İSTANBUL, ZAVALLI AŞKIMKaranlık bir ay, hain bir gece, Kan kokusu sinmiş ıslak sokaklar, Elinde hançerle gezen zalim ihanet, Delik deşik olmuş masum sevdalar Bir yanda gönül yangınları, Bir yanda emek vurgunları Ve sevgiye hasret, zulme müebbet küçük bedenler Ayaklar altında çiğnenmiş umut sürgünleri... Her âşığını yok eden meş’um bir kadın gibi, Taşından, toprağından kıpkızıl şehvet sızan Ve yağmurlarında binbir mel’anet yağan Kara dul misali, bu dünya güzeli, fakat merhametsiz şehir Yine kanına girilirken tertemiz bir sevdânın, yemyeşil bir ümidin Ve yine yıkılıp giderken, sokakların yuttuğu minicik bir yürekte Pembe baharlar açmış bir elma ağacı, Bir zâlim sükût olacak geriye kalan Ve çirkin bir inkâr sadece, Hep aynı hayâsız masaldır şehrin anlattığı Bu binbirinci gece... Bizansın taçlı fahişelerinden kalma bir utanmazlık mı, Kızkulesi efsanesinin zâlim hüznü müdür, Lâle devri rehavetinin dönüştğü umursamazlık Ve o devrin şairini damlarda ölüme kovalayan hoyratlık, Topkapı Sarayında, Sultanlardan kalma entrikalar Ya da Yedikule zindanlarından yükselmiş bir feryattaki çaresizlik Ve o feryadın ardındaki insafsız zulüm mü, Havasında asılı kalmış bu ihanetler dokusu, Onlardan mı yâdigâr, şimdi şehri saran şu biber gazı kokusu? Kaç saltanat görmüş bu koca şehir, Ve kaç ihanete kurban vermiş onca saltanatı, Kimi kader mahkumu, kimi gurbet mahkumu, kimi sevda mahkumu Nice açmadan dökülen gonca Ve nice boşa gitmiş ümit, boşa yanmış gönül Bu kubbeler,minareler ve ihanetler diyârında Nice yangınlardan kalma bir avuç kül... .......O şimdi, kurumuş, dökülen zavallı bir gül... Bir gül ki,z âlim bir hayatın ortasında yapayalnız... Hoyrat ellerde incitilmiş, solgun... O, sokağa düşmüş bir asilzade; bitkin, yorgun Ve hiç yok edilemiyen asil bir güzellik ki; .......Kendi kaderine dargın... Oysa İstanbul da özlemiştir şimdi bilirim, ’bir gevher-i yekpâre’ olduğu Sâdâbat günlerini Özlemiştir bilirim, güneşin huzur saçtığı sabahları, Bu günahsız şehrin midir, tüm günahkârların tüm günahları? .. Her âşığın, sînesinden bir güzelliği hoyratça kopartıp aldığı Yaşlanmış ve kirletilmiş bir dünya güzeli ki, Süslenmeyi unutsa da artık, eski bir alışkanlıkla her sabah Saçlarını, Boğaz rüzgârlarıyla taramaktadır, Belki de, sadece Bir vefâ aramaktadır... Ünal Beşkese |