YokluğunYokluğun kalbim de, cam kırığı bir yara Alnıma saplanmış, bölük pörçük bir kurşun Aktıkça gözümün kanı, çürütüyor beyinimi Yıkılası gök karanlık, devriliyor üstüme Yer yüzünde kaldım, dikenlerin üstünde Tabib düşmüş gülüm aşikâr hallime Hekim ne eyler? sensiz, kara düşülerime Kapıların kilitleri kılıf’lanmış çoktan Bir hasretlik, kuşatmış etrafımı taştan Sensiz düşmüşüm bu aşkın çarmına Nafile; Turgay ne etse de, sevdasına Yanar Kerem gibi Aslı, kül zaatına Gah gezsem, diyar diyar cümle cihanı Yokluğun sığmıyıp, taşırıyor hicranı Hercai dökülmüş, yaprağı, baharım Bağrım’ın, soluğu çıkmaz, güz dağlarım Yokluğun’a Güneş vurur, her dem akarım Sel olur, tufan olur, bednimi yırtar aşarım İklimler boyu, özleminle sızlar dururum Yokluğun.. Kalbimde, geçmeyen bir zehir Toprağa vurmuş, akan bir nehir Öksüzlüğün vazgeçilmez adresi Hüzünlü Analar’ın çığlık, isyanı Resimler de, kararmış bir tablo Şiirler de, kanım’la, yazılmış mısralar Yokluğun; soğuk bir ölüm, çıkmaz bir ceset Pencerem’de kar ve ekmeğim buz tutmuş Yokluğun ruhu titretiyor, üşüyorum sevdiğim Turgay Parlakyıldız |