YOKLUĞUN NİNNİSİ
Hırçın yazgılar değil mi
Çizen rotanı O dümen değil mi Çoktan çark etmiş. Ne içinde ne haricinde hayatın Sırası mıydı şimdi şu yılgının. Yokluğun ninnisi çağırıyor uzaklardan Kırık bir güfte nakaratı ezberimde Hep hüzün diyor Yine de tutamazken kendimi. İçli bir dokunuş çok uzaktan Usul usul annem okşarken başımı. Naif ve titrek elleri Kıyamazken dokunmaya Bin bir serzeniş yakarken canımı. Safi bir çocuk dizleri paramparça Geride kalan kırık ne varsa. İteklenmiş haddinden fazla Dil yarası, yürek yarası İstiflenmiş tüm tümceler İçinde bin bir hece Alabildiğine vakur Çoktan unutulmuş belki de. Fazlasıyla mağdur Ne mi gelir elden… Hicap etmediğim ne varsa Keşke kalsa çok uzağımda. Kıyısından yürüyorum Ha düştü ha düşecek Boğulmak bu son seferde Kaybolmak en kötüsü karanlıkta. Yol yordam bilemezken Acılar yüreğe pelesenk Sorular cevaplar ile nasıl da tezat. Olurun olmazı en kötüsü Kırgınlığın yüreği örten örtüsü. Görünememek adınadır belki kaçışım Sığınağım o perde arkası Görmemek adına karanlığa hapsoluşum. İzafi bir resim Ellerimle çizdiğim Yokluk ve ben İçimde yaşayan sayısız ikilem. Kıdemli mi ya da sıradan Zor mudur kanıksanan Devinimi devranın Günbegün gök kubbenin altında yaşanan. Tanımsız, anlamsız hatta vasıfsız Fazlasıyla korunaklı Tümlenmiş bir dünya nihayetinde Vara yoğa hasret duyan Dibinde, bitiminde şu ahir ömrün… |
Özlem Demirkaya &*.*&