gencecik çağımızda,dibe vuruluyoruz.
hayat insanın derinliklerinin,en güzel çağlarından aşka esir düştürüp,ilk imtihanı sunarak başlar.
öyle masumlaşırki insan,kıyamamaya başlar,kırmamaya başlar,verdiği mutluluğu yere,göğe sığdıramaz. mücadelenin yeni çağlarıdır,altın gibi kalbini kurutmaya hazırlanışıdır ve aşka yenik düşmenin. bir anda bana ne oldu böyle derken,mutluluktan dünyalara sığamazsınız. aslında bir zaman sonra bu mutluluk acıya dönüşür,zülume dönüşür,karanlık sizi esir alır. bir şehirin içinde,kaybolursunuz,kimseyi istemezsiniz hayatınızda. çünkü tüm çığlıkların acısını içinizde yaşarsınız,paramparça olup,içinizdekinin merhametine sığınırsınız. oysa çok kötü bir yenilgidir.insanın kaybetmesi..gökyüzündeki gök gürültüsü gibisinizdir. unuttuğunuz bir şeyler kalmıştır,düşünmenizi zorlayan;GERÇEKLER ! daha ilk çağlarınızdaki mutluluktan,gerçekleri düşünmek istemezsiniz ve bu yüzden YALNIZLAŞIRSINIZ. yalnız kaldıkça,çırpınırsınız acılarla ayakta durmaya.. ne yazıkki bir çoğu insanın gençliği bu yüzden,kırık düşlerin içinde,kaderini çizmeye çalışıyor. unutmayın,ağır acıların zaafı büyüktür.her yerinizden dolar,taşarsınız. kaldırmaya çalıştıkça,kendiniz heba olursunuz,daha henüz gencecik yıllarınızda. çıkılmaz bir tünelden,boşluk arayan karıncalar gibi,savrulursun. bitkisel hayat yaşamaya başlarsınız,derin dondurucuda. bu acı geçmez,kendini kandırmaktansa,vazgeçmeyi öğrenmek zorundasınız. yoksa sizin için gelecek zamanlarda sarsıntılar kesilmez. bu yüzden gözyaşınıza sığınmamak için herşeyi yapmalısınız,dayanamıyacak kadar olsa bile... |