Nar Sessizliği
bir eylül günü
saçlarımda kırgın nehirler rüzgarın dudağında kawa ruhlu bir sızı sarı okyanusunda Mezopotamya’nın tutuşturdu anızları ve sardı her yeri yeşil alevler kibrin dehlizlerinde gri bir koku yeşilimsi irin sularında ürkek kurbağalar I her güz bitimi düş tacirlerine satılırken alın teri gördüğü her Arabi kelimede dualar okurken babam anladım suyun ve sessizliğin kudretini burçak tarlalarının sarı okyanusu kuruduğunda anladım toprak küsünce bağrını delermiş münzevi kentlerin asfaltlarında her yolculuk insanın kendinden göçüymüş fakat damarlarımdan taştığında kan düş’tüm ve kırıldım mayhoş bir nar gibi nar çatladı ve içinde binlerce kırmızı içimden bir ülkenin kalbi fışkırdı kirletti kolalı beyaz gömleğimi kırmızı ve yeşil lekelerle kirletti ruhumu nar’ın yalnızlığı göğsümün tunç bendini delip taştı bedenden dışarı göğsümden ayak uçlarıma serildi kent rüzgarları ölüşümü gözlerimde gördüm fakat kılım kıpırdamadı II yanık buğday kokusuydu uzaklardan gelen zılgıt sesleri ve geceleri hunharca sevişirdi kurbağalar kurak dere yataklarında ben ise mülteci rüyalarda kazıyordum toprağın bağrını su yoktu umut yoktu ışık yok III devrik duruyor her sözcük dudağımda biliyorum az düşünülüp çok konuşulan bir yerde ’suskunluk’ ibadet sayılmalı idrak edemediğim bir lisanla mı konuşuyor tabiat nedir bu üzerimdeki köhne yaşam belirtileri bakraç bakraç hüznü üzerime yağdıran tanrı mı? yoksa ben miyim? hüzne kucak açan o saf tohum bilmek istediğim bir şey daha var ki kekeme bir fısıltıdır o utanç verici yılgınlık yılkı bir ömrün muştusu güz müdür ? balçık ateşle şekileniyorsa her Adem’in içinde bir şeytanlık yok mudur ? IV mor çatlağında vedalar biriktiren dudağım kangren çarmıhladım bileklerimi sessizliğe her uçurum bir intihar eşiğiyse şayet neden en güzel çiçekler uçurumlarda açar ve neden bozkırlı kadınlar ellerinde def bileklerinde beyaz çaput gülümserler ölüme damarından kanı çekildiğinde neden kötü kokar insan anladım … Barış Çiçek/ Eylül Kesiği |