(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kardeşliği Görsek Diyorum..! şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kardeşliği Görsek Diyorum..! şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
kardeş kardeşi vurmaz, kardeş kardeşi soldurmaz. Vatanını sevenleri hiç kimse ayıramaz. Bu vatan bizimdir buna kimse engel olamaz diyorum ben de hocam selam ve dua ile kalın.Kutluyorum efendim.
kardeş olalım diye diye kardeşlikten ettiler dost sanki ayrı gayrıymışız gibi bizi böldüler kutlarım bu duyarlı yürek sesini meslektaşım ve Ülküdaşı'm kal esenlikte...
இܓSabah oldu göklere mavi mavi; Doldur, ışık döker gibi kâseyi !இܓ
இܓAy'ım Yıldızım Benim - Kazak Müzik -இܓ YouTube Ay'ım Yıldızım Benim - Kazak Müzik ile ilgili video▶ 3:31 www.youtube.com/watch?v=gi-e7OAmNik 3 Ara 2014 - Yasin R. TÜRKER tarafından yüklendi Kazakistan müzik kültürünün eşsiz ezgisi. Tüm orta asya müzikleri birbirlerini aratmayacak güzelliktedir. Ne ...
இܓ
Gökte bir öküz varmış, adı pervin; Bir öküzde altındaymış yerin. Sen asıl iki öküz arasında Tepişmesine bak şu eşeklerin ! இܓ
*ÖMER Hayyam*
******
இܓBenim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyorஇܓ
İçimde acısı var yemişi koparılmış bir dalın, gitmez gözümden hayali Haliçe inen yolun, iki gözlü bir bıçaktır yüreğime saplanmış evlât hasretiyle hasreti İstanbulun.
Ayrılık dayanılır gibi değil mi? Bize pek mi müthiş geliyor kendi kaderimiz? Elâleme haset mi ediyoruz? Elâlemin babası İstanbul'da hapiste, elâlemin oğlunu asmak istiyorlar yol ortasında güpegündüz. Bense burda rüzgâr gibi bir halk türküsü gibi hürüm, sen ordasın yavrum, ama asılamıyacak kadar küçüksün henüz. Elâlemin oğlu katil olmasın, elâlemin babası ölmesin, eve ekmekle uçurtma getirsin diye, orda onlar aldı göze ipi.
İnsanlar, iyi insanlar, seslenin dünyanın dört köşesinden dur deyin, cellât geçirmesin ipi. இܓ
*Nazım Hikmet Ran*
***
இܓ
Ruhu,çürük diş gibi sökmesinden ötürü; Memeli hayvan soyu şimdiki insan türü... இܓ
*Necip Fazıl Kısakürek *
***
இܓ
Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, anlamak gideni ve gelmekte olanı.இܓ
*Nazım Hikmet Ran*
***
இܓ NAZIM HİKMET'E İLK VE SON HİTAP இܓ
Nâzım Hikmet!
Nafile çabalıyorsun. Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım. Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.
Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.
Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.
Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin. O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kimbilir nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.
Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı: Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun? Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim? Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun? Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler. Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım. Şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?
Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarma dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?
İşte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir? Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktile vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!
Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim. Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.
Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...
Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor. İşte görüp göreceğin rahmet! இܓ
(11 Nisan 1936)
*Necip Fazıl Kısakürek*
***
இܓ23 Sentlik Askere Dairஇܓ
Mister Dallas, sizden saklamak olmaz, hayat pahalı biraz bizim memlekette. Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente, yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, elli santim kefen bezi yahut, yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan erkek, ağzı burnu, eli ayağı yerinde, üniforması, otomatiği üzerinde, yani öldürmeye, öldürülmeye hazır; belki tavşan gibi korkak, belki toprak gibi akıllı, belki gençlik gibi cesur, belki su gibi kurnaz, (her kaba uymak meselesi) belki ömründe ilk defa denizi görecek, belki ava meraklı, belki sevdalıdır. Yahut da aynı hesapla Mister Dallas, (tanesi 23 sentten yani) satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, seksen beş onda altısını yahut, bir çift ıskarpin parasına. Yalnız bir mesele var Mister dallas, herhalde bunu sizden gizlediler. Size yirmi üç sente sattıkları asker, mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, mevcuttu otomatiksiz filan, mevcuttu sadece insan olarak, mevcuttu, tuhafınıza gidecek, mevcuttu hem de çoktan mı çoktan daha sizin devletin adı bile konmadan. Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, mesela Mister Dallas, yeller eserken yerinde sizin New York'un, kurşun kubbeler kurdu o, gökkubbe gibi yüksek, haşmetli, derin. Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. Halı dokur gibi yonttu mermeri ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri. Dahası var Dallas, sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz zulüm gibi, hürriyet gibi, kardeşlik gibi sözlerin, dövüştü zulme karşı o, ve istiklal ve hürriyet uğruna ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek ve yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber diyebilmek için, yürüdü peşince Bedrettin'in; O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir, Kaya gibi yumruğunun son ustalığı, 922 yılı 9 Eylül'üdür. Dedim ya, Mister Dallas, Herhalde bütün bunları sizden gizlediler. Ucuzdur vardır illeti. Hani şaşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size bu 23 sentlik asker, yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim, her millet gibi büyük Türk milleti.இܓ
*Nazım Hikmet Ran*
***
இܓ
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccâdemin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz mâdem; Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! இܓ
(1961)
*Necip Fazıl Kısakürek*
இܓ"İmparatorluğa Mersiye" Osman Yüksel Serdengeçti ...இܓ "İmparatorluğa Mersiye" Osman Yüksel Serdengeçti. ile ilgili video▶ 6:17 www.youtube.com/watch?v=RRtXsCTJDWg 19 Şub 2008 - gaztecilr tarafından yüklendi "İmparatorluğa Mersiye" Osman Yüksel Serdengeçti. gaztecilr. SubscribeSubscribedUnsubscribe 2626 ...
....BU SAVAŞ NİYE.... Susmuyor silahlar akıyor kanlar Kardeş kurşunuyla soluyor canlar Feryada figana yanar sol yanlar Hepimiz kardeşsek, bu savaş niye..... **** Gelenek görenek örfümüz aynı Türkü halay düğün acımız aynı Abdest namaz cami dinimiz aynı Hepimiz kardeşsek, bu savaş niye.... **** Al bayrak altında susmasın ezan Helal lokma ile kaynasın kazan Belasını bulur mutlaka azan Hepimiz kardeşsek, bu savaş niye.... **** Aliyim sözlerim açıktır benim İhanete izin vermez ki genim Ne fark eder beyaz esmerse tenim Hepimiz kardeşsek, bu savaş niye.... 4 - 09 - 015 IŞIK Mehmetali...IĞDIR
Kemiğe dayanan bıçak kesmeye başladı hocam Sözün bittiği yerdeyiz ................................Saygılar
Kardeş olmak için ortak paydaların çakışması gerekir . Vatan evlatlarını haince öldüren alçaklara çiçek vermemiz beklenemez. Çok haklı ve yerinde mısralar Suat bey. Tebrik ederim .Saygılarımla .
Sayın Suat Zobu Kardeşim, şiirinizi yürektan alkışlıyorum. Çok güzel, içten ve samimi. Gerçekliklerle bezenmiş. Sizi en üst dereceden kutluyorum. Günümün Şiiri Seçtim. Sizlere saygı, sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Allaha emnet olunuz.