdim. İş yerine varır varmaz İlk işim, ona beraberliğimizin bittiğine söylemek oldu. Ortalığı kırdı döktü hakaretler yağdırdı. Oysa acısıyla tatlısıyla yirmi yıl hayatımı paylaştığım kadın, boşanmak istediğimi söylediğimde hiç tepki vermeden dinlemiş makul sebepler sormuştu. Sevdiğimi zannettiğim kadın, eşimin asil bir kadın olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Üzerimden yükü kalkmış yüreğim hafiflemişti. O günün mesai bitiminde, kuşlar kadar özgürdüm uçarcasına evime koştum. Bu son günün akşamı, oynadığımız oyunun sonuna gelmiştik. Eşim başını göğsüme yasladığında, uzun zamandır hissetmediğim, kendine has kokusunu, dokunuşundaki sımsıcak sevgisini hissettim. Neden bu duyguyu daha evvel fark etmediğime hayıflandım. Evlendiğimiz gün kadar duygulu ve güzeldi. Yavru ceylan gibi titriyordu. Elindeki mendille gözyaşlarını sildi. Göz halkasında hafif çizgilerin oluştuğunu saçlarına ak düştüğünü gördüm. Onu son kez kucağıma alarak yatak odasının kapısına kadar taşıdım, onu taşırken ilk gün heyecanını yaşadım. Hayatının yirmi yılını veren kadına olan minnet borcumdu. Bu güven ve şefkat duygusu içimde çığ gibi büyüyordu. Kaybettiğim sevgimi yine kaybettiğim yerde bulmuştum çok mutluydum. O sabah ne giyeceğini sesli düşünürken izledim. Her geçen gün kıyafetlerinin biraz daha bol geldiğini söylüyordu. O an onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek sabahları daha kolay taşımamın sebebi buydu. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Son anda, kararımdan vaz geçtiğimi ona dönmek istediğimi söylemek istemiyordum. Sürprizim vardı, akşam mum ışığında dans ederken söyleyecektim. Yol boyunca akşam söyleyeceklerimin tekrarını yapıyordum. Hayatımdan çok şeylerin eksildiğini geç fark ettim, ne olur beni affet diyecektim. Günüm sabırsızlıkla geçti. İş çıkışı çiçekçiye uğradım. çok sevdiği çiçeklerden bir buket yaptırdım, üzerine kart iliştirip 'hayatımın sonuna kadar seni taşıyacağım’ yazdım. Yol boyunca mutluluk şarkıları mırıldanarak eve geldim. Oğlum evin bahçesinde arkadaşlarıyla oynuyordu beni elimde çiçek buketiyle görünce baba yoksa evlilik gününüz mü diye takıldı. Çiçek buketiyle yüzümü kapayıp kapının zilini çaldım. Kapı açıldığında ayrılmak istemediğimi deli gibi sevdiğimi söyleyecek milyonlarca kere özür dileyecektim. Belki uyumuş kalmıştır diye kendi anahtarımla kapıyı açıp içeri girdim. Ne mutfakta ne salonda yoktu, Yatak odasının kapısı kapalıydı. Kapıyı çaldım ses vermeyince bir daha yine ses yoktu. Usulca kapı kolunu çevirdiğimde kapı ardına kadar açıldı. Yatağında uyuyor gibiydi. Elleri göğsünün üzerinde başı hafiften yana düşmüştı, uyandırmak istemedim. Elimdeki buketi bir vazoya yerleştirmek için odadan çıktım. Çok sevdiği seramik vazoya çiçekleri yerleştirip geri döndüm. Vazoyu etajerin üzerine koyarken bir zarf gözüme ilişti. Aceleyle zarfı yırtıp içindeki mektubu çıkarttım. Yatağın ayak ucunda bulunan puf üzerine ilişip, yazdıklarını nefes almadan okudum; Sevgilim, “Doktorum İleri safhada göğüs kanseri olduğumu, vücudumun her yerine sıçradığını, bu evrede kimyasal tedavinin cevap vermeyeceğini, verse dahi kısa süreli olacağını, birkaç aylık ömrünün kaldığını söyledi. Sana mutluluklar diliyorum, oğlumuza iyi bak onu çok çok sevdiğimi söyle. Doktorum, ölüm saati yaklaştığında önce ayaklarımın soğuyacağını söylemişti. Bir kaç gündür ayaklarım uyuşuyordu, bu sabah seni pencereden uğurladığımda, ayaklarımın yavaş yavaş soğumaya başladığını hissettim. Galiba ölümüme çeyrek var diye İş yerime telefon edip izin aldım, kalemi kağıdı elime aldım bu satırları yazdım. Son günlerde seni bilmeden ihmal ettiğimi geçte olsa anladım. Senin boşluğa düşmene sebep bendim, beni affet. Bu oyunun, esasında sana da bana da iyi geldiğini son haftada anladım. Sabah gidişinden belliydi, akşama bir buket çiçekle döneceğin, belliydi beni ilk gün sevdiğin gibi sevdiğini söyleyeceğin. Sevenlere malum olurmuş derler. Şu an başucumda yazdıklarımı okuyorsun. Bana içinden geçenleri gün boyu tekrarlayıp ezberlediklerini söyle, görmesem, duymasam da hissederim. Getirdiğin çiçekler için teşekkür ederim, dokunma bırak vazoda kalsınlar. Şimdi göç zamanı, son kez zahmeti me katlanacağına eminim. Metanetli ol yastığımın altına beyaz bir tülbent koydum onunla yüzü mü ört. Sağ tarafımda bulunan etajerin üst gözünde, hastalığımı öğrendiğim gün aldığım cenaze levazımı ile mezar tapum var. Ne duruyorsun çabuk kendini affettirmek istiyorsan, toparla kendini cenaze işlerini başlat. Beni kandırmak için getirdiğin şu özür çiçeklerini defin işleri tamamlandıktan sonra baş ucuma serpiştir. Vazo suyu içerisine aspirin atmayı unutma çiçekler solmasın. Hoşça kal” 150714 mcicek
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.