Lal-ı Gühar ( kitap dosyası)1 Ben seni çok ama çok sevdim... Ben senin çocuksu gülüşünü sevdim en çok saçlarına günün düşüşünü bir sevdayı bölüşünü yeryüzünde gülüşün bahar buğusu senin gülüşün bir avuç su gülüşün gül gülüşün karanfil kokusu sen gülünce mavi maví esiyor rüzgarlar çiçek açıyor bütün evren ben seninle baharları sevdim, yağan karları, sonbaharları sevdim, ben seni çok ama çok sevdim Ben senin en çok gülen mavi gözlerini sevdim bakınca insan gibi bakışını çağlayınca çağlayanlar gibi akışını haksızlıklara karşı çıkışını sevdim öfkenin rengini sevdim sesinde yüreğinde merhametin resmini ben seni çok ama çok sevdim... Seninle yağmurlarda yürümeyi, zemheri de üşümeyi, sarıldığında ısınmayı sevdim şiirler yazmayı sevdim çocuksu mavi gözlerine yalnız sana döküldü kelimelerim mısra mısra yalnız seni doldurdum kalbime yıldız yıldız... bütün sevdalar sürgünken ben seni çok ama çok sevdim... Ben seni yorgun yüregimde titreyen nazlı bir gelinciğin hilesiz edasıyla sevdim hayatın çekilmez her anını sevginle aştım seni tanıyınca barıştım yüreğimle bulutlandığında gözlerin gökkuşağını sevdim yüreğimi alıp avuçlarıma sana koşmayı sevdim ben seni çok ama çok sevdim... Ben seni bir ipekböceği sabrı bir güvercin aklığı bir dost sıcaklığı ve bir kumru saflığıyla sevdim yokluğunda özlemeyi sevdim, yolunu gözlemeyi, bir duvar dibinde oturup saatlerce beklemeyi sevdim düş kurmayı sevdim geceleri uzak yıldızlara bakıp ben seni çok ama çok sevdim Ben senin saf çocuksu gülüşünü sevdim en çok saçlarına yağmurun düşüşünü ekmeğini bölüşünü bir düşkünle ey sevdasına yüzümü sürdüğüm ay göğümde parlayan yıldız sesini duymayı sevdim ben senin, göksünün üstünde uyumayı, gelmediğinde hayalinle avunmayı sevdim ben sende ağlamayı sevdim, gülmeyi sevdim, üzülmeyi sevdim ben seni çok ama çok sevdim Yediğim her lokmada içtiğim her suda seni buldum sana döküldü yüreğim damla damla gözlerimi gözlerine, yüreğimi yüreğine ellerimi ellerine kilitledim bir ömür sevgilerin kirletildiği bir dünyada, ben seni kayıtsız şartsız sevdim, senin beni sevmeni sevdim, tüm sevdalar sürgünken, seni seviyorum demeni sevdim. sevgini başımın üstüne sesini sesimin üstüne koydum bir ömür dünyanın bütün dillerinde sevdim ben seni bütün dillerinde şiirler yazdım sana ben seni çok ama çok sevdim Ben sende dünyayı sevdim, kuş olup uçmayı, çiçek olup açmayı, nazlı bir ceylanın gözlerinde uzak dağlara kaçmayı sevdim ben seni canımda can gibi, damarda kan gibi, yürekte nihan gibi sevdim ben seni çok ama çok sevdim Gözlerim seni sevdiğim için böyle aydınlık yüreğim seni sevdiğim için sıcak böyle.. ben sevgine koşulsuz bağlanmayı sevdim özleminle kavrulup yanmayı her ayrıldığımızda yeniden kavuşmayı çiçekte dal gibi bitmez masal gibi seni umudumda, seni düşümde, seni yüreğimde taşıdım bir ömür ben seni hayat kadar, bahar kadar, dünya kadar sevdim ben seni ben seni ben seni çok ama çooook sevdim 2 Keşke hiç görmeseydim, sevmeseydim seni Sen benim bitmeyen hasretimsin uzak kıyılarda ne sular öpüyor dudaklarını ne dudakların değiyor sularıma aramızda kocaman nehirler akıyor yalınayak düşler doluyor heybeme Üzgün rüzgârlar esiyor şimdi gözlerimde ayaklarım kan revan içinde, dizlerim yırtık çileli bir yolcuyum kayıp yollarda omuzumda dağ dağ özlemler boynumda aşk fermanı koynumda sana yazdığım şiirler Leylasını arayan mecnun misali kavrulurum her gün aşkın çöllerinde keşke hiç görmeseydim seni hiç sevmeseydim keşke Sen baharda hayat açmış bir çiçek ben cehenemde kanatları yanmış kelebek. nasıl özledim aşk kokunu bir bilsen bir bilsen nasıl yanar bu yürek yokluğunda madem göremeyecektim yüzünü bir daha duyamayacaktım sesini keşke hiç sevmeseydim seni... sevgilim demeseydim? Ben hiç kimseyi sevmedim, seni sevdiğim kadar. özlemedim hiç kimseyi, seni özlediğim kadar çırpınıp durdu kalbim bir ömür hayatın avuçlarında. şimdi mevsim ayrılık mevsimi, umutlar eylül, aşklar yaralı ben zavallı bir kördüm seni alıp kalbimin içine gömdüm zamanın eskitemediği gözlerin, hala gözlerimin önünde keşke hiç görmeseydim yüzünü tutmasaydım sözünü tanımasaydım kanmasaydım . yanmasaydım bu kadar kapılmasaydım gözlerinin deryasına aramasaydım saçlarının kokunusunu rüzgarlarda kahrolmasaydım aşk için keşke... Senden uzaklarda nehirlerim kurudu gözlerimde asılı kaldı yokluğun her seher bir gül kanadı bir yıldız ağladı her tan vakti bütün umitlerim ateşinle kavruldu bütün hayallerim rüzgarınla savruldu yarınlara beslediğim ne varsa sapı sedeften bir bıçak gibi yüreğime saplandı Ferhat olup dağları deldim kerem olup ateşten geldim de seni özlerken , bir kalbimi yenemedim.... bir kalbimi... Dağ başlarında duman çöl yollarında mecnun oldum aldığım her nefes duyduğum her seste seni buldum şimdi kimbilir nerdesin, kiminlesin. kime bakıyor o güzel gözlerin yıllar geçip gitti hala kanayan yerimsin dilimin ucunda, başımın içindesin hala keşke hiç tutmasaydım ellerini gözlerimi gözlerine kenetlemeseydim sana dair umutlar besleyip kalbimi rüzgarlara vermeseydim Dudaklarımda inlediğim her şarkı bir ağrıyı taşıyor şimdi yüreğime keşke bulut olup ağmasaydım senin için yağmur olup yağmasaydım keşke unutsabilseydim seni hatırlamasaydım... anmasaydım. her aklıma düştükçe öksüz çocuklar gibi, oturup bir köşede ağlamsaydım..... keşke... keşke... 3 Ateşin koruna, gülün dikenine değdi elim Ne zaman akşam olsa dağlı bir çiçek ve yaralı bir kelebek gelip hüznünü döker sancılı yüreğimin üstüne... Sonbahar rüzgarları eser yaralarımda ömrümün hazan defterinden yıldızlar kayar buğulu gözlerimde dağ dağ duman, boğazımda düğüm, başımda gam yanık türkülerle hicranını dağlar sinem alıp götürür hasretimi uzak diyarlara.... ... Oy gadasına, belasına yandığım hayat, oy bezirgan susmak acıtıyor dudağımı, göğsüne düştü başım hangi uçurum kaderim benim, hangi dağbaşı yalnızlığı hangi karanlığın kirpiğinde titreyen gözyaşıyım de bana... Ben ki, hicran ağlarında bülbül, hazan bağlarında gözü yaşlı gülüm ah çeken bir anne’nin gözlerinde mendil bütün mevsimlere ağlayan eylül’üm Karlar yağdı gönül şehrime rengini terk eden solgun gül gibi kaldı ömrüm cemrenin toprağa vurduğu, gülün yaprağa durduğu zaman geçti çoktan sızılı bir bedendir artık yaşamak ateşin koruna, gülün dikenine değdi elim... Ben ki, her kuyuda bin Yusuf... her hasrette bir Züleyha’ya yangınım... her sahrada bir Mecnun her çölde bir Leyla’ya dargınım... Kırık - dökük hayallere sarıp umutlarımı, uçurumlara yuvarladım geceler boyu çıkışı olmayan kuyulara savurdu beni rüzgarlar bütün iklimlerin bulutları gözlerimde birikti düşmedi bir damla çağlayanlara... Yıkıldım işte ey hayat kırgınım, dargınım! zalimlere de kalmaz bu dünya bilirim gözlerimde avuç avuç şiir yaraları bileklerimde kelepçe kıramadım zincirin son halkasını ne deyim ahh! gül yürekli civanım çok uzakta kaldı… Kırıldı duygu ağacımın ince dalları bıraktım yapraklarını savrulsun kendince anladım ki, bastığım bütün topraklarda silinmiş ayak izim hangi taşa dokundum kanadı, hangi pınara baktım ağladı gözlerimle öptüm geçtiğim bütün uçurumları bir bir ihanet yüreğe saplanmış bir hançer bilirim... yürek enkazımın altında kaldı yaslandığım duvarlar yıkıldım işte ey hayat, kırgınım, dargınım! yere çaldım kara bahtımı... İçimde kaynayan bir mahşer var cangülümü yitirdiğimden beri gamdan dağlar kurmuşum yüreğimin üstünde ah! zaman defterini kapattı, dört mevsim kış oldu ömrüm… dünyanın bütün acılarına gözlerim ağlıyor şimdi Varsın menekşe gözlü çiçekler boyun eğsin yenik sevdama umurumda değil artık dağlı çocukların karbeyaz gülüşleri ah ben ki, öylesine perişan, çaresiz, öylesine kimsesiz yaşıyorum karanlıklarda, fırtınalarda, boranlarda kaldı hayallerim içimi açacak, elimi uzatacak kimsem kalmadı derdimden başka! ... (*) tanrım tanrım beni niçin terkettin! (*) hristiyan inanışına göre Hz. İsa’nın son sözü 4 Elini Vermiyor Hayat! Yerde kıvranan kalbimin üstünde dansediyor acılar koparıp göğsümden yerlere fırlattığım kalbimin kimse dönüp bakmıyor görmüyor ateşler içinde kıvrandığını kalbimin eğilip almıyor ateşler içinde yanıyor kalbim! kalbim ahhh!!! Yaprakları acılı rüzgarlada ürperen yorgun bir dağ lalesiyim bir yol başında yaralı ceylanların gözlerinde inliyor bedenim ruhum bir cellâtınki kadar soğuk ve tedirgin kirli bir hayatın karanlık odalarında mil çekiliyor gözlerime kör oluyorum! dost bildiklerim hançerini saplıyor göğsüme yaralanıyor canevim kan damlıyor her yerimden yüreğimden ellerimden gözlerimden dudaklarımdan... ahhh!!! Zifir karası gecelerin acısı zaptediyor ruhumu kalbimin en ince sızısından vuruyor hayat ne güneş ısıtıyor üşüyen anılarımı artık ne de insanlardan kaçıp sığındığım tenhalar çıkmaz sokaklarda yitirdim yolumu, şaşkınım şimdi yüreğim çırpınan yaralı bir kuş gibi çaresiz kış kadar soğuk bedenim şimdi param parça her yerim bir ihanet sisinde yitirdim herşeyimi yıldızlar göz kırpmıyor , ay küs sisli geçen her gecenin ardından yağmuru bekliyorum Ah!!! Diyorum, keşke bende duygusuz yaşamayı becerebilseydim yalanlar sıralayabilseydim, yalanların ardından aç çocukların gözlerine bakıp utanmasaydım yanmasaydım bu kadar dünyanın acısına gözlerime perde çekip, unutabilseydim her olup biteni ihanetlere incitmeseydim yüreğimi bu kadar Ey ömrüm ödedim borcunu acıların, azad eyle beni anladımki söz geçmiyor yüreğe tufandan sonra bağışlamıyor hayat yüreğiyle oynayanı el yordamıyla yürüyorum şimdi yürüdüğüm yerde yalanlardan örülmüş bir duvarın kenarından tutunarak, onurlulara mahsus acılı taşlara yürüyorum... bir sümüklüböceğin kabuğunu sürüklediği çaresizlikle sürüklüyorum bölük pörçük hayatımı ardımdan. Ey kalbe saplanan hançer ey ciğere işlenen kurşun bu yürek artık ağlamamalı, yanmamalı acılara bu kadar ağır geliyor onurlu bir ömrün çekilen yükü bir yanım deniz, bir yanım uçurum, bir yanım ateş yalnız bir yolcuyum meçhule giden dümensiz bir gemide gözlerimde kaç bin yıllık ah! yüzme bilmediğini bile bile denize atıyorum kalbimi alıp götürsün diye upuzun yanlızlıklara dalgalar Yorgun bir dağ lalesinin hazin hikayesi hayatım yaşama sevincimi yıllar önce çiçekleri çiğnenen bir bahçede yitirdim ağrılar içindeyim şimdi ah! mavi kuş yorgunum, bitkinim, dargınım! elini vermiyor hayat! bir uçurum kenarında ha düştüm düşeceğim her gece bir yıldız kayıyor gözlerimden yüreğimden bir dilek sönüyor her gece bu yüzden hep yetimdir bir yanım bir yanım aşka ve acıya ayarlı enkaz oldum, toz oldum, duman oldum (*)"ben bu kahrı çeke çeke yoruldum" kara bir dumanla boğuluyorum şimdi şimdi kara gecelerin kör kelebeği gözlerim karanlıklar içindeyim dipsiz bir kuyuda dolunay bulutların arkasından bakar bakar darılır... ben dolunaya bakar bakar utanırım... 