İLK AYRILIK
köhne kapı da ağladı gıcırtıyla
sızlandı uzun uzun eli böğründe anam gibi kapının arkasında iki kız kardeşim kokladım tek tek saçlarını kızların onlarda da ağlıyordu burunlarını çekerek benimde çöktü omuzlarım anamın başını yasladım sol yanıma kalbimin üstüne bacılarım da sağ yanım da ciğerimin üstüne kor parçaları gibi indi göz yaşlarım ak tülbentler üstüne vakit tamam oldu zindan karası buz kokan gece de yutkunmaya başladım gurbeti yutamadım zor geldi hasret denilen o zehirli şerbeti çok uzaklardan berduş köpeklerin sesi geliyordu uğursuz ulumalar deliyordu sessizliğimizi rüzgarıyla yağmuruyla gece de ağlıyordu görüp de çaresizliğimizi mahalle uyku da ama sokak alevsiz ve dumansız yangın da yangın kollarımın arasında dönüp dönüp bakıyordum her defasında arkamda kalan yangını yeniden yakıyordum oradaki közden alıp kendi özümü de atıyordum ta son kıvılcımı görene kadar sürdü onları görebilme telaşım sel oldu karıştı yağan yağmura göz yaşım kan çanağı gözlerimde kederim ruhum onlar da kaldı yola düştü fidana benzer bedenim vardım hasret gurbet kokulu kütahya nın eski garına hep gurbet şiirleri yazmışlar boyası dökük çatlak sıvalı duvarına buğulu gözlerle altı köşeli vidalarını saydım uzayıp giden çelik yılanların kısık ışığına baktım girişteki lambanın oda titriyordu sağa sola yalpalı isli camlarıyla kavgalı arada bir söner gibi oluyordu belki oda gurbete içten içe sövüyordu bende kahır soludum küfür üfürdüm köhne garın duvarlarına. kanepeler de uzanmış iki garip evsiz onlar benden de kadersiz nefes kokusu tütün kokusu ter kokusu derken kendimi attım dışarı çaresiz “tehir var git içeride otur üşüme” dedi pos bıyıklı şişko adam eli fenerli ne ayrılıklar görmüş gün de görmüş belli aklımda git içeri diyordu yüreğim aklıma isyan ediyordu ıslak betonu göz yaşlarım suluyordu birden çelik yılanlar titredi karanlık gar çılgın kükremeyle inledi yılanlar çığlık çığlığa bağrıştılar gurbetin canavarı onları da ezdi bilet üçüncü mevki numarasız tahta kanepeler boyasız tiz düdükler çaldı yollara düştüm kardeşsiz anasız babasız ilk dönemeçte kayboldu şehrin soluk ışıkları kendinden tekerler eziyordu çelikten yılanları düdük sesine karışıyordu yılanların feryatları başım buz olmuş camda düşünüyordum gurbette olacakları ilk kez denizi ve gurbeti istanbul da gördüm tam kırk yıl dolaştım anadoluyu ak saçım ak sakalımla döndüm ocak 2015 |
Biz annemizden babamızdan kardeşlerimizden ayrılıp gitmiştik.
Dönünce çoğunu bulamadık yerlerinde.
Şimdi evlatlarımız ayrılıp gittiler dönüşlerinde biz olmayabiliriz, yeterki sıralı olsun , onlar var olsun.
Çok duygusaldı, tebrik eder saygılar sunarım.