GÖNÜL NİKAHI
Gönül nikahı koymuşlar adını,
sahtekar oyunlara gebe, alaca karanlıkların... Kaybetme korkusudur, kimi zaman babadan anadan, ya da ölmüş kocadan, gelen beleş maaşları, ve o cukkaları kaybetme korkusudur, NİKAH MASASINDAN, kaçıran ; NAMUSSUZ tozutmuş kadınları... Oysa ki saçı bitmemiş yetimlerin ah-u zarı vardır cehennem ateşidir, her ay maaş çektikleri, lekeli hesap cüzdanları Kimi zaman da prangalardan ürken, üstad adamların, baş tacıdır, G Ö N Ü L ...NİKAHI. Kadın bedenine tırmanan ince altın simle, el tezgahında nadide bir basamaktır, aşkın atkı, kalpazanlığın çözgülerinin, kirli dokumalarında, nikah mühim değil ya, bizde gönül nikahı var, a l d a t m a c a l a r ı... OYSA ORTADA GÖNÜL NİKAHI diye de bir şey yoktur, kıçına okkalı tekmeyi yiyen, maaş ödeyen zavallı sgk, ya da kapanların farkına geç varan, dangalak, KADINCIKLAR VARDIR... İŞTE GÖNÜL NİKAHININ, iç yüzü, tam teşekküllü tamografisi, Kapatmanın, metres yaşamanın, faihişeliğin adını, birileri ustaca imitasyon altın suyuna bulayıp, som altından bir , isim koymuş. G Ö N Ü L NİKAHI :)) Yiyene... DİP NOT= Bu şiir kocamı ayartan, ve ölen kocasının cesedinden maaş araklayan ..... ye yazıldı. Derin bir uçurum yâr denilen, uğruna besteler güfteler derilen. Bir tökezleyip de boşluğuna yuvarlanmaya gör. Ne göz kalır, ne kafa, ne de sağlam tek bir kaburga. Her kemik acımasızca gidiverir elden. Derin bir uçurum yâr denilen, uğruna iklimleri yer değiştirip, kasımları temmuz, hazanları yaz eyleyen... Mısraları felç eden, harflerin tek bacağı alçıda, çoğu zaman gün doğumlarını, uykusuz gecelere hapseden. YÂR denen bir şey yoktur aslında, herbiri belleğimizden dökülen birer garip, m i z a n s e n. AŞKI PİRAMİTLERE GÖMÜP ÜZERİNE BETON DÖKEN ŞAİR’ DEN acımasız yorumlardı :)) _________________________________ Oğlum benim, yosun yeşili gözlerinde, beni teselli ederken bile, göstermediğin delikanlı gözyaşların, yanağıma ılık ılık damlar. Biz; iki beden, iki yürek, iki ten, ikimiz beraber yandık , kavrulduk oğlum. En çok acısı da yüreğimin tavında, anneeeeeem! Diyen sesin, taze ekmek kıvamında hâla soframda. Sensiz demli çayın bile tavı yok be oğlum, hiçbirşeyin tadı yok. Biliyor musun? Bahçemdeki duvarlardan , kaçıp sıvışmana çıldırırdım, henüz olmayan erikleri koparmanı, yemek öncesi atıştırmalarını, gömleklerini sağa sola savurmalarını, Bunları bile özlüyorum. Hatırlıyor musun canımın öteki yanı, traş köpüğü yanaklarında, anne bak oluyor mu dediğinde, attığım çığlıkları, hepsini, herşeyi, çok özlüyorum oğlum... Yokluğunda ateşin üzerinde dönen pervane misali, kanatlarım alev alıp, hasretinle kavruluyorum. Duymak isterdim ilk aşk hıçkırıklarını, okumak isterdim, defterine karaladığın sevda karalamalarını. Derslerle başın dertte mi, gitar çalmayı öğrenebildin mi, telefonundaki bu melodiler neden çark etti, neden ceza dinlerken, arabeske gönül verdin? Aç mı gidiyorsun okuluna, sabahları hava soğuk olur, kalın mı üstün, terli misin, gece yorganın yere düştüğünde, üzerini örtüyor mu yanındaki... Oğlum benim, olmuyor sensiz , üzüyor sessizliğim, bakma yazıp çizdiğime ve gülüp söylediğime. Heceler içimde can çekişiyor, kan çanağı sözlerim özüm nurum iki gözüm, bilmezdim sensizliğin böylesine ipe çekeceğini benliğimi, darağacında ilmeğin ucunda geleceğim. Hain bir celladın dilinin ucundaydı kaderim, ne olur kırılma bana, kızma... Oğlum benim, biriciğim, seni çok seviyorum... 2010’dan 2012’ye, biz gözyaşlarımızı içimize akıttık bebeğim... NİLGÜN |