5 Yorgun bir dağ LaLe’si Dağ başında yapayalnız boynu bükük bir çiçeğim işte yapayalnız bir çiçek.. başı eğik, kalbi kırık... bir çoban kavalı ezgisinde kirpiğime dokundukça yel, üşüyor ömrüm içimde kar ayazı sevdalar ağlıyor her gece ve ben susuyorum yalınayak çocuklar dolaşıyor düşlerimde her kış gözlerimdeki yağmur, saçlarmdaki kardan başka yok kimsem yorgun kelebekler uçuyor kalbimin üzerinden dönüp bakma, boynumun büküklüğünü sorma sakın yaslıyım, yaralıyım, yalnızım karlı dağlar kadar yalnızım işte... Beni anlayabilir misin karlıdağ, ceylan pınar haykırsam duyar mısın sesimi? her sabah rüzgar vurur yamaçlarıma yamaçlar kalbimin sızılarına gizli yaralarım var acıtan kanadığımda yaramı bağlar mısın? her yağmur sonrası, yaprağımdan süzülen damlalara bakıp benimle ağlar mısın? .. Beni anlatabilir misin karlıdağ, çoban çeşmesi, kırklar tepesi yolundan gelip geçenlere, soğuk suyundan içenlere ulu ağaçlara, uçan kuşlara, gözdeki yaşlara, kederli başlara sarı sonbahar yorgunu gözlerimle bakışlarımdaki hüznü anlatabilir misin? Yorgun bir dağ lalesiyim işte kıyısız yamaçlarda ışık sızmayan bir mağaranın rahminde doğdum acıyla yoğruldu toprağım yangınlarla büyüdü yaprağım gölgem bile yok, ağıt kokuyor nefesim bütün acılar dudağımda uyuyor. karlı dağlar kadar yalnızım işte tek dostum kınalı keklikler ve yaban geyikleri, asil rüzgarlarda kayadan kayaya süzülen... Beni saklayabilir misin karlı dağ, teyran tepe, Munzur yaylası yalnız akşamlarda kaybolan bir ses gibi tükenmemiş bir nefes gibi beni saklayabilir misin? Ne rüzgarı tanıyorum ne de hayatı avcılar peşinde ömrümün yaralı bir ceylandır gönlüm sarp kayalarda seken kalbimin üstünde yorgun kelebekler, her an ölümü bekler... yükleyip dalıma inceden, inceden sızılar beklerim öyle her sonbahar nafile Karlı dağlar kadar yalnızım ben de üşüyen papatyayım kar ortasında başım duman duman bulut avuçlarımda yayla gülleri elimde nazlı bir umut ve yüreğimde ateş, dilimde yanık türkülerle kanayan bir gökyüzü şarkısıdır dudağım Beni saklayabilir misin karlı dağ? kır düşmüş saçlarımı, hüzün yüklü bakışlarımı anlayabilir misin? her türlüsünü tattım aşkın, acının, ayrılığın hayatın ve aşkın mağlubuyum, anla unutulmuş aşklara, derin sevdalara yaz beni nice arzular saklayıp gecelere bir nefes dağ kokusuna karıp ömrümü beklerim öyle her bahar umarsız büyüsün diye gözlerimdeki kar çiçekleri... 6 Üzgünüm Bahar Dünyanın dört bir tarafına sevinçle geldin bin bir çeşit çiçek gülümsüyor hayata ben kederdeyim kan ağlıyor yüreğim bir uçurum kenarına tutunmuş kalmışım küskünüm bahar papatyalar gülümsese de sevgi dağıtsa da kelebekler nazlı bir çocuktur hayat ağlar içimde sen sevinci öpüyorsun dudağından hayatın, ben kederi senin sevincini seninle paylaşamıyorum topla git çiçeklerini gönül bahçemden n’olur kıymetini bilecek günde değilim... üzgünüm bahar rüzgârın devirdiği ağaçlar gibi köksüzüm çiçek açsa da her yer neşe saçsa da maviler içim dışım şiir yarası işte yüzüm hüzne, hüzün yüzüme sinmiş güz acısı çekiyorum kirpiklerime saklasam da yağmurları sel olup akıyor içime gözlerim küskünüm bahar topla git çiçeklerini gönül bahçemden n’olur kıymetini bilecek halde değilim üzgünüm bahar ruhum yetim, kirpiklerim nemli utanıyor hayat gözlerimin kederinden bir aynadır yalnızlığım bakıp bakıp delirdiğim ne sedef sedef açan nilüferler ne kanatları tülden fildişi kelebekler ne de dağ kokulu sabahlar avutur beni artık öldürdüm içimin gülen yanını bütün sevimçlerim hüzne boyandı dinmiyor içimdeki fırtına kırgın, çok kırgınım bahar topla git çiçeklerini gönül bahçemden n’olur kıymetini bilecek halde değilim canım çok sıkkın bahar sevinci hırpalanmış bir çocuğum yüreğimde yaz gülüşleri taşımıyorum artık bulutlar giyindim gözlerim ıslak içim dışım yağmur yarası hep kahır rüzgarları esti üstüme hayatın yarasını gördüm, bahtın karasını lal oldu dilim anlatamam yalnızım, dilsiz ve sağır gurbet kokan bir hayatım var bütün sevinçlerden soyundum, kederler giyindim yorgun, çok yorgunum bahar topla git çiçeklerini gönül bahçemden n’olur kıymetini bilecek günde değilim üzgünüm bahar dert acısı boynumda yaralarım var inciten hasretlik dağ gibi oturmuş yüreğime gözlerimde aydınlık, saçlarımda yıldızlar yok artık ne gelin gelin gülen gelincikler ne de mor gülüşlü menekşeler avutur beni kırıldı İçimin kar beyazı, düş martısı ölümlü bir hücredeyim şimdi, önümde bir kalem boyu hayat hangi iklimin ağacından geldim bilemem yaprak yaprak düşüyorum hayattan küskünüm bahar kederimi sır gibi saklıyorum içimde yalnızım binlerce insanın arasında derdimi dökecek bir arkadaşım yok üzgünüm bahar nefesim ağıt kokuyor kaçsam bu dünyadan gidecek başka yerim yok nice karlı dağlar aştım bir ömür gurbetle savaştım kimi gün tok kimi gün açtım böyle ezik, böyle kimsesiz ve dilsiz sorma boynumun büküklüğünü kederimle başbaşa bırak beni açmasın bir daha çiçeklerin gönül hanemde kıymetini bilecek günde değilim 7 Onurlulara mahsus bir makamda ağırla beni. Yüreğimin yüzüme yansısıdır hüznüm ömrümün alnacında ki, aynaları hep kırık, hep sisli… hayat durmadan zehirliyor hayallerimi bir yarı yoldayım ardımda ölümün ayak sesleri kalbim uçurumlardan dipsiz bir kuyuya düştü vaktim ölüme ayarlı Fırtınalar, sellerle yıkadım yaralarımı hep alev - ateş ırmaklarla kimseye sevgilim diyemedim ömrümce doya doya sarılamadım sevdaki tek sığındığım ülkemdi benim… Bir rüzgar gülü gibi dönendim durdum uçurumlarda her gece bir sevgilinin koynuna düşürdüm düşlerimi her sabah bir gelinciğin yaprağında üşüdüm gizli bir öpüşün, bir dokunuşun ödentisine sakladım gülüşlerimi… Şiirler neyi anlatır insana ey hayat, şarkılar neyi ya yaralı bir ceren gibi içimde taşıdığım bu aşk üstünde acılar içinde kıvrandığım yatak bu soğuk, ıssız, insafsız geceler… Sevginin rengi nasıldır, neyi anlatır ölümler ya menekşe kokan yeniyetme bir bahar satır aralarında boğulan çığlıklar… Yalnızlığıma uzanan bütün eller yalancı dilim suskuyla yorgun, gönlüm aşkla tırmandığım her yamaçta dikenler battı yüreğime savruldum oradan oraya dudaklarımda yosun bağladı çığlığım kimse duymuyor herkes kendi gerçeğinde kalıyor öfkesinin yanardağında… Uzat ellerini ey hayat, iplerin koptuğu yerde tut elimden doğrult beni. mühürle isyanımı umut ile sevgi birleşince yerleşince yüreğe aydınlığın kanı sisler çözülünce, geceler geçilince varılılınca ufkun şafağına nazlı bir ışığa tut yüzümü; uzat ellerini ey hayat doğrult beni. çıkmaz bir sokakta bırakma ellerimi çaresiz gemilerimi yak, denizlerimi kurut ama üşütme hayallerimi… sevdalı baharlara taşı yüreğimi... Umut tükenmez insanda, sevgi tükenmez ey hayat umutsuz, umarsız bırakma karlı dağ başlarında yoldurtma karanfillerimi hoyrat rüzgarlara namert sevdalara eğme başımı ... Tut elimi ey hayat, güllerin güldüğü yere götür beni.... kuşların gittiği yere cefanın bittiği yere götür yaralayıp durma beni sevincine kar kırgınlıklarımı… yaralarıma zehir döküyorsan dök ama çiğnetme yoksulluğumu ayaklar altında onurlulara mahsus bir makamda ağırla beni... 8 Ey güzel dağ ağlatma beni Uzansam tutar mısın elimi? alır mısın beni bu uçurumlardan? sen ceylanlara sevdalı başı yüce bir dağ ben başı kederli hazin bir öykü kimi bedenimden bir şeyler alıp gitti kimi yüreğimden kimi yaraladı kimi umudumu çalıp gitti şimdi çırılçıplağım hayat denen cehennemin ortasında insanlardan ve sahte sevgilerinden kaçıp geldim bırak acemi bir kuş gibi konayım heybetine yaslanıp omuzuna ağlayayım... say ki, uzaklardan paramparça bir yürekle geldim sevdim seni bir annenin şefkatiyle dokun üşümüş kirpiklerime gülüşünü ört üzerime üşümeyeyim düşmeyeyim uçurumlardan yolunu kaybetmiş bir turna gibi tutunayım yamaçlarına baharın çiçek harmanı senin gülüşün gönül seyranı kınalı keklikler ve dünya güzeli kelebekler en güzel dostların senin bilirim benim hiç dostum yok yalnızım, derdimi kimse bilmez yırtıp bağırsam da göğsümü, sesimi kimse duymaz saçlarımı yel aldı, sevdiğimi el aldı kaldım öyle bir başıma yağmurlar bana kaldı bir derdim var sır gibi sakladığım anlatsam dinler misin? gösterir misin bir yol? say ki, uzak diyarlardan geldim sevdim seni say ki, kırgın ve öksüz bir çiçeğim kırmadan koklar mısın? incitmeden okşar mısın? bırak pınar olayım yollarına avuç avuç iç beni tozlu raflarda bir kitap sayfa sayfa aç beni bırak tomurcuk olayım yollarına gül yaprağında birer çiğ damlası sayki, yüreği kocaman küçük bir çocuğum kara bulutlar sarmadan düşlerimi sesinle dokun yüreğime dinsin bu kahır rüzgarı yalvartma beni ey büyülü dağ yalnız bana gülümse, yalnız benimle konuş başka kimseler görmesin, bilmesin seni doruklarına yaz beni kuytularına sakla suskun bir çiçek gibi hep gölgen düşsün yanıbaşıma kimbilir anılarında kaç ceylan masalı saklı seninle koşmak, seninle konuşmak ve seninle yaşlanmak, kimbilir ne kadar güzeldir öylesine yakınki ruhum ruhuna gecenin karanlığında çoban yıldızım ol ay doğduğunda huzurla uyuyayım tan ağardığında sana açayım kirpiklerimi rüzgar estiğinde seni kucaklayayım güneşim sen ol gelen her yeni günde sevginle aydınlanayım ey güzel büyülü dağ yitirdiklerimi, kırgınlıklarımı, düşlerimi alıp sırtıma sayki, masallar diyarından geldim sevdim seni kanatlarında hüzün taşıyan bir kelebek ruhum bir nefeslik yaşam ödünç verir misin? tam ortasındayım hayat denen cehennemin bırak rüzgarı içeyim yamaçlarından baharı öpeyim saçlarından nazlı çiçeklerini koklayayım atma beni uçurumlardan yedirme yaban kuşlarına yüreğimi ey güzel dağ ağlatma beni ağlatma beni... 9 Korlar Serili Yollarda Yürümek Yalnızlık hüzün bırakır saçlarına gecelerin dudaklarda susku gözlerde kar efkarlı zamanlara saklanır son söz hangi kıyıdan baksan rengi hüzündür hayatın