»» İşte İmzam! ««
Biliyordun çocuk, ben de biliyorum artık,
Işığın yokluğundan belirirmiş karanlık. Yeni bitmiş tohumun üzerine çökermiş, O büyük gareziyle kasvetini dökermiş. Öyle masum kalmış bir karanlık değil, o bir... Bir yerden gelen sağır sesler, huzura kibir. İlk hecesi bu onun, çaktığı ilk kıvılcım, Daha ilk davamdı bu, idam verdi yargıcım. Zifiri karanlığın içinde gardiyanlar, Demirin ötesinde ağlıyor anlayanlar. O gölgeler kimleri yok etmiş, ah be kuzum! Hangisini dinlemiş, "bırakın, ben suçsuzum!". Yalnızlık vardı demir parmaklığın gözünde, Hataları haykırdı giren ışık sözünde. Her gün akşam olana dek öfke birer birer, Akşam sızınca gözden içeri hüzün girer. Günler geçsin; ne ağla sen, ne başını eğdir, Bin defa duymaktansa bir defa görmek yeğdir. Olacak olan şeyin önüne set vurulmaz, Ne sevdaymış seninki, mürekkebin durulmaz. Tekrar takvimi alıp zamanı başa sardım, "Ne değişti ki!?" deyip düşüverdi tüm gardım. İlk kez yaşadım ama bu ilk kez yaşanmadı, "Dayanıyorum", diyen hiç kimse dayanmadı. Bana "yaşamana bak", diyen insanlar çoktu, Halbuki yaşamaktan başka boktan iş yoktu. Ayırıyor kendine göre karayı akla, Öğüdünü toparla, hatalarına sakla. Sabredemediğin o köpekler ürüyordu, Verdiğin tüm öğütler sabrı sömürüyordu. Ufak çocuklar gibi çöp, taş atıyor nehre, Zalimin efendisi, zehir katıyor zehre. Bir düşün demeden sen de düşün bu rüzgârı, Uzun gelmesin şiir, bu kısa günün kârı. Boş söz geveleyenler nasiplerini alsın, Umursamadığınız dostluklar sizde kalsın. Kızdığım, sözler değil, içimdeki bir acı, Bazen düşüyor koca kralların şanlı tacı. Değiştiriyor koca dağın dik yamacını, Şaşırıyor divane olunca amacını. Hayat herkese farklı vuruyor biçim biçim, Anlamadan hiç kimse, bu bir kapalı seçim. Sanki gerçekler için sallıyor pembe zarı, Kral düşerken takıyor şanlı tacı soytarı. Koptu zincirim derken bağlıyım köpek gibi, Hani güçlüydün, hani yoktu gücünün dibi!? Baksana ben dönmüşüm geçmişe, ağlıyormuş, İnan kaybettiği her an yürek dağlıyormuş. Uzun zaman geçirdim kalem elimde bence, Tam bir ömür boyunca, kırk dokuz satır önce. "Daha anlatacak ne kaldı", deyip susarken, O karanlık sarmaya başlar "dur, vakit erken". Hatırlıyorsun aşık olup divane seni, Dolduruyorsun sonra başka dertle keseni. O da başka bir tane hatırlatıyor sana, Sen hayata kızmışsın kalemi bıraksana. Vay be koca dağ! Ne çok kar yağmış gür başına, Nuh tufanı karışmış gözlerinin yaşına. Kulaklar yalan söyler, ya gözlerin söyler mi? Islak tenin nedeni elin olan eller mi? Yatağında gördüğün yakın-uzak bir düğün, Sebebidir karanlık içindeki körlüğün. Yaşam açık bir keder ve şakayla karışık, Biliyordun, bizimle ancak böyle barışık. Susuyorum, cevabım her satırda çok netti, Evet, söz vermiştim ve benim sözüm senetti. "Ben seni hiçbir zaman unutamam kelebek", İşte imzam! Bu sana hala aşığım demek. SCKaradeniz [Mr. Lonely] |
Diğer üyeler gibi ben de beğendiğim bir başka şiiri burada görmeyi arzu etmem şüphesiz kişisel bir tercihtir ama bu şiirdeki eksiklikleri söylerken eksik olmayanları da eksik gibi göstermek hece şiiri anlamında kafa karışıklığına neden olabilir. Bu yüzden Osman Beyin yorumunu ölçü alıp bir hececi olarak görüş belirtmek istiyorum.
Osman Beyin kafiye hataları diye bahsettiklerine katılmıyorum.
Çünkü kafiye “ bir kök bir ekli “ den ( ekten) olabilir. ( ustaların eserlerini tâkip ettiğimizde bu örnekleri görüyoruz )
Kıvılcım
Yargıcım
Gardiyan-lar
Anlayan-lar
Kuzum
Suçsuzum
Sardım
Gardım
Sana
Bıraksana
Düğün
Körlüğün
De, kafiye adına bir sorun olmadığı gibi diğer kafiyelerde de bir sorum göze çarpmıyor.
Şu denilebilir elbette - daha sağlam kafiyeler olabilirdi -.
O ayrıdır bu kafiyeleri hatalı demek ayrıdır.
Beyit tarzı olarak tasarlanmış ve uzun sayılabilecek bir çalışma olarak ortaya konan bu ürün belki de beyit beyit olsaydı okunması daha rahat ve anlaşılabilir olabilirdi. Şüphesiz bu şairinin tercihidir ve biz ancak kendi görüşümüzü söyleyebiliriz.
En belirgin tenkid noktası sanıyorum iç durakların (7+7 olması gereken) bozulduğu ve sesin karıştığı yerlerdir.
Hemen ilk mısrada; “ Biliyordun çocuk, ben de biliyorum artık, “ diye 6+8 ile başlanması ve;
Öyle masum kalmış bir karanlık değil, o bir...
Her gün akşam olana dek öfke birer birer,
Günler geçsin; ne ağla sen, ne başını eğdir,
Bir düşün demeden sen de düşün bu rüzgârı,
İnan kaybettiği her an yürek dağlıyormuş.
………………..
Bu türdeki mısralarla devam etmesi şiiri şüphesiz sağlamlık anlamında sekteye uğratmıştır. Halbuki çok ufak dokunuşlarla bu mısra tekniğindeki zaaflar düzeltilebilirdi.
Meselâ;
“Günler geçsin; ne ağla sen, ne başını eğdir,” yerine
Günler geçsin; ne ağla ne sen başını eğdir,” denilebilirdi.
Şiirde bir başka göze batan husus da, “ bir, o, ben, sen “ gibi hece tamamlamak için gereksiz kullanılan kelimeler. Ve, “ ne ağla “ dedikten sonra “ sen “ kullanmak.
Bu bağlamda daha dikkatli olmak gerekirdi. Çünkü bu hece ölçüsü rahat hareket edilebilecek genişlikte…
Şairin biraz daha dikkat edip, biraz daha gayret gösterdiğinde daha kaliteli çalışmalar ortaya koyabilecek kapasitede olduğunu düşünüyor, başarılar diliyorum.