ELHAMDÜLİLLAHne zaman inandığımız bir şeyin peşinden ölesiye koştuk? daha küçük bir çocukken ağaçların tepesine çıkma yarışı yapardık korkusuz dik başlı ölümle alay ederek. annelerimizin ’ düşersin çabuk in’ nidaları bile fayda etmezken bacaklarımızda oluşan sıyrıkları tükürüğümüze bandığımız parmaklarımızla iyileştirirdik. ne zaman öğrendik korkmayı? büyüdük.. büyüdükçe ölmekten korkmayı öğrendik. bu yüzden yüreğimizdeki yırtıklara aldırmadan yürüdük yürüdükçe gururlandık düz yolda ağacın en tepesine çıkmadan böbürlendik ellerimizdeki kanı yüzümüze sürdük elhamdülillah. yalakalık sınır tanımadı sınırları aştık şehitlerimize okumadığımız duaları gavurun terörüne okuduk güldük elhamdülillah. bu yüzden devrimlerden korktuk ihtilalleri sevdik en çok bir sağdan bir soldan astık genç yürekleri seyrettik söz gümüşse sükut altındır diye. doğu kan ağlarken ve çocuklar yaş yerine kan akıtırken gözlerinden kadınlar ölü çocuk doğururken dağlara ve açlık faili meçhul suç olurken baktık baktığımız yeri görmeden kolileri bantladık içine bayat ekmekleri koyarak görevimizi yaptık karın ağrısıyla biraz daha büyüdük ve büyümekten korktuk. hep çocukluğumuzu andık özlemle çocuk olmak mıydı güzel olan yoksa korkusuzluğa duyulan özlem miydi bilemeden. başımızı deve kuşu gibi gömdük elhamdülillah. Ayvazım DENİZ |
İçimizdeki "çarli"lere gülüyor,ve ben sizden değilim diyorum..