hangi yola çıksan yamalı ve yaralıdır yüzün hiç bir şehir aklamaz seni karabahtım, hiç bir şehir saklamaz artık... çekip gitti her sabah yüreğinden öptüğün göksünün nazlı yerine gömdüğün ne giden döner artık, ne acın diner. Her gece bir yıldız kayar ömründen erdemin, vefanın beş para etmediği kardeşin kardeşi sattığı, kalleşlik ve ihanetin kol gezdiği mertliğin arkadan hançerlendiği zamanlardasın tutunacak ne dal, ne de gül kaldı içtenliksiz ilişkiler kesmiş yol başlarını sen ki, hayatın kirli sahnesinde onurun dimdik delikanlısı namertlerin yıkamadığı mertliğinle biçmeden ömrünü ihanetin kahpe kılıcı atıver gitsin hüzünlü bir ırmağa mavi düşlerini... Sen ki, onca ihanet hengamesinde, ipince bir yaprağa dayayıp sırtını kahpe yüzünde yüzsüzlerin, kokmuş ve acılı bir hayatı yaşadıysan da ve utanmanın en ağır yükünü taşıdıysan da sol böğründe, utanmazlar adına... teslim olmadın inadına kahpeliklere, kalleşliklere, onursuzluklara... Hüzne bulanmış bir ömürden acı damladı yüreğinin üstüne her yağmurda hayatı hüzne gömüp, hüznü hayata korlar serili yollarda yürüdün kendi hesabına boyun eğmedin çıkarcı şerefsizlere, satılmışlara göğsünün üstünde en yakınlarından bir hançer yara açtı yara üstüne her defasında... Yine de bir yel değirmeni gibi öğütüp içindeki kederi ince nakışlarla besledin içindeki tomurcuğu hesapsız yerlerde çiğnenmiş boynu bükük çiçekler gibi dizilip hayatın uçurumlarına ihanet edenlerin yükünü de alıp sırtına yürüdün sarsıla sarsıla yorulmak bilmeyen yalınayak bir yalnızlıkla… İhanetler içinde kan olsa da yazdığın şiirler yine de bir sarmaşık gibi tutunup şiirin burçlarına incinen yanlarını da alıp yanına yürüdün acıyan adımlarla korlar serili yollarda... hayatın karanlık sularında boğulmadan... yılmadan, yıkılmadan, sarılmadan yılanlara... teslim olmadan rezil - kepaze kahpeliklere... …/ Ne servetinde gözüm oldu dünyanın ne de bir çiçek kopardım düşümde yaşadığım onca kahpeliklere, karanlıklara inat yine de gökkuşağını hediye etmek isterdim insanlara. 10 Sen Hiç Rüzgara Bıraktın mı Hayallerini? Yıldızlara çıkmak isterken sen hiç gayya kuyularına yuvarlandın mı? sunağa yatırıldı mı kirli pazarlarda saflığın aldatıldın mı her defasında aldandın mı? Denizi kirletilmiş martılar gibi, uçmak isterken mavilere zehirli oklar saplandı mı kanatlarına parçalandı mı yüzündeki hüzün battı mı yüregine kırıkları... ....//// Bir uçurum kenarındayım acılı rüzgarlra bıraktım hayallerimi bağırsam sesimi duyar mısın? uzatır mısın elini? alır mısın beni bu kör kuyulardan? Uçurumun en ucundayım ah! çağırsam rüzgarlara karışır sesim sen hiç tipi, borana tutuldun mu baharında? titredin mi ayazda kanadı kırık bir kuş gibi? kar nedir, kış nedir, fırtına nedir bilir misin? Sen hiç kırıldın mı sevdiklerine, bir bıçak gibi yüreğine saplandı mı gözyaşların? penceresiz, ışıksız, soluksuz kaldın mı? kahırlı nehirlere sarkıtıp kimsesizliğini, alıp bastın mı bağrına yalnızlığını? bağırıp, çağırdın mı sağır kayalardan aşağı çaresiz? Saçı ağarmış hayaller, nemli kirpiklerle, uçurumları başucuna koyup yattın mı? nara attın mı çıkıp gam dağlarından aşağı? okşadın mı saçlarını acılı rüzgarların boranlara, kasırgalara sarıldın mı çaresiz? düştün mü dalından kınalı yapraklar gibi sarsılıp, savruldun mu uçurumlardan? yoruldun mu anılara sarılamayacak kadar? Sen hiç unuttun mu doğadaki renkleri beyazı, maviyi, yeşili, alı, bir çöl akşamında kararıp kaldı mı düşlerin? yüreğinde ışık kırıntıları sızladığında, ıslak gözlerle baktın mı uçurumlardan aşağı? ağladın mı yaralı bir ceylanın gözlerine bakıp yandı mı yüreğin senin de kızıl korlarda bir yeraltı ırmağı gibi kanadın mı gizli gizli? Çiçekler gibi büyütüp bir gün solacağını bilmeden doldurdun mu yüreğine çocuklarını... eylülde kar olup yağdın mı? bulut olup ağdın mı? kahır olup ağladın mı? sonra sustun mu solgun bir gül gibi mahsun? kırılmış gelincikler gibi büküldü mü boynun? Kirpiklerine sakladığın sağanaklar sel olup aktı mı yüreğine? yıkandı mı gözlyaşların hüzünlü denizlerde Sen hiç gayya kuyularına düştün mü üşüdün mü eylülde kar nedir, kış nedir, fırtına nedir bilir misin? (*) gayya kuyusu cehennemde bir kuyu olduğuna inanılır. Günlük hayatta ise, içinde karışık, kötü işlerin döndüğü yer manasında kullanılır. 11 Deli`nin Biriyim Ben Herkesin akıllı olduğu bir dünyada delinin biriyim ben asi bir rüzgar gazel düşmüş yapraklar gibi oradan oraya savrulan… aykırı bir adamım yani ne kadar sussamda delirmiş çığlıklar var içimde ait değilim bu kirli çağa istemediğim bir hayatın yamacında sırtımda gamdan acılar taşıyorum. yüreğimin içinde yaşıyorum hep bir yanım vizeli, bir yanım kaçak sevgisizlik sarmış heryeri ayağa düştü aşk tutunduğum dallar incecik, kırıldı kırılacak... delinin biriyim ben hüzün ve ah kokulu bir günah hayatın bilge ve kırılgan yanı yalnız, yorgun ve yaralı bir yanımda gamdan dağlar bir yanım uçurum delinin biriyim ben otuz beşinde bile hayatı öğrenemedim ama çok erken yedim tokatını insanın. herkesi ben gibi sandım, yanıldım ne ben kimseye benzeyebildim ne de kendime kimseyi benzetebildim dönendim durdum uclarda herkesin acısından pay kaptım. sarıp ipek bir mendile yaralarımı içime attım. delinin biriyim ben hayatı okuyarak değil yaşayarak öğrendim yalnız gülerken sevdi beni insanlar ağlarken ağlamadı benimle kimse kazandıklarımın yanında, yitirdiğim çok şey var hayatımda. ne bireysel olabildim ne de toplumsal yaşamı sorgulamadan, ve hep erteleyerek geçip gitti zaman... delinin biriyim ben kendimi ihmal edip, başkaları için yaşadım hep... şiirler yazdım, resimler çizdim ağıtlar dizdim yine de kendimsizdim... dilimde ertelenmiş sözcükler gözlerimde gerçekleşmeyen hayaller kaldı bir türlü yeşertemedim kurumuş dallarımı başkalarının çizdiği yolda gidip geldim bir ömür... delinin biriyim ben yüreğimde umut, gözlerimde tanımsız hüzün kırıkları taşıyorum. düşündüğüm hiç bir şeyi paylaşamadım düşüncelerim içimde saklı kaldı hep sıkışıp kaldım bildiklerim ile bilmediklerim arasında bir kelepçe gibi takıp kollarıma yalnızlığı sürülerin tuttuğu bir yolda, gidip geldim öylesine bir başıma aldırmadan gözyaşıma... 12 Kör bir kalem dilsizliği mi hayat ey ömrüm? Trenler gelip geçiyor usumun uzayan raylarında lanetli sancısını bırakıp yorgun anıların ağır bir ağrıyı taşıyor bedenime yıllar görmüyor gözlerimdeki ölü boşluğu gelip geçen trenler kalbimin sızısında gam dilimin yakarışında yapraklar ürperiyor usul usul yağmurlarda gözlerim ellerim fırtınalarda kopmuş dal dillerim lal bitkinim ve yurtsuz oyyy dağlar Ey gözleri gözlerimde saklı uçurum ey uçurum boylarında dalveren çiçek gül ömürlere yaslanan sancı gözlerimde üşüyen bu kaçıncı bulut bu kaçıncı yağmur seraplarda bu kaçıncı rüzgâr oluşum dağlarda kör bir kalem dilsizliği mi hayat ey ömrüm? gülücükleri katledilmiş çocukların başına bağlayıp kırılgan yüreklerin yasına ağladığı dağçiçeği mi?... Yaralıyım sırtımda bin paslı bıçak yavrusu vurulmuş bir ceylanın bakışları kanatıyor yüreğimi melanet yağmurları iniyor üzerime suların buz kestiği yerdeyim rüzgarın acı estiği yerde bilmem kaç bin yıl ateş aktı toprağıma kaç mevsimsiz kar düştü dağıma geceler ayaz, geceler soğuk uçurumların ve karakışların koynunda öylesine yorgunum zamana başkaldıracak gücüm de yok ve ben düşüyorum uçurumlardan ve ben üşüyorum yüreğine tutunduğum bunu bilmiyor dönmeze vurdu yolunu gitti geri dönmüyor. Dalları tutuşmuş bir ormanda aşka yazdığım bütün dizeleri yakıyorum şimdi bütün umutları terkediyorum bir bahardan ödünç aldığım gençliğim yarım kalmış bir şiir değil miydi zaten? ve kanayan bir kalem değil miydi kalbim, kanayan sözcükler düşüren defter sayfalarına bırak ömrümün bütün dallarını silkelesin hayat hayat ki, her sarıldığımda kıyâma durdu hıçkırığa boğup hayallerimi teslim aldı ömrümün en güzel yıllarını Oy dağlar bu yılda gelmedi beklediğim bahar gülmedi karabahtım kalbimin üstüne üstüne yağıyor kar uçup gitti kuşlar çoktan baharımı yaşayamadan sonbahar sardı ömrümü nereye saklanır içimdeki incinmişlikler inince gözlerimde bu ince sızı ve süzülünce yanağımda bu gam müziği Güz geldi usul boylum güz geldi bütün dallar boynu bükük bütün kuşlar yaralı solan çiçeklerime su bekledim yanan yüreğime kar düşmedi bir damla yağmur gelmedi beklediğim bahar oyyyy dağlar Kirpiklerim yorgun yolcuları gözlerimin sesim uçurumlara düşmüş çığlık nereye uçsun ki, kalbimdeki kuşların bir kanadı kırıksa hüzne çıkıyorsa geçtiğim bütün geçitler bütün köprüler yıkıksa ve karalanmışsa yazgının defteri Bu gün de akşam oldu gün uzak dağların yamaçlarında yorgun birazdan saracak yalnızlığımı yine katran karası gece son trende kalktı boşaldı istasyonlar kimsenin gelmediği yerdeyim kimsenin bilmediği, acıların bitmediği yerde Güz geldi yine gelmedi beklediğim tren yoruldum bunca ağrıyı taşımaktan sevgiye tanımlar aramaktan yalan kokan bir dünyada, bir derviş gibi yaşamaktan yoruldum yoruldu yüreğim, beynim, dilim, ellerim, gözlerim Baktığım dağ dorukları yaslandığım duvarlar tutunduğum dallar hepsi yorgun hepsi yoruldu her köşede bir cehennem bekliyor şimdi oy dağlar bu günde doğmadı güneş karlar erimedi gelmedi beklediğim bahar 13 Elbet bir türküsü vardır şu dağların Her dağın bir akşamı vardır bir de sabahı bir umudu, bir isyanı, bir sevdası, bir de masalı Elbet bir türküsü vardır şu dağların püfür püfür esen seher yellerine nergizin kokusuna, kekliğin ötüşüne suyun sesine, yeşilin nefesine hasretin sinesine, sevdanın delicesine Elbet bir türküsü vardır şu dağların Elbet bir türküsü vardır şu dağların yürek yaralarına, kar yangınlarına, gönül dargınlarına veda vâdilerine, hasret doruklarına Elbet bir türküsü vardır şu dağların Elbet bir türküsü vardır şu dağların bir acıya, bir yalnızlığa, bir hüzne sonbaharın soluk yamaçlarına acıların, hasretlerin, rüzgarların iniltisine. ayrılık adına, umut adına, kavuşmak adına Elbet bir türküsü vardır şu dağların Elbet bir türküsü vardır şu dağların Özlemleri hüzünlerden ayırıp, çiğ düşen sabahlarla süslenirken bahar köylü bir kızın gizli sevdasına bir gurbetçinin vedasına sevda adına, umut adına, kavuşmak adına Elbet bir türküsü vardır şu dağların 14 Söyle be Ustam İçimdeki papatyalar yolundu tomucuklar kırıldı ben kırıldım en çok da sevdiklerime Bir türküsü olmalı şu hayatın bahar aylarına, gönül yaralarına bilirim herkesin bir şiiri vardır bir de umudu hangi iklimin kırılgan ağacıyım ben küskünüm, güz acısı çekiyorum işte söyle be ustam yerim neresi bu çıkarcı dünyada alıp başımı nerelere gideyim... Bak ustam gözlerim ıslak, hüzün akıyor yüzüm küskünüm, yaşam ağrısı çekiyorum kederimle boğuşmaktayım sancılar girdabında hayatın en sessiz matemindeyim söyle be ustam hangi metropol duvarına yazmalı adımı kimim ben yurdum neresi mezarımı hangi ülkeye kazmalı yaşama yaslanmak için şiirin burçlarına tutunmak yetmiyor ustam al götür beni buralardan o uzak diyarlara... 