BEN VE SİZ
Ben;
Turkuaz bir geceydi saçlarından biçtiğim, Dolunay kadar berrak ve masmaviydi hüzün. Efsunlu bir masaldı gözlerinden içtiğim, Kırılmış bir kalemdi ve hükümlüydü yüzün. Hangi yıldızın rengi koynumda yatan esrar, Hangi bulut tüketti ışığını gündüzün. Sen miydin gözlerimden akmak isteyen ısrar, Sen miydin içimdeki isyankârlığı güzün. Ebrulu rüyalarda Anka kuşuydu resmin, Asi gül tomurcuğu ve inadına gurbet. Kafdağı’nın ardıydı hecelenirse ismin, Ve ömrümdü uğrunda ödeyeceğim diyet. Bilinmedi büyülü fanusumdaki imbat, Ve samanyolundaki bir tek yıldıza hasret, Bilinmedi gecenin güne ettiği imdat, Ve gelmedi baharın vaad ettiği buket. Kapkara bir hayaldi belki umarsızlığım, Uykulu sancılarım açtı, sorulmadıkça. Sabaha ihtilâldı bil ki duyarsızlığım, Aşılmadık dağlarım kaçtı varılmadıkça. Aldırma! kelebekler nasılsa birgün yaşar, Her ırmak yatağına akar darılmadıkça. Aldırma! böyle yazgı, damla fazlaysa taşar, Gün tene ukde olur, yakar sarılmadıkça… Ve siz; Önce içimde yanan koskoca volkandınız, Günahıma diyet mi? ettiğiniz andınız, Kandığım rüyalardan akıtılan kandınız, Neşenizi sinemin kan suyuna bandınız. Örtmeyin yüzünüzü yanmalıdır deriniz, Gizlemeyin boş yere görünmeli geriniz, İlahi terazide şahittir eseriniz, İçim miydi acaba dünyadaki yeriniz? Belki de gözlerime yazılmış bir ahtınız, Mavi umutlarımın kandığı siyahtınız, Namlusu bana doğru cani bir silahtınız, Zamanı çoktan geçmiş, kederli eyvahtınız, Rahat uyuyun şimdi acımasın canınız, Sımsıkı korunmalı hem de dört bir yanınız, Nedense sizi kutsar her zaman Kur’anınız, Değişmez mi sandınız küçücük devranınız? Günahınız ağırdır ama götürürsünüz, Sükûtça kapansanız feryat kadar hürsünüz, Bilmeyin ötesini nasılsa ölürsünüz, Fakat saklı gerçeği gün gelir görürsünüz... 12-ARALIK-2007 |