Bir Mevsim Sonu Şiiri
Bir yaz bitimi cenazesiyim.
Sıcak, kokuşmuş, şişmiş… Yüreğine, kalemine kurtlar düşmüş bir şair bozuntusu. Takvimlerin ‘’ iyi bilirdik’’ günlerine telaşlı bir aşinalık peydah oluyor, içimde bir yerlerde. Taziye çadırı en sevdiğim gömleklerden. Sanki ilk toprağı ben atmışım üzerime. Ben ölmüşüm ağlayanım benden önce ölmüş. Kalan sağlar şiire kalmış… Kalan sağ’lar denir değil mi? Evet öyle derler, çünkü ölüm soldan doğar, solda hayat bulur, solda yaşar ve solda ölür. Ve bunca ölümle yaşamak, yaşamak, yaşamak… Yavaş yavaş kabullenmeye başlıyorum, gelmeyeceğin gerçeğini. Azrail’in kokusu yaklaştıkça bir umudumun olma ihtimalinden uzaklaşıyorum. Sahi, uzaklaşmak nedir..? Kaç kilometredir..? Kaç şehirdir..? Kaç yanılgı ve yenilgidir..? Bir insan ne kadar uzağa gidebilir aynı gökyüzünün altında..? Ah şu manasız sorular… Senden daha fazla uykusuz bırakıyor, bu yarınsızı… Yarın… Yarın yeni bir mevsim… Eski hüzünlerin kokusunu alıyor yüreğim.. En hüzünlü şiirlerin doğduğu havalar başlar birkaç güne.. Benim günlerim... Sonbahar adamıyım ben… Bilirsin çok severim ; ellerimi cebime koyup aylak aylak gezmeyi… Soğuk havada titreyerek şarap içmeyi… Sigara yakarken rüzgara sövmeyi… Ama bunlardan daha da çok severim bilirsin… Köşe başında buz tutana kadar senin işten çıkmanı beklemeyi … Dağılan saçlarını seyretmeyi… Üşüyen ellerini cebimde saklamayı… İçimi bakışınla ısıtmayı… Her ne kadar Haziran’ın hediyesi olsan da bana... Ben seni en çok sonbaharda seviyorum… Belki hakikaten Son baharım olur… Belki gelirsin ve bu hadsiz şairliğim son bulur… Belki de yine gelmezsin ve cümlelerden dağlarım olur… Bak, sonbaharın papatyası daha güzeldir… Özlediğinden değil merakından gelsen de olur… |