16 Cemreler suya düştü, sen yüreğime Önce beni benden aldın sonra kalbimi sonra umutlarımı sonra hayallerimi ve sevinçlerimi ve mutluluğumu cemreler suya düştü, buz kesmiş tepelerden sen yüreğime çırılçıplak kaldım hüznün adasında boynu bükük rüzgarlar esiyor şimdi üşüyen gecelerime kirpiklerimin penceresinden yorgun ırmaklar sızıyor martılar da terk etti beni dalgalarına tutunduğum sandalım da. şimdi can çekişiyor ruhum hasret denizlerinde... gel koyma beni bir başıma yedirme yüreğimi yaban kuşlarına gel, ya öldür beni ! ya da al git buralardan yaralı yüreğimi 17 Masal gibi sevdim ben seni Bilirim bir gün kavuşacağız Munzurun yamaçlarına vururken ay bir pınarın başında belki belki bir derenin akışında bir kekliğin ötüşünde hasretle sarılacağız biribirimize yine yine dinlenir yüreğim yüreğinin avlusunda gün atarken çiçek kokulu yamaçlara Koca bir ömür girse de aramıza. masal gibi sevdim ben seni hayal gibi .ilmek ilmek hasretini ördüm kalbime hep seni andım, seni yaşadım usanmadı içimdeki düş martısı kalbimdeki kar beyazı kirlenmedi hep seni düşündüm Koca bir ömür girse de aramıza hayat hançeresini soksa da yaramıza başka bir mevsim, başka bir takvimde de olsak yine de umutsuz değilim olur mu olur olmaz deme bir gün kavuşacağız yine Vadideki boynu bükük o yalnız ağaç gibi. yalnız ve umutlu o yamaçta pınar başında yoluna güller döküp bekleyeceğim kavuşacağız elbet. biter bu hasret , bu sızı diner, kabuk bağlar yaralarımız yeniden yine patlayacak tomurcuklar bahçemizde hayat hançeresini sokmadan yaramıza ölüm girmeden aramıza kavuşacağız elbet öpüşürken iki güvercin hasret yolunda… 18 Ağlatma içimdeki çocuğu Gel… üşüyorum buralar çok soğuk seni düşünüyorum penceremde mehtabın yanakları ıslak mevsim kışa dönüşmeden kar yağmadan gönül çiçeğime gel dokun yüreğime dinsin bu sızı bükme boynumu unutup gitme göğümün yıldızı say ki, minnacık bir serçeyim sevgi toplamışım dal dal umudumu süslemişim baharlara beklemişim bir ömür gel yakala yüreğimden kırma kanatlarımı incitme bırakıp gitme dağ gibi oturmuşsun içime gel okşa saçlarımı göksüne düşsün başım koynuna al sarıl bir ömür bırakma beni bir kıyıda dönme sırtını sevdama acılı rüzgarlara verme dolama saçlarımı dikenlere incitme bırakıp gitme çok sevdim seni gel geceler ayaz yorgan yap sevgini ört üzerime ısıt beni bir yaz meltemi ol es bağrıma ılık ılık soluğuma rüzgar gönlüme bahar sabahıma doğ güneş gibi gitme terketme verme acı rüzgarlara kalbimi dolama saçlarımı dikenlere yokluğunla ağlatma içimdeki çocuğu gel çok özledim seni gel üzme beni birlikte ağlayalım, gülelim gözyaşımızı birlikte silelim birlikte kucaklayalım hayatı gel gelişin çiçek bayramı olsun gülüşün bahar seyranı nefesini nefesime ver gülüşünü sesime ser kalksın aramızda dağlar, denizler ayırmasın hiç bir güç bizi gel bekletme beni Turnalar terk etmeden yurdumu gel sür saçlarını yaralarıma yeter bu üşümüşlük dönme sevdama sırtını acı rüzgarlara verme dolama saçlarımı dikenlere incitme bırakıp gitme bırak tutunayım eteklerine ağlatma içimdeki çocuğu 19 Camdan bir kalbim vardı kırıldı Dünyanın acılarına yanmasaydım belki acım büyümezdi bu kadar bu kadar ağlamasaydı kalbim yıkılmazdı yaslandığım duvarlar anladımki, en acıyan yeri kalbidir insanın Ben bu dünyaya farklı duygularla geldim farklı gözlerle baktım dunyaya sevinçlerim talan edildi gözlerime hüzün yüreğime hazan düştü. haykırdım duyuramadım çığlığımı anlatamadım kırgınlığımı ayaz vurdu çatlamış dudaklarıma yetmedi kelimeler halimi anlatmaya Ben bu dünyaya farklı duygularla geldim farklı gözlerle baktım aynaya gördüm görebileceğim kadar sevdim seveceğim kadar hep sevgilere, dostluklara tutundum bir masaldı hayat sanki sevdikçe unutuldum Bir ihanet dalgası vurdu canıma kurudu içimdeki papatya tarlası uçtu düş martısı d ü ş t ü m Camdan bir kalbim vardı k ı r ı l d ı kara çalınmış günlerin ortasında kaldım her aynada yalnızlık bakıyor şimdi kapımda ecel penceremde hüsran var hakkını helal et can kuşum öldüm öleceğim kadar 20 Tut kanatlarından getir gönlümün turnasını Gül getir güleyim bahtıma bir tutam eylül getir yaprak yaprak sar beni kalmasın umutlarım yetim kar demeden, kış demeden çatlamadan damarı toprağın hareli bir gül dudağında acılarımı öpmeye gel Gel ayın şavkı vurunca yüzüme gül döksün sevinçten gözlerimin altı bitsin kar yalnızlığım kalmasın tomurcuklarım yetim deşilsin irin tutan yaram başımda gam, kirpiğimde nemle ağlarken yaralı bir ceylan kalbimde gözyaşımı silmeye gel Gel yüreğini yüreğime bağışla yanaklarımdan öpmeye dudaklarımdan aşkı içmeye gel kalksın aramızdaki dağlar, denizler gül kalbine kanamadan mum geceye ağlamadan tut kanatlarından getir gönlümün turnasını hasretimi bölmeye gel Gel alnıma vuran ışık, kalbime düşen damla ezelim, evelim, ebedim ol kesilmeden soluğum vermeden son nefesini canım gülçarem, sonçarem ol en kanayan yerimden ölmeye gel 21 Kim bilir belki bir gün Kim bilir belki bir gün damla olursun yanaklarıma sevinçten beraber gülüp beraber ağlayacağız sarılacağız sımsıkı bahar gelir yine dağlara mehtabı öpeceğiz dudaklarından beraber ismini fısıldarım yıldızlara usulca ilk görüştüğümüz heyecanla tutuşuruz el ele yürürüz yine sevda sokaklarında gençliğimizin ellerim ellerine, gözlerim gözlerine kelepçelenir yeniden üşümüş kirpiklerime dokunursun kirpiğinle kokunu çekerim içime doyasıya unuturum kimsesizliğimi Kim bilir belki bir gün pencereden süzülen ayışığım perdeme düşen günaydınım olursun hasretle sarılırız yine kokusunda baharın sevdanın kanatları değince yüreğimize o kocaman tılsımlı aşkı yaşarız yeniden kemiğime, iliğime, yüreğime işlerim seni bir şiir yazarım bir şarkı bestelerim dudaklarına gözlerine bir sevda türküsü söylerim sığınacak limanım olursun mavi denizlerde Kim bilir belki bir gün bir kuş misali uçarız diyardan diyara aşkın aşk, ümidin ümit, yaşamın aşk olduğu bir yere gideriz yüreğimizi güzelliklerle besleyip zihnimizi çevreleyen pırıl pırıl düşlerle nazlı bir pınarının kıyısında, bin çiçek açarız tohumu sevgiden, kokusu aşktan Kim bilir belki bir gün pencereden süzülürken ayışığı soluğuma rüzgar, suskunluğuma kar, özlemime bahar olursun. yağmurlarda başımın üstünde şemsiye zemheride sırtımda parkam olursun unutup hasreti, derdi, kederi çiçeğe durmuş ağaçlar gibi seviniriz yeniden Mevsim hazana dönüşmeden üşümeden dalından bir gonca oturmadan yüreğimize hasret dağ gibi yeniden alevlendiririz belki, yüreğimizde küllenmiş sevgiyi sevginin, aşkın sıcaklığına ereriz yeniden sevincim, kederim, sebebim ezelim, evelim, ebedim olursun yüreğimi yüreğine ellerimi ellerine gözlerimi gözlerine kilitlerim bir ömür Sen güllere sevdalı o nazlı bahar ben yine sana sevdalı o mazlum çocuk… sonsuz mutluluğa yelken açarız yeniden heran elele, göz göze , diz dize aşkı anlatırız gece gündüz ırmaklara, rüzgarlara aşkı bilmeyenlere, sevmeyen yüreklere... Aşk budur diye... Aşk budur diye... Kim bilir Belki Bir gün... 22 Feryadımı sen duysan Yeter Bütün istasyonlarda hüznümün sureti asılı infaz bildirilerim okunuyor bütün sokaklarda düşlerimi rehin bırakıp yıldızlara gecenin bir vaktinde örtüp üstüme karanlığı ellerimi cebime, seni kalbime koyup çekip gidiyorum işte düşe kalka uçurumları alıp terkime varsın kimse tanımasın beni bir sen tanısan yeter... dostluğun, vefanın tükendiği sevginin, aşkın yok olduğu, arkadaşlıkların çürüdüğü yerdeyim ellerimi cebime, seni kalbime koyup son kez öperek alnından alıp omuzuma kimsesizliğimi gidiyorum işte ardımda ölümün ayak sesleri önümde kanlı cam kırıkları ölüm ki, inatla yürüyor damarlarıma sahtekar kumarcıların hileleriyle suçsuzluğuma inandıramadım feleği suçsuzluğuma bir sen inansan yeter kimsesiz yollarda sızlasa da ayak izim vurup kaderimi yerden yere öfkemi, kırgınlıklarımı alıp sırtıma gidiyorum hiçbir yeri olmayan yolcuyum artık serme mahsun bakışlarını önüme, bükme boynumu varsın kıyametini sırtıma geçirsin hayat ne yazar yüreğimde bin yara kanarsa da varsın yel uçursun hayallerimi umudumu sel götürsün ölümden ötesi mi var ey yar bir acına yanarım bir sana ağlarım gözyaşımı sen silsen yeter ... varsın onurunu mezara gömenlere kalsın bu dünya gidiyorum işte düşe kalka uçurumları alıp terkime yaşayamadığımız mutluluğu çektiğimiz acıları yitirdiğimiz umutların hesabını sormadan gidiyorum... sen olmasan acım büyümezdi belki bu kadar biliyorum... Ah!.. hep özlemler düştü payımıza ey yar. al yüreğinin sıcaklaığına sakla yüreğimi varsın gülüme ayaz vursun dolu kırsın dalımı medet dilemem muhanneten ben onurumu başımın üstünde taşıdım hep varsın bin kurşun sıksınlar yarama yaramı da alıp giderim ben varsın dünya alem düşman bilsin beni Bir sen dost kalsan yeter ve ey hayat ey yaşadığım acılar, ey sevdalı gençliğim, ey umarsız yaralarım, duman duman tüten efkarım damar damar acı ve ihanetlerle örülen kalbim attığım her adımda düştüm, dile düştüm, küle düştüm gamdan dağlar kurmuşum şimdi üstüme. hoyrat acılarla susmuşum, varsın kimse duymasın sesimi feryadımı bir sen duysan yeter ben sevdamı gönül içre saklamışım yerini bir sen bilsen yeter ... ölürsem dudağından bir gül bırak dudaklarıma ört üzerime gözlerini üşürsem yüreğimi yüreğinin üzerine koy varsın omuz vermesin tabutuma kimse, kimse ağlamasın ardımdan mezarıma bir sen gelsen yeter... 