son veda
Gittiğin yollara serili papatyaları tozlu raflara kaldır
Ay ışığı ve güneş altında yürü selvi ağaçları ile örülü bir yolda Güneş bir yandan alnını yaksın gölgelerinse geriye baksın Günahı büyük bu gidişin cehennem ateşi gibi yakar bedenim Beni kurtaracak olan yalnız ve yalnız minicik ellerin Tamam tamam susuyorum konuşmaya mecal yok sen dinlemekten aciz Virane bir şehir sarhoş bir adam geriye bırakarak giderken sen Ben mahcup ellerim kanlı gözlerimde yaşlar akarken bedenim Sana sarılmak ister tüm ruh halim ve bütün uzuvlarım Biliyorum fazla abarttım bu defa ama bu son bilmiyorsun Bu son çırpınış son nefes alışlarım bedenim alevli bir volkan Sen ki bir serpinti serin bir esinti gün batımında güneşin bin bir rengi Kurulan hayaller yıkılır sen gider arda kalır tüm boş vaatler Haydi durmayın toplanın okunur ezanlar duyulur son salalar İşte bir ömür ki koşar sana vakit durur ki bozuk saatler Yazın taşıma bir koca beyit içinde gizlidir en derin manalar Serin selviler altında yürürken sen gözlerim semada bir umut bekler Sözlerin dudakların da sallanan son hançer cümlelerin yetmez romanlar kafi Duymalımıydı bu sağır kulaklar ayrılık çığırtkanlığını Görmelimiydi bu gözler son kez sallanan o minicik elveda ellerini Kaldırımlar ahhh o boş ot bitmeyen kaldırımlar ben orda bıraktım dün Tüm hayallerimi sarpa saran gençliğim şimdi bomboş kaldırımlar Yürüdük yürüdük seninle sağımızda dozerler solumuzda tozlu yollar Şimdi bomboş kalacak o kaldırımlar geçecek üzerinden dozerler İnsanlar aç insanlar susuz elimde bir demet papatyalar Serdim yollarına tüm gençliğimi umutlarım hayallerim Diktim fidan gibi tohumları toprağa yeşertmek senin elinde İstersen su ver yeşert istersen yok et lakin yok olmaz ki bu sevgi Kanadı kırık kuşlar ahhh o yalnız çaresiz kuşlar beni bana hatırlatır Sen yokken kanadım kırık dizlerim bağı çözük ulaşmanın imkânı yok Sen çok uzak bir şehirde ben ki serseri bir ruh çırpınıp durur Alabora bir tekne misali yalnız ve yapayalnız adada Mahsur mürettebat boğulmuş yeni bir kaptan beklerken Ben ki engin tepeler de senin kokuna hasret gözlerin de benliğimi arar Ürperir nasırlı ellerim dokunurken dudaklarına canın yanmasın Ben kökünden keserim bu nasırlı eller her dokunuşla acı vermesin En derin denizlere yelken açarken bir balıkçı tayfası Umutla atılır ya ağlar gözlerde bir umut yeşermesi Şu küçücük bedenimde sevgi tomurcukları karıştır torağa Yeşersin fidanlar büyüsün olgunlaşsın meyveler Gideceksin bu kesin başka çare mi yok yollara serili bir ömür Koyup giderken arkana bakmadan ben çaresiz çilekeş bir ömür Ruh yorgun beden hastalıklarda bir serpinti bir esinti Serin selviler yararken bulutları bir umut nefes tükeniyor son çare Güneş batarken kısacık bir ömür kayar ayaklar altında bir beden Haydi tamam susuyorum işte sana fırsat git haydi git bırak ellerim Dualar tükendi fırtına bekler kapıda kapat kapılar ardında Ben kalayım bırak kapat kapıyı zindanlarda sen özgür ben tutsak İşte gidiyorsun hıçkırıklarda ben boğulurken bana veda derken Sen karanlık yüzün belirsin arkandan koşan geri gelmesi imkânsız gölgeler Yeter artık yeter geri dönsün dudakların ve ensemde nefesin Çıldırtıyor beni bu buhran bu çaresizlik bu çilekeş bir hayat Susuyorum susuyorum susacağım sonsuza dek sonuna dek Ve elveda derken ayak seslerin birer birer azalır sesin şiddetin Kaybolur gölgeler ay ışığı aydınlatır etrafın güneş batar Sanki serili papatyalardan yansıyan ay ışığı sokak lambaların Eteklerin savrulur rüzgârla dalgalanır sırma uzun uçları kırık saçların Susuyorum biliyorum duymazsın artık çığlıklarım Elveda derken ellerin susuyorum susuyorum son kez susuyorum... |