Kız kulesi ve Ben
Ben İstanbul da bir İstanbul’u sevdim,
Bir de seni en az İstanbul kadar. Uzaktan bakardım ben de Kızkulesi gibi, İkinize… İstanbul ve sen; Ne çok benziyordunuz bilsen birbirinize. Bir yanınız denize aşıktı, Bir yanınız kendinize. Hercaiydiniz…havaiydiniz. Ama bu yakışırdı işte ikinize. Sonra kız kulesine bakardım uzaktan. Oda bana bakardı dalgın sessiz düşünceli. Ben onu anlardım, bilirdim oda anlardı beni. Ben ağlardım… O ağlardı… ikimizde ağlardık. Ama yine de içimizde ikinize akardı bir sevgi seli. Başımızda hüzün bulutları, gözlerimizde yağmurlar. Kıyılarımıza vururken en hırçın dalgalar, Çığlıklar atarak uçuşurdu gökyüzünde martılar. Ya bir şeyden korkarlardı, ya da Kızkulesi ile bana, Bir şeyler anlatırlardı ama anlamazdık , Susardık ikimizde dalardık uzaklara bakardık. Oysa kimsenin gelmeyeceğini o uzaklardan bilirdik, Kızkulesi ile ben sessiz…, sessiz ağlardık. Dilenciler dolaşırdı İstanbul’ un sokaklarında, Bize benzerdi bir yerde dilenciler ne çok, Onlar karınlarını doyuracak, içlerini ısıtacak, Bir yudum ekmek parası dilenirdi. Kızkulesi ile ikimiz sevgi dilenirdik ikinizden. Yoktu hiçbir farkımız o dilencilerden anlardık. Güneş çekilirdi gökyüzünden, şehrin ışıkları yanardı. Yalnızlık. Issızlık kimsesizlik ikimizde kanardı. Dilencilerin karınları doyardı biraz ısınırlardı. Kız kulesi ile ben buz ayazında kalmış gibi donardık. Geceleri yaşardı İstanbul en çok senin gibi. Onunda karanlık, kir, kan kokan bir yanı vardı. Barlardan sokaklardan müzik, kahkaha sesleri gelirdi. En kuytu köşelerinde tinerci bir çocuk can verirdi. Kızkulesi duyardı ben duyardım ikimiz de ağlardık. Ne İstanbul duyardı, ne sen duyardın nede o insanlar. Ve yıldızlar titrerlerdi gördüklerinden gökyüzünde. Bir yıldız ölürdü kederinden kayar düşerdi anlardık. Işıkları yanardı İstanbul’un tıpkı senin ışıkların gibi. Doluşurdu etrafınıza bir sürü pervaneler. Oysa güneşten daha yakıcı kavurucuydu ışıklarınız Pervaneler bunu bilmez yaklaşınca size, Kanatları tutuşurdu birden alev…, alev yanarlardı. Bakardık kız kulesi ile ben yananlara uzaktan. Korumaya yetmezdi gücümüz onları, Işıklarınız ile kurduğunuz bu hain tuzaktan. Kederimizden kahrolur, hıçkıra…, hıçkıra ağlardık. Yas nedir? Bilmezdiniz İstanbulla ikiniz. Kız kulesi ile ben siyahlara bürünür karalar bağlardık. Yananların acısıyla yüreğimiz dağlardık. Kız kulesi İstanbul’a aşıktı, Ben de en az İstanbul kadar sana. Ne İstanbul yardı kız kulesine… Ne de sen yar olabilirdin bana. Ama yine de İstanbul , Kız kulesinin sevdası olmadan, İstanbul olamayacağını iyi bilirdi. Bu yüzden görünmez bir bağla bağlardı, Onu kendine sessiz sedasız. Sen de bilirdin İstanbul gibi , Sana olan sevgim olmadan nefes alamayacağını. Sende sessiz.., serdasız görünmez ağlar örer beni bağlardın. Kız kulesinin anladığı gibi bende anlardım. Kapatırdınız vedalara giden bütün yollarımızı. Susardık… küserdik… çocuklar gibi darılırdık. Öyle büyük bir sevdaydınız ki içimizde, Unuturduk kendimizi, unuturduk derdimizi. Ne zaman bir tebessüm etseniz , Koşar yine size sarılırdık. Güneş görünürdü birden gökyüzünde, En güzel haliyle ışıklarını yakardı. Bir vapur düdüğü duyulurdu uzaktan Ve… yine çocuklar su, mendil satarlardı. Gece yaşayanlar yatmaya, gündüz yaşayanlar, Büyük bir telaş ve kargaşa içinde çalışmaya giderdi. İşte İstanbul da hayat iki türlü yaşanır ve biterdi. Ama… kız kulesinin ve benim yüreğimizde ki bu aşk, Gece gündüz hasretin acısıyla yaşamaya devam ederdi. Blueangel65/ 15.11.2014 |