23 Bu Gün Bayram Rüzgarin dilinde de konuşsan Kelimeler de üşüyebilir ey oğul Sabahın soluğu da kesilebilir Sen yoksan yaşamak zor Sen yoksan yaşamak ölüm Korkuyorum Uyku tutmuyor geceleri Bu gün bayram ``Yeter süzme beni hasretin eleğinden`` Üzme beni Tut elimi, Al götür beni o uzak diyarlara Acılar konuşmaz bilirim Bana yüzünü göster Bir şiir gibi tutunaym kirpiklerine Yıllar gelip geçti Hala bir ceylan ağlıyor içimde Bak sevdigin güllerle Bir tutam eylülle geldim Al beni yanına Al beni yüreğine üşüyorum Öksüz düşlerimi asıp sırtıma Ah vurulası yüreğimle Yaralı yüreğinden öpmeye geldim… 24 Bir sevdayı yaşamıştık seninle Bir baharı yaşamıştık seninle Bir yazı Bir kışı Bir sonbaharı Bir aşkı paylaşmıştık seninle Mevsim kışa döndü Umutlar söndü Ne gelen artık bahar Ne giden döndü Kaldık kara kışlar içinde Bir sevdayı yaşamıştık seninle Bir hayatı Bir mutluluğu Bir umudu Bir dostluğu Bütün hevesler yarım kaldı Bütün sevinçler yarım Bütün sesler yarım Bütün nefesler yarım Kederli ayrılık türküleri kaldı bize Ne püfür püfür esen seher yelleri şimdi Ne de behçelerde gülün kokusu kaldı Kalbimizdeki rengarenk güller hüzne boyandı Kırıldı içimizdeki kar beyazı, düş kekliği Her nisan yağmurlar ağlıyor şimdi Sular suskun, Biz öksüz kaldık Ayrılık çizildi sevgimizin üstüne Kör gecelerin karanlığında yalnızlığa sarıldık herkes murada ererken biz oturup kara bahtımıza ağladık dünyanın bitin sevinçleri kapandı yüzümüze 25 Bir nefeslik yaşam ödünç ver ey hayat Uzatsam tutar mısın elimi alır mısın beni bu kör kuyudan ömür dediğin bir uçumluk kuş bir adımlık düş hazan rüzgarları esiyor şimdi bu şehirde savurup duruyor oradan oraya beni köküne küsmüş ağaçlar gibiyim içim dışım kahır düşleri parçalanmış bir üçgenin ortasında umarsızım koca koca taşlarla vuruldu kalbim yalnız, yaralı ve yorgun sevinci hırpalanmış bir çocuğum ... . sokaklar evim , yok gidecek başka yerim acılar ayaz, acılar buz gibi soğuk, dinmiyor sızım üşüyorum ışığı olmayan kör karanlığa gömdüm hayellerimi bütün yıldızlar söndü içimde bütün sevinçler öldü sarıl ey sevdasına yandığım hayat yalvarmaktan yoruldum bir nefeslik yaşam ödünç ver... şimdi bir köşede bükükse boynum gülmüyorsam sür saçlarını yaralarıma yeter bu küsmüşlük yeter bu üşümüşlük ser üzerime güneşini ısınayım sapı sedef bıçaklarla dağlanmış uykum uykusuzum koy yorgun başımı göğsüne uyuyayım yıllar acımasız, yollar dikenli, dizler dermansız yamaya yamaya giyiyorum üzerime her gün hayatı sürüne sürüne yürüyorum yürüdüğüm yerde ayaklarım kan revan içinde bir nefeslik yaşam ödünç ver ey hayat koy yorgun başımı göğsüne dinleneyim 26 Kadınım ben, küskünüm, isyanım dilimde saklı Kadınım ben anadoluda küskünüm doğunun dilsizliğidir adım sancılar coğrafyasında yaralarını acıyla saran çocuklarını acıyla emziren anayım duyun beni yüreğini hüzne, hüznü dilsizliğine gömen yaşamın uğramadığı bir coğrafyada her gün yeniden bağrını döven ölümlerde acısını yüreğinde saklayan binlerce anayım bilin beni taştan değil, acıdan yaratıldık sırtımızda yaşam ağrısı dilimizde binlerce kilit gözlerimizde kara bir yas yaşam yerine, kasırgalara, kör gecelerin karanlığına sarıldık görün bizi çaresizlik ve yoksulluk girdabında Kirpiklerimiz nemli, bağrımız yara dünyanın bütün pencerelerine kapalı gözlerimiz acıdan, dinden, kederden perde çekilmiş gözlerimize kör olası törelerinizden... görün bizi 27 Aşk Bir Masal mıydı? Ey pecereme konan kınalı kuş rüzgarda ürperen dağlı gelincik nazlı nazlı akan ırmak alıp götürün yüreğimi bırakıp gitmeyin beni burda bir başıma bırakıp gitmeyin n’olur anlayın işte ben onu çok seviyorum Biz onunla birer martıydık aynı denizde umuda savrulan gemide aynı yolcuyduk aşk bir masal kavuşmak hayal miydi? anlayın işte bir çöl kadar yalnızım şimdi ben onu çok özlüyorum İstedimki toprak olayım yaprak olayım rüzgarın önünde beyaz bulutlara yükleyip sevgimi her sabah ona yollayayım bir rüzgara açayım kalbimi bir de sulara Biz onunla bir tomurcuktuk hayatın nazlı kollarında birer çiğ damlasıydık aynı gül yaprağına düşmüş anlayın işte çok yalnızım şimdi bir hasret çölünde kan ağlar gözlerim istedim ki, onu sevmek gülüm, gülaydınım, sabahım olsun istedim ki, onu sevmek yeşil bahçem, nazçiçeğim, baharım olsun İçtiğim her suda onu bulayım kokladığım her çiçekte onu koklayayım ona dökülsün yüreğim damla damla istedim ki, umudum, ekmeğim, cançiçeğim zülfü yarim olsun serin bir meltem gibi saçlarıma soğuk pınar gibi. umutlarıma dolsun her sabah sevgisi aksın içime damla damla ey pecereme konan kınalı kuş rüzgarda ürperen dağlı gelincik nazlı nazlı akan ırmak bırakıp gitmeyin beni burda bir başıma bırakıp gitmeyin n’olur anlayın işte ben onu çok seviyorum 28 Sen bir Çiçek olsaydın sen bir gül olsaydın ben bülbül olurdum dolanır dururdum başında üşüdüğünde kanatlarımla sarardım gözyaşı olur akardım kopardıklarında kaybettiğimde, bıkıp usanmadan arardım dağlara, taşlara, kuşlara, ağaçlara, dünya döndükçe seni sorardım sen yağmur olsaydın ben bulut olurdum şimşek olur çakardım tufan olur fırtınalar koparırdım dalga olur savrulurdum derya - deniz ateş olur yakardım dünyayı dokunduklarında sana sen bir çiçek olsaydın meltem olur yaprağını okşardım rüzgar olur ardınsıra koşardım solduğunda sana baharlar getirirdim seninle güler, seninle ağlardım seninle ölür, seninle yaşardım ecel geldiğinde ömrümü bağışlardım 29 Ey ruhuma can katan sırlı güzellik Ey ruhuma can katan sırlı güzellik bir bahar dalının coşkusunda filizlenen kirpikleri nemli bir sevda tomurcuğusun sen en yüksek yerinde unututulmuş bir uçurumun Ey uzak dağ başlarında açmayı bekleyen tomurcuk keşke sarılabilsem boynuna güneşle her sabah keşke kanatlarım olsa uçup gelsem yanına yüreğimin içindekilerini getirebilsem sana tutabilsem üşüyen ellerini dokunup kirpiklerine kırılganlıklarını onarabilsem aşk üzere içtiğin su olsam yağmur olup yağsam mavi saçlarına ve oturup ağlasak beraber iki yalnızlığımıza... umut çiçekleri eksen de gönül bahçeme canım cok acıyor can çiçeğim. zaman defterimi kapatmış sonbahar sarmış düşlerimi öylesine yorgun öylesine kırgınımki en az kırk yerinden yırtıldı kalbim ne yapsam yeşermiyor içimdeki çimenleri sevincin esmiyor içimin mavi rüzgarı artık, kırıldı camdan kalbim ömrüm ölüme ayarlı, ölüm ömrüme yolcuyum hakkını helal et nazlı tomurcuk, canımın gülü seni yemyeşil dağların gizemine emanet bırakıyorum hep gönlünce yaşayıp ömrünce gülesin diye. 30 Seni sevmek Seni sevmek baharda çiçek, çiçekte renk renkte ahenk, dünyada tek gibi seni sevmek baharda dal, çiçekte al sonsuz da hayal, perili masal gibi seni sevmek canda can damarda kan, gönülde nihan en güzel zaman gibi Seni sevmek görmeden dokunmak, üşüdükçe sokulmak şiir şiir okumak nakış nakış yüreğe dokumak gibi… seni sevmek umut demek, sevda demek, aşk demek dağları devirmek dünyanın bir ucuna akan suları çevirmek gibi… 31 Gel yüreğimden aşk yaptım sana Uzağımdasın yokluğun buz gibi soğuk seni özlemekten yorgun bir körüm ey düşlerin peri kızı ey hayatın ışıldayan yıldızı sabahıma gün ışığı ol gecelerime yıldız gel dokun yüreğime bitsin bu sızı bak geçip gidiyor bahar gel nefesini nefesime kar ey yar dinsin bu kahır rüzgarı adını sen koy gönlümdeki yerinin sana vereyim ömrümü ömür ki bir uçumluk kuş bir adımlık düş sonbahar rüzgarları esiyor şimdi köküne küsmüş ağaçlar gibiyim savurup duruyor hayat oradan oraya içim dışım hazan rüzgar dudaklarımı öpmede yaprağımı üflemede hayat yokluğun kış, yokluğun ayaz üşüyorum gel tut beni güneşe atma ateşe sür saçlarını yaralarıma dokun hasretime ısınayım çırılçıplağım içim dışım rüzgar bulutlar giyindim gözlerim ıslak bir kısık feryat göklerin gürültüsü yağmurlarla yıkıyorum adımlarımı üstüm başım sırılsıklam şiir yırtılıyorum sayfa sayfa yaprak yaprak dökülüyorum sokaklara nokta nokta savruluyorum gel topla ve oku oku ve öp sonra yırt at beni yüreğimden aşk yaptım sana gel virgülleri çıkar ömrümden . nefesini ödünç ver nefesime bir gülü kanatmadan sevmek adına son nokta koyamadan cümlemize ecel. 32 Bir ağaç bir İhtiyar Sen sonsuzluğun ortasında her şeyi ile ihtiyarlamış yapayalnız yaşlı, çırılçıplak bir ağaç terk etmiş bütün yaprakların içinde sonbahardan başka bahar kalmamış ne yaprağın kalmış savrulacak ne dalların kırılıp kopacak kapanmaz artık rüzgârın gövdende açtığı yaralar altında ise bir ben saçları ağarmış kimsiz, kimsesiz hüzün bir dağ gibi yüzüne oturmuş zamanın ve hayatın vefasızlığını tatmış ihtiyar adam sen yapraklarını dökmüşsün ben saçlarımı senin gözlerin ağlamış benim yüreğim senin başın karalı benim kalbim yaralı ne farkınız var sanki... 33 Ulu bir çınar olaydım keşke Nazlı bir dere olaydım keşke karlı bir dağ yamacında yükseklerden süzülüp gelen. içinde çocukların oynadığı, balıkların yüzdüğü, cerenlerin su içtiği bir dere... Ulu bir çınar olaydım keşke el etseydim gelene geçene kuşlar şarkılarını, ben türkülerimi söyleseydim rüzgarlara düşen her yaprakta büküp boynumu hüzünlenseydim geçip giden yıllara... Yüce bir dağ olsaydım keşke başı dumanlı karlı bir dağ kuşlar uçsaydı doruklarımda yamaçlarımda cerenler gezseydi çiçekler büyütseydim göğsümde renk renk Bir nehir olsaydım keşke çılgın bir nehir akıp gitseydim dere, tepe alıp götürseydim kötülükleri hayatın yüreklere açtığı yaraları denizlerde yıkasaydım Bir ağaç olsaydım keşke çırılçıplak bir ağaç ya da bir dilek ağacı dilekleri yerine getirseydim kavuştursaydım ayrılanları ağlayanları güldürseydim her üşüdüğümde sarılıp güneşe rüzgârlara anlatsaydım derdimi Bir çiçek olsaydım keşke kelebekler uçsaydı başımda her bahar yeşerip evrene salsaydım kokumu sevda türküleri söyleseydim dağlara, taşlara, ovalara esip duran rüzgârlarla selam salsaydım burdan uzak diyarlara Bir rüya olaydım keşke çocukların dünyalarında bir yıldız olaydım göz kırpsaydım çocuklara her gece her akşam bir masal anlatıp sonra çekilip evime uyusaydım ... “”Küçük kızlarım masalları çok sever , her gece bir masal anlatırım onlara Kızlarımın ne olmak istediklerinden yola çıkp aceleyle ortak derlediğimiz ve bitiremediğimiz masalımsı bir çocuk şiiri. “” 34 Bir tutam sevgi kırıntısı Ey çöllerin kavruk çiçeği göğsümün kanayan pınarından bengisu tadında al bir tas su sana yudumla, iç kana kana.. Ilık bir düş vakti, olmadık rüyalardan uyandır gülyüzlü bir masal anlat bana. bir düş ülkesi masalı olsun. istersen al zindanına at beni bir ömür sultan