MAĞRUR KADIN
Gülüşün diyorum,
Gülüşün ne kadar güzel ve içten, Gamzelerin ölünesi, Güldüğünde aniden çıkan elmacık kemiklerin, Haşa! Torpil yapmış diyeceğim yaradan, Gülünce gözlerine varan dudakların, Pembe,hep hafif ıslak, Ya gözlerin... Buğday tenine iliştirilmiş, Kömür karası desem değil Zeytin yeşili az kalır, Mavi,deniz gibi derin bakışların, Sanki gözlerini kıskanır kaşların, Öyle mağrur, hayran kalınası Kirpiğin annemin işlediği dantel gibi, Nasıl da asılmış göz kapaklarına, Perde misali, Tatlı dilini saklarcasına dişlerin Beyaz,ruhun gibi gülüşlerin, Hafif dalgalı,kum renginde, Ülkem gibi karışık,darmaduman, Saçların,uzanır koy misali, Deniz mavisi gözlerine... Sanki kimse duyduklarını bilmesin diye, Gizlenmiş saçlarının arasına kulakların... O nasır tutmuş, Bir zamanlar narin ellerin Harama değmemiş öpülesi parmakların, Stresten olsa gerek,ısırdığın tırnakların... Her gün koşarak son vapura yetişen Kara sularımdan çıkmayan Yorgun ayakların, Martılara attığın simitle, Kattığın sevinçlerini seveyim... Hele rüzgarın inadına yüzüme yüzüme vurduğu Kokun... Kurduğum rakı sofraları kadar anason, Öyle sarhoş,öyle hasret kokar, Ve bir o kadar haram... Sonra devirdiğin bir demlik çayın, Yanında yaktığın sigaraların Üzüldüğün de çorak toprağıma akıttığın yaşların, Geceleri tutmayan uykuların gelir aklıma, Dilim tutulur, Çekilirim firari gönlümün Karanlık sokaklarına... Suna SUCU |