Dik Bir Uçurumdu HayatGülün soylu kokusuydu yolunu çizen karanlık Sessiz yağıyordu o gece yağmur, ıslandı saçı Yaşam saati tükenir iken, göklere son kez baktı Avını bekleyen hayvanca salyalar tene yapıştı Dik bir uçurumdu hayat, çığlıkları geceyi sardı Neden rüzgâr okşuyordu namahrem saçlarını! Neden denizler hayal, ışıklar böylesine mattı! Mavi rengini yitirmiş, insanlar kör ve sağırdı! Neden tüm yalvarışları iğrenç bir yüzde hazdı! Neden unutulmuş bir köşede gökler karanlıktı! Küçücük ellerini kopardılar gövdeden, kanadı o İnsanlık sorgudaydı, kör, sağır ve dilsizdi kâinat Bölündü mantık acılara, sustu kalabalık sokaklar Emeller bir kurdun ulumasına karıştı, utandı an Son bir umutla baktı caniye, neden dercesine! Doyumsuz açlık coğrafyasıydı inadına yaşadığımız Ne yoksulluğumuz, ne zenginliğimizdi sorgulanan Utançsız güller coğrafyasında korkulardı yeşeren Ölümün kazanları kaynıyordu her an çevremizde Kendi içimizdeki oyuklarda saklanarak ölüyorduk Bu çelişkili ütopyada yağlı halatlar attık ağaçlara Astık, kestik, biçtik, doğradık ereksiz tüm yalanları Suçlular dil çıkardı akıbetimize, ağırladık saraylarda Kendi yasalarımızı sildik kitaplardan, yaşadık sus pus Ateş düştüğü yeri yaktı, kafesimizde biz hep mahpus Not: Yaşamdan koparılan ve bilinmezliğe bırakılan tüm Özge/CAN’lara… Selahattin YETGİN |