edeyim gönlüme seni Aşk en güzel duygu çiçeğidir gönüllerde mutlu mavi çiçekler açan insan hayatında gel yollarına yüreğimi sereyim umutlarıma ekeyim seni gözlerin zeytin dalı olsun ak güvercinlere ... Göğsünün derinliklerinde büyüttüğün, bir dal sevgi istiyorum gönül bahçeme tutunmak için hayata bir kıyısından bir tutam sevgi kırıntısı istiyorum senden bir yudum suya boğmadan hayallerimi masmavi gözleriyle gülümserken nevbahar Bir bakışlık ömür, iki damlacık hasret, bir kelebek düşü ve eskilerde kalmış, dost gülüşü gibi sıcak bir damla gözyaş gibi ak dost elli bir zambak istiyorum... hayatın serin sularına kökleri sevgiden kopup gelen Bir avuç mavi istiyorum senden bir narçiçeği beyaz bir bulut bir kardelen biraz umut hayatın en ince yerinde, bahar sevdasına koşarken yedirenk sevinçler Bir tutam sevgi kırıntısı istiyorum senden tutunmak için göğe uzanan merdivene merhem etmek için yarama her dirhemi can çekişmeden düşmeden toprağa bir ananın gözyaşı elveda demeden hayat gülün alevi sönmeden avuçlarda değmeden sam yeli tomurcuklara hayatın sevdalı kırlarına, savrulmadan içimden birşeyler Masallarda kalmış, içimi ısıtacak kadar bir hayal olsun yeter bir ırmağın sesi bir gülün nefesi ve yeniyetme bir kız hevesi ki, yeşersin ağacımdaki, yaşama dair bütün dallar sevgi koksun baharlar yaylalara özlem taşırken Munzur’da esen seher yelleri 35 Mevsim hazan, elde hüzün Yapraklar uçuşuyor sokaklarda gönlümün gülü uykuda mevsim hazan, elde hüzün Gülsüm anamın hali hal değil gözü yaşlı, dili lal yüzünde cam kırığı yanağı bağ bozumu içinde yıllanmış bir hüzün kanatır durur yüreğini her dem duman sarmış geceyi Gülsüm anamın gözü yaşlı, dili lal oy bezirgan bu nasıl hal ağarmış hayalleri, gözünde nem yüreğinde eskimiş anılar dalıp uzaklara hüzünlü bir nehire akıp gidiyor bakışları özleminde geldiği yerler hep suskun duruyor belli ki kar yağiyor anılarına. içinde sessiz rüzgarlar uğulduyor iniltisi geliyor uzaklardan hüznün sarı yaprakları düşüyor sokaklara anne bir konuşsan diyorum konuşmanın ne anlamı var diyor insanın yüreğinde saramadığı yarası varsa kırılmışlıkları var yüreğinde Anamın birikmiş hüzünleri elinde ağlayan bir mendil bastırıp duruyor yarasının üstüne oğlunu yitirdiğinden bu yana suskun duvarlar gibi hep suskun durdu annem koynunda sararmış bir resim hep siyahlar giyindi ne yüzü güldü, ne de gözyaşı dindi aynalarda bile yalnız, dili lal oy bezirgan bu nasıl hal gece rüzgar şarkısını söylüyor dışarda içerde solgun bir ağıt sesi anamın hareli gözleri ıslak anamın gözleri yağmur kırık kanadı kolu öylesine suskun öylesine durgun tutulmuş nefesi çıkmıyor sesi elinde hareli bir gül bastırıp duruyor göğsüne ya tahamül! zaman kötü babam huzur evinde kızkardeşim beklemede anamın hali hal değil, dili lal sustuğu kadar dilsiz sesinde bin ah-ı figan göğsünde gam-ı hazan buğulu camlarda sararmış bir tül dokunsam ürperir düşleri ey tahamül! burası gurbet hep kahır renginde iniyor akşamlar umutsuz ve tedirgin yürek pare pare, acılar kat kat şu dünyanın orta yerinde günler kuru bir dal gibi her gece yaprağını döküyor hayat 36 Gidelim üşümeden yüreğimiz Bir eskici dükkanına bırakıp hüzünleri kapılara, evlere vurup kilidi , bu şehri, bu sokakları terkedip gidelim gidelim buralardan gidelim dostum bağlayıp atımızı bir han duvarına gidelim... "Bu el bize yaramaz" Öpüp yanaklarından gözyaşını sevdiğimizin koyup yüreğimizin üstüne sevdamızı gidelim... sıyrılıp kininden düşmanlığın , bencilliğin kirinden arındırıp kalbimizi. incittiğimiz her ne varsa helallaşarak hayat haya etmeden hayallerimize gidelim... varsın anılar ardımızda yağmur olsun, dolu olsun sel olsun, boğulsun dipsiz deryalarda gidelim bizim olmayan bu şehirden baharı saçlarından öpme aşkına , yağmur aşkına, gül aşkına gidelim Bu acımazlıklara, bu insafsızlıklara, bu vefasızlıklara dayanmaz bu yürek haydi kalk gidelim daha fazla yıkılmadan, kırılmadan, savrulmadan yalan kuyular yutmadan benliğimizi kirli kanallara katmadan ömrümüzü hırsın, bencilliğin, kahpeliğin ve tasanın olmadığı bir yere gidelim... Gidelim üşümeden yüreğimiz bir dağ başına mesela hoş geldin desin bir ala geyik merhaba desin bir çiçek bir kuş ötsün bir dal gülümsesin rüzgarlar bizim için essin, bizim için doğsun güneş pınarlar adımızı seslensin ışıldayan sular adına ve aşkına gidelim... Hayat ağlamak değil dostum nefes nefes içine çekmek şiir şiir sevişmektir hayatla önyargısız, koşulsuz ve hesapsız yeryüzündeki sevgi aşkına gidelim Dağlara vursun çağrısı aşkın türküsü hayatın duygusu özgürlüğün ve kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir güzellik içinde. gidelim şiirin ve aşkın aşkına gidelim Yaklaşırken bahar nefes nefes kekikler yeşerirken, keklikler öterken ışıldayan sular aşkına gülümserken ay serilirken mavi göklere sabahın ak yıldızları hayatın türküsünü söyleyelim rüzgarlarla bize göre değil bu kirli maviler riyakar ilişkiler topla yüreğini gidelim burdan gidelim kendimizle olmak aşkına gidelim vefa aşkına, dostluk aşkına gidelim... 37 Ah! İki Gözüm Ah! Bir acının çağlayanına düştük iki gözüm bir uçurum kıyısına tutunduğumuz dallar incecik kırıldı kırılacak ne halden anlayan oldu ne de soran hatırımızı nasıl da acıyor hayatımız bir bilseler bir bilseler neden hüzün yüklü bakışlarımız kır düşmüş saçlarımız umudun siyaha büründüğü yerdeyiz kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz? kalmadı bir anlamı artık hayatımızda aşkın, ayrılığın açan gülün, düşen yaprağın, akan ırmağın sonbahar rüzgarları esiyor şimdi gönül ülkemizde hayatın ıstıraba dönüştüğü yerdeyiz iki gözüm Kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz? gözlerimizdeki bulutları kovsak kirpiklerimiz yağıyor yüreğimize kirpiklerimizi bağlasak kimsesizliğimiz tıkanıyor boğazımıza kedere aralanan kapıdır şimdi zaman damarlarımızda kıvranan ihanet acısı iki gözüm zaman değişti iki gözüm hangi ağzı öpsek kokuyor hangi duvara yaslansak çürük her gece böyle uykusuz, yorgun, viran yüreğimiz kanıyor, yanıyor ciğerimizín ortası bir ömürdür yorgunuz yollarda, yaralıyız Kimse bilmez kimiz biz, derdimiz ne neden karalıyız hangi adaya sığınsak ihanet sarı fırtınalar sarıvermiş kıyılarımızı suyu çekilmiş ırmaklar gibi her dalga ömrümüzden bir şeyler kopardı iki gözüm hiç bir liman saklamiyor bizi artık hep keder, hep hüzünle geçti hayatımız iki gözüm; kanadı kırık kuşlar, yaralı turnalar, yetim ve yoksul çocuklar, bağrı yanık analar, başı eğik babalar geçti ömrümüzden… bu dünyada yönünü yitirmiş iki kırık tekneyiz denizi kirlenmiş martı, nereye uçsak uçurum zehirli oklar saplanıyor kanatlarımıza gözlerimiz hüznün teknesi hangi adaya sığınsak ihanet hangi dala konsak kış ne yana dönsek bir yanımız küs ne yana dönsek yağmur hıçkırıkları kime baksak gözleri öksüz aynalarda paramparça yüzümüz yüregimize batıyor kırıkları baharlara sevdamızı, dağlara hayrkırımızı duyuramadık dokunamadık kanadı kırık güvercinimize unuttuk içimizdeki umutların beyazlığını mavileri, yeşilleri, alları unuttuk sonu olmayan bir yolda gidip geldik bir ömür kararıp kaldı düşlerimiz bir çöl akşamında oysa uzak dağbaşlarına yazmıştık umutlarımızı denizlere, dalgalara, firtınalara, upuzun ırmaklara yazmıştık sevdalarımızı ki, kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde vurulduk işte yaşama tırmanırken sevinçle iki gözüm vurup göğsümüzden mülteci kuşları hançerleyip ömrümüzü gidemedik buralardan en çok temiz kalmak isterken kirlendik iki gözüm vurulduk işte ah iki gözüm vurulduk yaralandıkça yaramızı güneşle sardık zaman gelip geçti bütün baharlar geride kaldı, bütün keşkeler anlamsız ömrümüzde hep yıkıntılar, depremler, kararan mevsimler geçti geçen bütün mevsimleri beraber sırtladık temiz yarınlar adına bir gün öpüp hayatı yaşlı gözlerinden toplayıp pılımızı, pırtımızı çekip gideceğiz bu diyardan üzülme varsın özlemlerimize ihanet etsin hayat sayki, acıklı bir flimdi seyrettik bítti beceremedik ne yaşamayı, ne gülmeyi, ne de ölmeyi deriz şu yalan dünyada… 38 Ben sustum sen anlat dünyaya acılarımı Uzun saçlı ateşlerde yandı hayallerim hangi dala tutunsam yapraklar üşüyor sonbahara düşüyor gölgem devrilmiş ağaçlar gibi duruyor boynum ey hayat tutunduğum dallar kırık çıktığım yollar tutulmuş ne yana dönsem deli rüzgar sarhoşluğu ne yana dönsem uçurum boşluğu bütün mevsimler sonbahar bütün ayrılıklar kar mazide kaldı gülücükler gülüşler yetim şimdi hayaller yıkık düşler yetim gelme ey yar ey sevdalı mevsimlerin ipek saçlı kızı Gülbahar gelme kurudu yoluna diktiğim bütün fidanlar Ben uzak dağbaşlarında ürpererek açan papatyayım her koklayış bir sancı, her dokunuş bin acı hasret bulutları gözlerimin içinde duman duman sis olup ağıyorum uçurumlara her gece ayazlara, fırtınalara sarılıyorum yaprak yaprak savruluyorum sokaklara kirpiklerimde saklasam da ayrılıkları bıçak olup yüreğime saplanıyor her damlada... Her gece yıldızlarla dertleşiyorum rüzgarlara anlatıyorum seni sevdiğimi sulara, ırmaklara, anlatıyorum özlemlerimi kirpiklerimden süzülen damlalar sızlatır yüreğimi oturup ağlarım nisan yağmurları gibi... gelme ey yar ey yaralı mevsimlerin yağmur saçlı kızı Gülbahar gelme çürüdü içimde beslediğim nazlı gelincikler söyle ey rüzgarın sesi uçurumlar saklarmı yaraları dallar da ağlar mı sonbaharda tufanlar kopunca yaprak yaprak düşüyorum hayattan işte çözülmüşüm, dağılmışım, üryanım üşüyorum ne yana dönsem sonbahar ne yana dönsem uçurum yaraları şimdi başımda kar dalımda rüzgar gelme ey yar ey sevdalı mevsimlerin yalnız kızı Gülbahar gelme gelsen duvarlarım yıkık kapılarım kapalı giremezsin silindi adına yazdığım bütün şiirler Dört yanım riya dört yanım ihanet her gün bir kahpelik vurur sırtımdan beni bu yüzden dinmiyor kanaması kalbimin yaz bitti şimdi kış, başımda kar gelme kapıma ey sevdalı mevsimlerin nazlı kızı gülbahar yok artık başka bir bahar göz yaşımı yanağımda tutup, susmak kırgınlıksa susuyorum işte mühürleyip dudağımı çığlığımı lâl eyleyip bir dağbaşı ıssızlığı gibi susuyorum ağzı var dili yok biriyim şimdi güz kokulu şiirlere karıp özlemlerimi yaslanıp hüznün tenine kırılgan bakışlarında bir yetimin, suskunluğum akıyor şimdi yaralı denizlere gelme ey yar ey karlı dağların, uzak limanların yalnız kızı Gülbahar gelme kimse söylemiyor artık, unutuldu adına bestelediğim türküler, şarkılar ......./ Gelirsen hüzünlerime gel, özlemlerime gül dudağının yamaçlarında barındır beni dize eyle bir şiire al sinene beni sar beni kirlenmemiş bir sevginin kundağına sar acılarımı acılarına kat sakla hüznümü bulutlarında ben sustum sen anlat dünyaya acılarımı... 