EŞGELLİ BALIKÇI RÜSTEM/ 2005 notlarından...Nilgün
Bu efsunlu şiirim EŞGELDEKİ gün ağarmadan sandallarına binerek ekmek kavgasına düşen bütün Eşgelli balıkçılara hediyem olsun...2005 notlarından/Ağustos
EŞGELLİ BALIKÇI RÜSTEM Bir adam vardı, deniz bakışlarında çakmak, çakmak isyan parlardı. İnce ve keskin bir yoldu adımladığı, Eşgel’ deki kaldırım taşları. Dev seslerde yankılandıkça balıkçı teknelerindeki motor sesleri, benzin kokardı yosunla karışmış siyahlaşmış elleri. İstavritleri ağlardan ayıklayarak koyarken leğene, keyifle dolardı, hovarda gülüşleri. Bir elinde tütün, bir elinde çakı, temizlerdi tavadaki midyeleri. Sahilde yaktığı ateşin, kızıl alevi, sarardı solgun bedenini, çakırkeyif bir akşam karanlığında, sabırsızdı kadehindeki yorgun gözleri. Eşgel’ de dalgalarla savaştığı sahili seyrederek, ak düşen ve seyrelmiş saçlarını düzeltti... Teybinde KARADENİZ türküleri, bağırarak, coşkuyla söylerdi ASİYE’ yi, çınlatırdı sesiyle doğduğu o muhteşem sahilleri. Derin bir iç geçirerek, belki de otuz yıl öncesine gülümsedi ve aklına düşen gençliğine kahretti, nasıl da kumsaldaki kumlara resmederdi, içindeki sevgiyi, aşka dairdi özlemleri, O yıllar nasıl da pır pır ederdi yüreği, aynı sularda oynaşan martılar gibi. O yılların ve dalgaların izlerini sildiği duygularına hasret çekerek, uzaklara daldı gözleri, gömüldü suskun yalnızlığına, ayağında diz boyu, eski ve babadan kalma, sarı çizmeleri. yolunu beklerdi her adımında, mahallenin eşkıya bakışlı kedileri. Bir de eline bakardı Hatice ninesi iki sokak ötesi, ahşap eflatun badanalı evdeki. Çok önceleri bir de Asiyesi vardı çorbasını yapan, asırlar olmuştu sanki yüzünü görmeyeli, Artık perdeler açılmaz olmuştu her şey, sabah bıraktığı gibi kasvetli mi ,kasvetli, Bulutların bir başka dansettiği bu temmuz öğlesi, dalgalara aksetmişti sanki yorgun gençliği, çayını yudumladığı bu balıkçı kahvesinde, dostlarıydı artık tek tesellisi, bir de ahşap babadan kalma teknesi, Kışın çatıdan akan sular duvarlara işlemişti, onardı derme çatma kulübesini, evin girişindeki taş avluda, ağlardaki yırtıkları dikerdi. Ağzında sigarası,tıkanırcasına öksürtse de bırakmamıştı bu tütün kendisini, Kaç kere bırakmayı denediyse de, direnemedi, pes etti. Bir başkaydı sanki bu cuma gecesi, içtiği çay bir başka demli, dinlediği türkü bir başka keyifli, sebebini kestiremediği efsunlu bir yaşama sevinci doldurmuştu tüm yüreğini. Eşgelli BALIKÇI RÜSTEM dendiğinde, arardı onu bu mısralarda okuyan tüm sevenleri, kayalardan oturtulmuş bu tarih kokan iskelede, ayak sesleri duyulurdu sanki inceden inceye ve de sessizce... Bu, bu, bu, Eşgelli balıkçı Rüstem’in, yaşanmamış hülyalarının hikayesi ve onun sahillerine kazınmış, kavuşamadığı aşkının, hüzünlü efsanesi. 21 ağustos 2005/05.30 2005 notlarından.../EŞGEL/ NİLGÜN ÇAKICI/BURSA |
terazi tarafından 7/10/2012 10:16:11 PM zamanında düzenlenmiştir.