NEYDİ MEÂLİ AŞKINKi kader diye Sen yazılmıştın çivilerle Sağlı sollu asıldığım avuçlarımın çizgilerine İsminin yâd dillerde her telâfûzu Çıplak sırtıma inen yağlı bir kırbaç izi Vahşi’nin mızrağında çırpınan hürriyet aşkına Çöl ortası bir kancıklıkla İç organları boşaltılan sahipsiz bir cesedim şimdilerde Ayakkabılarınla girdiğin mâbedimden Kendini ç’aldığından beri Kaç fetret bu bendeki aklımı ziyân eden Kaç yetim suskun söylem dudağıma pay ettiğim Kibrit alevinde yandım Külün yağmurunda ıslandım Z’amanı saatlerin insafsızlığına bıraktığım günden beri Kara bir çarşaf gibi gözlerimin seyrini vurdu hasret Aklımın sûruna bu kaçıncı üfürüşü İsrâfil’in Yırtarak göğsümün kabrini kaçıncı dirilişim Sürüngen sevdamı sürüyerek peşimden Ve Düşürerek kafatasımın döletinden hasretin ceninini Nefhâ-i Fezâ’dan Nefhâ-i Sâik’e Üzerine gök devrilen toprağı Ve Bu topraktan fırlayan ûcûbeleri Kaçıncı silkeleyişim üzerimden Ve Koltuk altımda Senim Sevâbım Günâhım Levh-i Mahfûzum Yine Seninle haşrolunacağım biliyorum Aşk neydi Red-i âzâd bir kölenin hürriyet düşcesi belki Bir serçe yavrusunun ilk uçma denemesi Çaresiz bir hastalığın deva bulması Belki de aşk ölüme memnun bir biçimde gitmekti Bazen gece vakti Her hangi bir saatte dışarı çıkıp Kaldırımlarla hasbıhal ediyorum Necip Fazıl’ın kaldırımlar şiiri düşüyor içime Alabildiğince senli aşkla dolup Amansız bir halde y ü r ü y o r u m Ayaklarımın altında ezilen kaldırımlar mı Yoksa Kaldırımların altında ezdiği ben miyim bilemiyorum Yüreğimin sökük yerinin tek dikişiyle İlikleniyorum sevdâna Sevgili Ezberleyebildiğim tek Aşk tarifiydi bu Anlamadın Aşk neydi Çerçevesi kırışmış gözlerine Yırtmacı derin Sivri topukları üzerinde kırıtırken tökezleyen geceyi giydiren Yıllanmış bir şehirde bir Birbaşınalık mı Çırılçıplak bir hasreti uzatıp sol yanına Ve Giderken Yüzünde bıraktığı yüzünü alıp elleri arasına Yasaklı okşayışlarla uyutmak mıydı yastığında Aşk neydi Solunumu yetersiz yıllarımın Astım kasılması öksürük nöbetleri de Ya da ilk çeyreği bana ait ömrümün Tüm geri kalanlığıyla bilâbedel satılışı köle pazarında Piramit heybetli Züleyha’ nın İçimin kuyularına çarpa çarpa kırılışı Parçalanışı say sevdamı Bir varmış bir yokmuşla kazıldığım kitâbelerin alnına Işık tutan gölgeni de katarak hesaba Düşüncelerine attığın körleme bir düğümle Anla Derisi yüzülmüş içimde Çatlak ayaklarıyla dolaşan acıtılmışlığımı Zülfikâr’ın 2 yüzünde inleyen bir ahh’la Aklımın zındık bataklığına saplanan Uydurma tanrıların tutsaklığına Gönüllü bir râmla Çeyreğine varamadan güneşi söndürülen bir ömrün İçinde büyüttüğü ferfecir bir kıyâmla Yeniden sana diriliyor Bir daha sana diriltiliyorum Bu kadar yandığım yeter Câhim’de Anla Şefaat-i Aşk ol artık bana Dudaklarımın kıyısında solgun kahkaha sabrı sarılığı İliklerime kadar damarları tıkalı Kireçlenmiş sevda yorgunluğu Ya da Sarpa saran kör bir aşk çıkmazlığı Avuçlarımda titrer mevsimsiz açan kırmızı karanfil Hayal ötesi düşlerim fısıldar -dur der hep derinden Zühre yıldızın dönsün gecelerimin Gizem’ine Monark bir düş sultasına râm olsun benden ötesi Boz bir deli yel essin Lodos çöksün has bahçemin çok yıllık Küstüm Çiçeği’ne Çatırdatarak kemiklerini Kaburgasından doğurulduğum adama Karın boşluğumda ismini sayıklayan ağzı açık yaraya Verdiğim nefesimin yolunu keserek Beni kendi tükürüğümde boğmaya yeminli soluduğum havaya Ve Genzime takılan aforizmal yalana And olsun ki Artık anlamayacağım seni Turnaların tellerinden almadığın selâmlarımı Söküp ah-ı ahvâlimden Mühür diye sıkıncaya kadar beynine sevmelerimin Sen de Anla NURETTİN ÖNDER & ZEHRA ŞAHİNALP |
Ama güne gelmesi gereken bir şiir-i düetken güne gelmesi beni üzdü beni..
İki usta kalemi sonsuz sevgimle kutluyorum...
Yüreğinden öpüyorum Nur meleğim...