5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
2346
Okunma
İstanbul kepenklerini indiriyor
kör noktasında yaşamın
gidiyorum bir türkü tutturmuş
bir yanıtsız beklenti ya hep ya hiç
gibi korkularım, dışarıda bir telaş
insan ağzından yapılmış sözlüksüz bir telaş
gençlik diyorum, İstanbul diyorum
yatakta bir hasta kadın, yaşlı
yaşının helal sütü gibi yaşlı
hem diyorum, hem demiyorum
anın içinde uzun bir fısıltı
doğumla ölüm birbirine geçiyor
iki zıt kardeş
huysuz bir ihtiyar oluyorum
gölgem kadar uzayıp kısalıyor soluklarım
neyin kefareti İstanbul, ya Üsküdar
uzak bir boşluk saniyeler arası
iki kere iki bir diyorum
iki kere temellerin altında
kör noktasına dönüyorum göğün
tekrarı olmayan o ana
dışarıda telaş, suni teneffüs…
kepenklerini açıyor çarşı esnafı
kepenklerini
elinde bir çakar almaz İstanbul’un
ya yaşam ya ben diyor koyunla kurdun pazarlığı
Boğaz‘ın iki yakasında sessizlik
o büyük gürültünün içindeki sessizlik
yalılar teğet geçiyor sulardan
yüzde onluk azınlık eteklerini topluyor
İstanbul İstanbul olalı böyle pilili etek görmemiş
(şimdi uzun etek moda)
yüzde doksanı zaten görmemiş, görse bile söylememiş
makul sebep sayıldığından söylememiş
kalkışma diye söylememiş
Taksim‘deki ayak izleri var hâlâ korkularda
tınısı tarihte yerini almış
değiştiremez diyor içimdeki sıcaklık
ucunda barış çiçekleri tüm çocukluğumun sokakları
yüksek yüksek beton tepeler, zirve yapmış Tanrı’ya
bilmem kaçıncı katında paranın, ne hoş buluşma
İstanbul sokakları pislik götürüyormuş olsun
pisliğe biat kültürü oldukça daha çok bok götürür sokakları
doğaya inat can damarlarımız koparılıyor
koparılmamış hangi değerlerimiz varsa koparılıyor
yoksa da koparılıyor
uyduruk bir düşman yaratılıp koparılıyor
sevgilim diyorum yüzüğümüz umudumuzdur diyorum
geleceğe olan umudumuz…
İstanbul ağırdan kalkan bir gemi gibi
kepenklerini kendi içine indiriyor
5.0
100% (8)