KAFAMI ÇOK KARIŞTIRDINIZ
Havf ve recam vardı
Birgün coşardı duygularım sevinci yumak yapar toplardım, Birgün kasvet çökerdi dağlarıma / lakin dağların ardında hep olurdu umudum. Takvim yapraklarıyla da iyiydi aram Mevsimlerinse sonbaharıydı aşkım. Toprak bütün cömertliğini sunar, Bense zikrederdim her üzüm tanesine hallice. Sonra siz çıktınız ortaya. Uçan seccadelerinizle girdiniz şehre. Güvencimi çalıp, Süslü mezarlara bıraktınız. O gün işlemiştim ilk günahımı, O gün ‘BEN’ demiştim ben.. Sen demişlerdi sen/ geçersin bizim küheylanımıza binersen, Geçersin sen sırattan, Ne arafa düşersin ne sakara. İş bu ‘garanti’ mahvetmişti beni. Oysa benim havfım, recam vardı. Bir hardal tanesiydi ölçüm. Gemilerim tek bir limana sığardı. Ama ne olur siz anlayın beni. İlk düğmeyi yanlış iliklettirdiler bana, Kılıç artığı günlerimi sürgün edeli beri, Pusatsız yakalanırdım hep. Müritlerin çığlığı delerken kulağımı, Bir derviş sancısı sarmıştı yüreğimi. Ama ne olur siz anlayın beni. Bana öyle öğrettiler. Hep bulutlara bakmayı öğrendim ben. Dağların yücelerine. Ah bir kez bakabilseydim, Ah bir kez bir kez bakabilseydim yere, Gölgemin bir hiç olduğunu görecektim… Seni, yalnız Seni seviyorum diyebilecektim/cimriliğimden kurtularak. Kafamı çok karıştırdılar çok. Hiç ders almadım. Ölü mezarlarına bıraktığım pişmanlığımı, Diri mezarlarında geçirdiğim hayata hiç yansıtamadım. Sayılarlaydı değerlerim, Paralar sayılarla, mallar sayılarla, oylar sayılarla. Bir zikirmatiğe kurban gitti ihlasım. Hiç ders almadım hiç, Çıkıp meydanlara bağırmadan ölmek mi olurmuş derdi babam, Oysa O hiç mahmuzlamazdı atını. Sokaklarsa es veriyordu. Şeyhimse nefes. Nefes almayan sabahlar öldürdü beni, Esselatu hayrun minen nevm. Ah babam nereye bağıracaktım… Selahattin Cansız. |