GECENİN İÇİNDEN GÜNEŞİN DOĞUŞU (NEMRUT DAĞI)
( Arka kapak için düşünülmüştür
GECENİN İÇİNDEN GÜNEŞİN DOĞUŞU (NEMRUT DAĞI) Siz hiç Nemrut Dağı’na çıktınız mı? ...Orada dünyalar değişik, yaşam başkadır… Kimi zaman araçla, kimi zaman merkeple… Ya da yayan çıkınca nefes nefese kalırsınız… Varınca tepeye, o yorgunluk kalmamıştır… Tatlı ve sıcacık bir esintiye bırakmıştır kendini. Akşam varmışsan eğer… Güneşin ufuktaki renk cümbüşüne gark olursunuz… Ve tepenin hârikulade gizemine kaptırırsınız kendinizi… Ağustos sıcağında bile sıkı sıkıya sarınırsınız battaniyeye... Aşklar anlatılır, bir an da tarih canlanır gözünüzün önünde. Sinema şeridi gibi geçmişe yolculuk edersiniz bir an da…Tarihi kahramanlarla haşir neşir olursunuz farkında olmadan… İçilecek sıcacık bir çayın bile dünyalara değdiği bir ortam oluşur…O tarihi ortamda, o cansız kahramanlarla iç içesinizdir artık…Ne mümkün, mümkün müdür uyuyabilmek…Uyku falan girer mi o gözlere. Amaç, sabahı beklemektir…Amaç, güneşin doğuşuyla mest olmaktır…Amaç, sadece güneşin olduğu bir ortam da ellerinle tutabilecek kadar yakın olmaktır güneşe…Artık sabır, son sınırlarını zorlamaktadır… Sınırsız, sorunsuz ve belki de… Belki de, ilk defa stressiz bir hava yakalanmıştır, o yücelerde… Belki de, ilk defa arkadaşlığın, dostluğun, tarihin anlam kazandığı… Belki de ilk defa mutluluğun, huzurun ve var olmanın hazzı… Belki de, ilk defa renk cümbüşünde dans etmenin… Tam koyu sohbetler son bulmuş derken…Gözler ölümün ikiz kardeşi olan uykuya yenik düşmüşken… Artık tatlı yorgunluğun neticesinde mukavemet kaybolmuşken… Bir an da gözler fal taşı gibi açılır…Aman Allah’ım! Aman Allah’ım!...Evet, artık güneşin doğuşu başlamıştır…Hayatımızın anlam kazanacağı yeni bir günün müjdesini vermektedir…Artık ne yorgunluk, ne mukavemet, ne sohbetler...Hep sonlanmıştır yapılan işler…Âdete tüm dikkatler doğan güneşin oluşturduğu renk cümbüşüne bırakmıştır yerini… Pür dikkat kesilmiştir gözler, hareketsiz kalır bedenler… Kimisi, o anı ebedileştirmek için basar deklanşöre… Kimisi, doya doya o güzelliği çeker yüreğine, havayla soluyarak… Artık yerden çıkar gibi güneş yavaş yavaş yükselmekte… Ziyalarıyla hayat vermektedir dünyaya… Koruyucu bir şemsiye gibi kanatları altına almaktadır… Aman Yarabbi! Aman Yarabbi! Var mı böyle güzellik? Var mı güneşle böyle baş başa kalmak… Elini uzatsan tutacak gibi olmak…Koca dünyayı bir an da kucağına almak. Hele o renklerin cümbüşü… Kimi zaman azgın, kimi zaman kızgın… Kimi zaman, mayalanmış gibi durgun Fırat’ın suyunda…Oluşan renklerin aksi, gözlerde bambaşka bir hava oluşturur… Bir tarafta, tutacak kadar yakın olan güneşin gittikçe renk değişimi… Bir tarafta, deryayı deniz olan o Atatürk Barajı’nın azameti… Bir tarafta, yürek dostunun bulunduğu o Menzil asaleti… Ve...Heyecanlı ve tatlı bir yorgunluktan sonra… Huzurlu ve tatlı bir esintinin bıraktığı o yürek mutluluğu… Artık, giden mutludur gördüğünden… Artık, gören mutludur yaşadıklarından… Artık, görenlerin ebedileştirdikleri bir öyküleri vardır… Artık, yüreklerinde bir huzur vardır tarihle dolan. Her çıkışın bir inişi vardır ya... Artık zevkle inilir o yüksek, ulu tepeden… Evet! Evet! Burası Nemrut Dağı’dır dostlar… Tarihin ebedileştiği, tarihin destanlaştığı tepe… Tarihe şahitlik eden, cansız neferlerin bulunduğu yerdir… Görülmeye değer olan yer Nemrut Dağı’dır… Sahi! Sahi! Siz hiç Nemrut Dağı’na çıktınız mı? Birlikte gördük ya diyeceksiniz değil mi şimdi... Kerim BAYDAK [email protected] Kerim BAYDAK ın "Gecenin İçinden Güneşin Doğuşu(Nemrut Dağı)" adlı yayınlamış şiir kitabından |