nereye
beni nasıl bilirsiniz söyleyin
ardın sıra hiç bakmadan nereye alıp dizinize destan eyleyin çin seddinde taş yıkmadan nereye hayalleri gerçek kılan sizdiniz bir tespihe doksan dokuz dizdiniz gün görülmez ıssız yolda izdiniz sancaklarda gül kokmadan nereye obalarda avlularda dağlarda ortasından dere geçen bağlarda bir araya gelip ıssız sığlarda derinlere kök çakmadan nereye bulutlardan rahmet değil kan düştü sabır dedik yiğit düştü han düştü yettim gardaş diyen sesler yan düştü yıldırımlar can yakmadan nereye kartal iken kargalara yem olduk çakal diş bıraktı bir verem olduk sabrı kabe bildik cehennem olduk kör yaraya tuz dökmeden nereye umut diye hasret sardım yavruya kıta kıta düşler sardım kumruya neler neler nakış sardım ebruya kara gözden kan akmadan nereye hele dersin gün devrilsin gelirim karanlıkta nur kavrulsun gelirim miraslardan toz savrulsun gelirim daha yardan el çekmeden nereye yetti gayrı gardaş kabristan ağlar dağlar başı kara örtüler bağlar dünyeviyim bir selama bin tuğlar alpdağlara gök çökmeden nereye |
Kaleminiz daim olsun.
Muhabbetle...