39 Bir gül bahçesine gömün beni öldügüm zaman Hayat bu sevdiğim, bir varmış bir yokmuş gibi sürükleyip götürdü ömrümü işte bazen kırılmış dallarda ince bir sızı bazen ağlayan gözlerde, süzülen bir gözyaşı gibi yalnız kaldım ne hayat anladı beni, ne ben hayatı Yağmurlara gömün beni öldügüm zaman ayazlar vurmadan yürek kırgını gülüşlerimi savrulmadan dudağımda şiirler kalbimdeki mor menekşeler kırılmadan rüzgarlara, baharlara, karanfillere gömün beni rüyalara, hülyalara gömün gözlerimi yumunca güneşe sevdalı bir çocuğun hayaline bir söğüt dalının yaprağına gömün beni bahar gelince, umutlar yeşerince sevişince kumrular ürperen bir yaprağı öperken dalında seher yeli Gözlerimde şiir yaralarıyla, kalbimin en ağır depreminde, yaşamın en ince yerindeyim şimdi. hangi güle uzansam dikenler yağıyor umutlarıma Bir çocuğun gülüşüne gömün beni öldügüm zaman uçsun, uçurtmasında kanadı kırık gülüşlerim bir genç kızın düşüne bir martının süzülüşüne sevginin kundağına sarın gözlerimi yumunca üşümesin yüreğimdeki incinmişlikler Bir gül bahçesine gömün beni öldügüm zaman bir gülün rengine, bir şarkının ahengine bir güz bahçesi gibi solmadan kalbim öksüz gelincikler gibi bükmeden boynumu bir bülbül sesine gömün beni gözlerimi yumunca bağban bilmesin Bahar kokulu sabahlara gömün beni yumunca gözlerimi mavi bir suyun akışında, bir çiçeğin kokusunda yıkayın serin çimenlerin üstüne hayallerimi durmadan şarkılar söylesin kalbim, şiirler okusun yarınlara gökyüzünü, güneşi, bulutları, yıldızları ve tüm umutlarımı çocuklara verin çocuklar sevinsin Bir dağ başına gömün beni gözlerimi kapayınca kirlenmeden içimin kar beyazı gönlümün düş martısı susmadan kırılmadan dudağımdaki mor menekşe yürek vuruşlarına yürek yanışlarına bir baba’nın, bir anne’nin gözyaşlarına bir çocuğun avuçlarına gömün beni kalbime gömün acılarımı ölüm bilmesin kirpiğime dokundukça yel iki mezar taşı narasında dinlensin başım Bahar kokulu sabahlara gömün beni kuşlar uçarken gül ve karanfil kokularına, papatya dolu kırlara, bir suyun akışında, bir gülün kokusunda yıkayın rüzgarın soluğuna gömün şiirlerimi gözlerimi yumunca özlemim gözlerimde, yüreğimde şiirler öylece bırakın toprağa serin çimenlerin üstüne gerçekleşmeyen hayallerimi durmadan şarkılar söylesin kalbim, şiirler okusun baharlara 40 Hiçbir yara kapanmıyor ey oğul Kanayan bir yüreğim var acıtan dikiş tutmaz yaralarım bir de karkalkmaz dağlarım bu yüzden başımı ellerimin arasına alıp her gece sesizce ağlarım kimse bilmez Talan olmuş bir şehirde fırtınalar, yangınlar, kahırlar arasında kuytu bir gecein koynunda can verir ömrüm dikiş tutmaz bir yarayla kanarım şimdi yüreğim her sızladığında anladım ki, hiç bir yara eskimiyor, hiç bir yara kapanmıyor ey oğul. hayat düştüğüm derin bir kuyu bağırsam yorgun düşer çığlığım haykırsam duymaz sesimi dağlar gözlerime dolar gece susarım öylece Ne bir kervan gelip geçer ömrümün kıyısından ne de bir el çekip alır beni bu kör kuyudan beklerim, kederim baş ucumda beklerim, yüreğim avucumda hiç bir ağrı saklanmıyor ey Oğul bir duman gibi gelip oturur gözlerime sis kanarım öyle sessiz, kimsiz, kimsesiz Yavrusunu yitirmiş bir ceylanım, yaralı uçsuz bucaksız uçurumlara düştü canım kanadıkça gözlerimde akıyor gece hüznün saçaklarında inleyen bir rüzgar gibiyim umarsızlığım eyvahımdır duy beni al bu acıyı acıyan yaralarıma üfle oy oğul yüreğimin sancısından anladım ki, hiç bir yara eskimiyor hiçbir yara kapanmıyor ey oğul k a p a n m ı y o r hiçbir yara 41 Yokluğun en soğuk mevsim ömrüme Yıllar önceydi adını kalbime kazımıştım bir sonsuz besteydi sevda kalbimde o günler düşer yadıma hüzün ve acı dolu şimdi derin bir ah gibi duruyor bedenimde yalnızlığım hangi anıya sığınsam gözlerin kiminle konuşsam sözlerin “ben yokluğunda geçen zamanı hiç yaşanmamış saydım” bir zamanlar yaşamımdın ekmeğim, aşım sabahım, akşamım bu yalancı dünyada tek yoldaşımdın ellerim soğuk şimdi üşüyor dudaklarım sensiz günlerin sancısı çöküyor içime gri bir yalnızlık gibi saçlarıma yağıyor kar ayazda kaldı ömrüm tomurcuğa dururken hayat nazlı dallarda bahtıma ayrılık düştü kapatsam mı bu defteri artık açtığım gibi senli anılardan kaçtığım gibi bırakıp kaçsam mı? silsem mi adını anılardan? içimdeki tüm sıkıntıları silmek gibi ateşe mi versem sensiz günleri kar yağarken üzerime acı ve hüzünle şimdi hangi gülü koklasam dikenler batıyor yüreğime hangi şiire uzansam adın takılır dudaklarıma yıllar güz yaprakları gibi birer birer dökülüyor önüme ay battı hüzün yazıldı ömrüme ceylanlar terk edip gitti dağlarımı üşüdükçe, uzuyor gece... uzadıkça küsüyor geceye güneşim anladımki, yokluğun en soğuk mevsim ömrüme içimde yaralı bir gül hep böyle hüzün kokuyor sensiz… şimdi kimsesiz yollarda gam dağlarını taşıyan bir anka kuşu yüreğim… 42 Ey gazap fırtınadan fırtınaya tutma beni "Herkes kendi acısının rengini vurur çizdiği resme" Aşılmaz dağlardı yüklenen yarınlarıma yollara özlemimi yıllara ömrümü taşıdım donan yüreğimdi dünya içinde gözlerimi sakladığım Ey hayat yeter üzme beni dokunma içimin ağıtlarına inleten acılardan süzme sürme, sürgünden sürgüne yorgunum… dağ olup yürüme üstüme üstüme bırak tutunayım bende bir ucuna hayatın ... Yeter ey gazap fırtınadan fırtınaya, rüzgardan rüzgara tuttuğun acılarla kavurduğun savurduğun hüsrandan hüsrana dayanmak zor kanlı mızraklarna ömrümün son deminde bu çaresizliğimle ağrıları taşıyamıyorum kalbimde Gidip geldim öylesine bir başıma kör ve topal bir hayatın yamacında ne yanı oldu ne de yönü ne yarını, ne de dünü kapanmadı açılan hiç bir yara alnıma kara yazıldı sancılı hıçkırıklarla kurşunlandı kalbim içimde her acının bir izi kaldı Vuruldu kelimelerim kırıldı kalemim yırtıldı defterlerim alnıma hüzün yazıldı… kelimeler arıyorum şimdi şiir kokulu çoban yıldızı sevdalar ısıtan sevgiler arıyorum yüreğime çok üşüdüm... Şimdi dalları fırtınada kopmuş yalnız bir ağaç gibi yorgunum bozkırlarda yavrusunu yitirmiş bir geyiğim yaralı kanadıkça yüreği gözyaşı süren üstüne Ağlayan bir masal hayatım sanki eyvahlı gecelerde hep yanılgılar, yürek yakan yangınlarda kaldım dilsiz çağlayanlar aktıkça içime yaramı kanatan sancılarla sardım Bir sabah kollarımı gerip çarmıha yüreğimi alıp gittiler sabahı uzak kentlere bir yaprağın ürpertisine sarıp acımı dikenli teller, inleyen çöller içinde kuşların, suların konuştuğu yerde ölüm sessizliğinde kaldım … Haykırdım kimse duymadı çığlığımı anlamadı kırgınlığımı, kızgınlığımı dünyaya sapı sedeften bir bıçak gibi yüreğime ince nakışlarla saplandı aşk gözlerime hüzün yazıldı göğsüme mezar kazıldı aynalardan bile sildim yüzümü görme beni… usandım karanlık odalardan sancılı hayallerden, yarını olmayan umutlardan ... 43 Yarana Derman Kendini bil Sen gülümse hüzün çiçeği her sabah menekşe koksun yüreğin gözlerin sevda konuşsun… sen gülümse bahar koksun gülücüğün hüzün sussun hayatın sancısına isyan etsede yüreğin gülümse… Sen gülümse küstüm çiçeği şarkılar söyle mutlu, umutlu baharlara hüznü ölüme göm ölümü ölümsüzlüğe... yalnızlık yağsada saçlarına yağmurlar gibi… Ben çilesi olayım hayatın varsın kanayan yanına ağlasın gözlerim ömrünün taş olsun içimdeki sevda talan olsun kalbim acılar diyarında dirhem dirhem sen gülümse… Sen gülümse gül mevsimlere ülkem kadar güzel kız sevinçler terk etse de yurdunu bana gül yüzünü göster bir ömür seyrine dalayım seni yüreğimle sarayım bana sevgini göster… gecen gündüzün düştüğün kuyuda yoldaşın olayım bir tomurcuk gibi tutunayım dallarına … Sen gülümse düş çiçeği yanağından kalbine yağmurlar sızsa da ben hüznü olayım suskun gözlerinin uzanıp öpeyim yaralarından bin defa varsın hoyrat mevsimler geçsin üzerinden boz bulanık sisler bassın hayallerini talan etsin ruhunu dirhem dirhem sen gülümse… Sen gülümse sabahlara gün çiçeği ben akşamında kaldım hayatın her gece acılı bir kuş konup kirpiklerime çöl rüzgarlarına benzeyen hüzünlü şarkılar mırıldasın varsın dudaklarıma sen gülümse… Sen gülümse dünya kadar güzel kız yemyeşil yapraklarınla gülümse gülücüğün armağan olsun öksüz çocuklara dağ doruklarına, uçurum kıyılarına sen gülümse… Ben güz mevsimiyim, dallarımda hazan şarkıları gazel dökmüş bahçelerim tarumar dudağımda gelincikler ölüm sarısı Bir gün yapraklar düşerse dalından Duygular üşürse vurulursa kuşlar kalbinden gökyüzü ağlarsa sen gülümse gül çiçeği dikenine aldırmadan en ölümsüz gülücüğünle gülümse ’İnsan yalnız başlar yolculuklara yolculukları yalnız bitirir’ derler acılarını bırakıp bir eskiciye bir sarmaşık inadıyla tutunup yaşama korkmadan uçurumlardan ilerle hep kendine yürü, kendine git başka yerde arama derdine derman yarana derman kendini bil... 44 Ah benim canım Oğul Ah benim canım Oğul yaralı yanım oğul oğul balım oğul bir gönül dolusu özlem gönderiyorum sana bir yürek dolusu sevgi bir bahçe dolusu düş gülümsemenin sıcaklığını gönderiyorum sana bir tutam yüreğimin közünü yüreğini sıcak tutsun diye Ah yüreği güvercin oğul barışı ve özgürlüğü gönderiyorum sana yıldızların dostluğunu umudu ve neşeyi bir ırmağın sesini bir çiçeğin saflığını güzel yüreğine yakışan herşeyi beyaz bir güvercin kanadında yeleleri rüzgarda savrulan bir at gönderiyorum başında hep beyaz bulutlar uçsun diye …./ Ah! Canım oğul, yaralı yanım oğul gün oldu aldatıldım, gün oldu aldandım gün oldu acı çektim, gün oldu ağladım soğuk oldu üşüdüm, sıcak oldu yandım ama hiç bir acıya ama hiç bir acıya senin acın kadar yanmadım oğul Gittin dağlarıma kar, yüreğime nar düştü buz tuttu yanağımda yaşlar yangınlar içinde üşüyorum şimdi Lal oldu dilim sustum oğul Lal oldum sustum Ömrüne ölümler giyindiğim oğul heyhatki, ölüm sana düştü, acı bana hayatın bu soğuk karanlığında... Ölüm bu, dağ da olsa yanar yıkılır baba yüreği... 