bedel ( temmuz bindokuzyüz yetmişdört )temmuz’du tam burada buradaydık yarma gövdeli incir ağacından biliyorum isim çizmiştik üstüne havuz yapılmış silah çattığımız yere kaç ayak ölçümü düşüyor ki ola bir bedene işte tam şurada gülüşüyorlar ya büyük bir masada sol bacağıma sızının düştüğü yer adımımın öylece kalakaldığı ve çeliğin çirkefçe namussuzlaştığı dar akşam yakın taşınamaz gövdelerin ağırlaştığı burası,işte burası kaç beşparmak dağı sığar ki bir göze buradan bakılınca kalmışlarımı yırtarken iğne yapraklılar yeniden,yeniden yükleniyor sırtıma ağırlığınca şu çocuğun top oynadığı yer var ya bitlis’li onbaşının düştüğü tümsek nar tanesi kusuyor halen it yuvaları yaklaştım yanına sürünerek bir donmuş bakış kaldı yüreğimde ömür boyu çekilecek ilk defa gördüm kemiğin yeşil olduğunu kanın aceleci uykunun ecele haberci onbir kişiydik düşerken birimiz onbine yükseldik ingiliz yosmasının kalça kıvırdığı mekân ne kadar dar dı akşam üstümüze çullandığı zaman son kuduruşlarıydı biliyorlardı çomak sokulmazdı güne gene doğacaktı ne güzel fışkırıyor fiskiye inadına engerek sesi gibi oysa kaç bağır yanmıştı bir damlasına sen hiç el’e yapışan namlu gördün mü garson gubaşığa gireken barutla temmuz yahutta hesapsız gelen bela veya,yemyeşil bir kerbela şimdi söyle nedir hesabımız kulağıma de usulca duymasın dostumuz kim kimden alacaklıysa yaşayanlar veresiye yaşayanlar kasım |
unutulmayan anılar bin dokuz yüz yetmiş dörtten
kutluyorum,
selâmlarımla..