45 Yorgun Yolcu Eskil sokaklarında anıların dolaşıyorum, öksüz bir çocuk gibi yüreğimde kırık bir dal sızısı ve soluk ürpertisi bir yaprağın … ardımda bıraktığım aynalara tutup yüzümü yılların gözlerinde iki damla gözyaşıyla bir dost izi arıyorum, kirlenmemiş bir bakış çocukluğumun ince sızısından kalma alıp götürmek için uzak bir kıyıya… dalgın ve dargin anıların yamacında oturmuş uzak dağ doruklarına bakıyorum daha uyanmamış sabah, bahar ve yaz uyanmamış, susmuş gün. ah! … güz yağmurları iniyor, acılar ve ihanetler üstüne çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim kimsesiz bir kış sokağında… ah! gülen gözleri menekşelerin, munzur bakışlı ceren geçtiğim tüm kıyılara kırık gözyaşlarımı bırakıyorum ince duygularımı toplasam avuçlarım kanar … bütün baharlara geç kalmış, yorgun ve yaralı bir yolcuyum heybemde türküleri unutulmuş bir şafağın yalnızlığı hüznün ıslattığı kirpiklerimde bütün yağmurların adı gözyaşı. .. dalgalarını gönül dalgınlığında saklayıp acılarını içine gömen bir denizim ben yüreğime gecenin hıçkırıkları, ve hüznün ince ezgilerini toplayıp vurduğum bütün kıyılara kırık gözyaşlarımı döküyorum uzak diyarlara hasret taşıyan göçmen bir kuşum ben her defasında düşerek, kanadı kırılarak sevgiye koşan aşklara, acılara, ayrılıklara vurup kendini hayatın yaralı trendinde sarp kayalardan geçip, şiirler toplayan kirpikleri kırık bir dünyanın teninde ben ki, herkese gül sunan, gül bağışlayan, ve herkesten gül isteyen kırılgan çocuk kör olası talihine isyan edip bırakıp gönlünü bir çiğdem ile dağ arasında durmadan üşüdüm hayatın kirli sahnesinde ey sevdamın suskun gülü, ey iki gözü iki damla hasret çiçeğim ömrümün en ince yerinde duruyorum şimdi ümitlerden, hayallerden uzak nasıl yaşarım ben gönlümü hangi seherlere bırakıp giderim sen yoksan sen yoksan boğulup gitmez miyim hayatın bu kirli sularında? Sen ki, yitip gitmesini istemediğim tek mevsimsin hayatımda. tut elimden umut çiçeğim, umutsuz koma beni umutlara götür.... 46 Tut Elimden Erzincan Göğsünden vurulmuş bir şiir avcısı Tut elimden Erzincan yaralı bir yürekle geldim sana kirpiklerimde yağmur, saçlarımda kar aç kollarını sarıl boynuma hüzünlü bir ırmağım ben, ağrılı acılara akan göğsünden vurulmuş bir oğul babasıyım sana acılardan başka bir şey getirmemek incitiyor yüreğimi neylersin ki, sevinçlerim olmadı benim hiç acılardan başka çekip içime bir nefes gökyüzünü oturup ağladım tarihin bir yerinde gurbetten gelmişim iyi günlerde değilim elbet dardayım zordayım kara gündeyim içime kapanmış kalmışım Yastayım hastayım hangi kapıyı çalsam kapalı tut elimden Erzincan çocukluğuma götür beni hayallerimi özledim bak gözümde yaş, göğsümde şiirlerle geldim kapına senden gayrı kapım, senden ayrı yurdum yok… Kucakla beni Erzincan yasla omuzuna garipliğimi yaralı bir yürekle geldim işte burası doğup büyüdüğüm yer ilk gençliğim, ilk sevdalarım ve tüm hatırlarımı, gözyaşımla silmek için buradayım Vurulmuş kuşlarımın kanatları yerde kıpırdamaz yapraklar yarayla susmuşum sonbahardayım dardayım gam çeken bülbülüm ahu zardayım göksümün üstünde koca bir dağ hüzün… Tut elimden Erzincan hayatım gökkuşağı kadar renkli geçmedi kara bulutlarla savaştım bir ömür gel gör ki, kime nasıl anlatırım garipliğimi iki dünya arasında esir kalmışım nereye gitsek hasret, nereye varsak yabancı neye tutunsak gurbet tanımıyor beni kimse buralarda artık baktığım gözlerden utanıyor gözlerim Kucakla beni Erzincan bağrımda oğul acısı var yaralar beni çiçeğe durmuyor hayat ömrümde acıdan başka kimsem karadan başka rengim ah hayat ne kadar acısın ben sana, sen bana küs yaşayan bir ölüyüm artık Tut elimden Erzincan mavi bir düş değil düştüğüm düştüğüm hüzün kuyusu zamansız mekansız ölüm kadar derin ve soğuk Bağışla beni Erzincan seni unuttuğumu sanma sakın isyanımı nisyanımla avut bak şimdi düz ovanda, karlı dağlarındayım meyveli bağlarında. Caferli’li bir çocuğun menevişli gözlerinde bakıyorum dağlara biliyorum hüzünleri bırakmanın günü gel gör ki, isim koyamadım henüz yüreğimin yangınına… 47 Arz-u hal Ah! Ninem biraz gün biraz rüzgar biraz hüzün biraz efkar ve bir tutam çiçek gönder koklamak için gül saçlarını bir de beyaz bir mendil saklamak için gözyaşlarımı Gözlerini öp oğlumun güvercin başını okşa sesini sesim bil nefesini nefesim Yüreğini yüreğim bil sevgisini sevgim koma ellerini öksüz üşür narin parmakları incinir ceylan bakışları bilirsin, yoktur kimsesi oğlumun... Sevgiler de büyür Ninem özlemler de büyür gün olur sığmaz yüreklere deler gögünü dumanlı günlerin açılır perdeleri gök mavisine kavuşur güneşe Bir mektup gönder ay Ninem sevgiler diyarından el değmemiş sevinçler taşısın güvercin kanatlarında oğluma dair... Ah! Ninem biraz gün biraz rüzgar biraz hüzün biraz efkar ve bir tutam çiçek gönder koklamak için gül saçlarını bir de beyaz bir mendil saklamak için gözyaşlarımı 48 Dünya mutluluğa, ben sevgine doysaydım Nine’me Yağmurun yağmadığı çöllerde ah bir yağmur olsaydım yağsaydım deli deli gül kalbine dolsaydım... Ipıssız kırlarda al bir çiçek olsaydım açsaydım bir kuytuda her sabah gelip koklasaydın... Uzak dağların ardında yapayalnız bir çocuk olsaydım bir kır çiçeği kokusunda her sabah sana şiir okusaydım Yağmur olup üzerime yağsaydın rüzgar olup saçlarımı okşasaydın hayal dünyasında hayaller kurup hep dizinde uyusaydım... Ah ki, çocuk olsaydım hep yanında kalsaydım yavru bir güvercin olsaydım hep sana uçsaydım nazlı bir su gibi ırmaklardan hep sana aksaydım çıkıp gökyüzüne yıldızlar gibi hep yüzüne baksaydım Ah bir çocuk olsaydım doldurup mavileri içime kırlarda koşsaydım nazlı bir pınar gibi su verip bağrı yanmışlara mavi nehirlerde durulsaydım dünya mutluluğa doysaydı ben sevgine doysaydım ah bir çocuk olsaydım zamanı durdurup hep yanında kalsaydım öpseydim yanaklarından, dünyayı öper gibi... şefkatine sarılsaydım dünya mutluluğa doysaydı ben sevgine doysaydım dünyada savaşlar olmasaydı açlıklar olmasaydı kötülükler kalmasaydı dünya mutluluğa doysaydı ben sevgine doysaydım ah bir çocuk olsaydım göz yaşlarımı sevgine gömüp çiçeklerden çaldığım hayal tozlarını yüreğine serpseydim çıkıp gelseydim uzak diyarlardan hep beni sevseydin dünya mutluluğa doysaydı ben sana doysaydım ...../ Gittin ansızın ben hep 11 yaşında kaldım sonsuz bir özlem bitmeyen bir dostluk unutamayacağım bir sevgi binlerce tebessüm bırakarakp bana devlerin masalında bir başına bırakıp gittin.... 49 Aşk; üç harf, üç noktalı bir sözcük... Mavi gözlerin derin bir nehirdir her gece kalbimin üzerinden geçer Dudakta mühür mühürde giz gizde aşksın Aşk; üç harfli üç noktalı bir sözcük... sihir ve ayna ayna ve sihirden yazılır kalplere Aşk; bir ütopya evrensel ruh gönül bilimi sevgi ülkesi tılsımlı bahçe goncagül sessiz bir menekşe dört mevsim bahar kokan Aşk; var olma sebebi aşk için döner dünya güneş aşk için doğar gülün nazı, bülbülün avazı özün, gözün, sözün ışığıdır aşk Sonbahar da olsa ömrüm bir umut yitiminde de kalsam koyma beni acılar içinde baharım sensin Bir dağ rüzgarı arıyor şimdi bülbülün gül lehçesi dudadaki sessiz şiir duygudaki derin nehir gönlümün düş bahçesi Düşler, gülüşler şarkılar, şiirler hepsi senin olsun ipek mendilde sakladığım ümitler de koyma beni acılar içinde boğma hüzne yaşıyorsam nefesim sensin sebebim sensin hasretim sensin pınarım sensin baharım sen ağyarım sen 50 Bırakın Sılama Döneyim Bırakın gideyim buralardan başka acılar görmeden saplanmadan son hançeri yüreğime ihanetin çalmadan kapımı ecel bırakın yurduma döneyim varıp orada öleyim... Bırakın gideyim buralardan yel vurmadan kırık dallarıma savrulmadan sonbaharda yapraklar çiçekler açarken kırlarda bırakın sılama döneyim varıp anamı göreyim... ”Ağlarsa Anam ağlar Gayrısı yalan ağlar…” İstemem, ne bulutlar koşsun hüznüme ne rüzgar essin feryadıma ömrüm ki, tükenmiş bir koşu çıkamam artık yokuşu alın götürün beni buralardan alın götürün allah aşkına... başka bir şey dilemem... Bırakın sılama döneyim düşlerime vurmadan ayaz kar yağmadan dağlara kapanmadan yollar bırakın sılama döneyim varıp evimde öleyim... Ben bir gurbetçiyim çoluğunu çocuğunu ev damında bırakıp ekmek parası için yaban ellere düşen şimdi acılar vurdu beni dönmeze vurdu yollarım dostlar tanımaz beni artık bırakın sılama döneyim varıp evimde öleyim... dağların buz kestiği mevsimdeyim artık kederdeyim zor günlerdeyim ateşlere düştü yüreğim. bırakın halimce eriyeyim... bütün hatırlarımı gözyaşımla sileyim Gurbet kimine acı, kimine para verdi bana siyahlar giyindirdi yorgunum hemşerim çok yorgun yıldızlara bağışlayıp bu ömrü bırakın uzanıp düşeyim kara toprağa iki mezar taşı arasında uyuyup dinlensin başım… "2009 da radbaut Nijmegen hasthanesinde ziyaret ettiğim ölümcül bir hastanın son arzusuydu, ne yazıkki sılasına varmaya ömrü yetmedi"… 51 Bütün adres defterlerinden sil beni Elvedâ ey şehri İstanbul elvedâ bütün adres defterlerinden sil beni sil ve at bana dair ne varsa senki,dilinde her gece bir şiirin yakarışını alev alev yanışını hiç anlamadın bu yüreğin ben kayıp düşler coğrafyasında bir damla bile olamadım ey sevdalısı olduğum deniz, kanadında düşlerimi taşıyan martı yaralı gençliğim, hüzünlü sevdam elveda elvedâ ey şehri İstanbul Boynu bükük çiçeklere bırakıp gözyaşlarımı kırık düşlerle dolu heybemi alıp yanıma annesini yitirmiş bir çocuk ezikliğiyle bakmadan ardımdaki uçurumlara yanıma alıp yenilgilerimi gidiyorum işte acıya, kedere ve sana elvedâ ey şehri İstanbul belki bir daha geçmeyeceğim bu sokaklardan okşamayacağım öksüz bakışlı çocuğu saçlarından her köşede sessiz bir gözyaşı bir gecekonduda gerçekleşmeyen düşlerimi bırakıp sarılıp kırık hıçkırıklarla kurşunlanmış hayallerime uçurumlara tutunup düşe-kalka gidiyorum işte beni umudumda gizlediğim düşlerle vurdular bir hüzünlü matemi asıp yüzüme gidiyorum işte elvedâ ey şehri yar, güzel diyar, sevdiğim İstanbul elvedâ acıma şu sokaklarında ezik, başı eğik gördüğün adamın haline bir kağıt mendil ver yeter yüreğinde sakladığı gözyaşlarına Elvedâ karanlık gecelerde saklı gözyaşım elvedâ hüzne ve kedere boğulduğum can şehir İstanbul elvedâ bir daha anma beni arama kirpiğim değmesin yarama acıyan yüreğimle, hayallerime koyup götürüyorum seni de sevdiğim gururla, severek ve seni unutmayarak gidiyorum... Gidiyorum işte bir daha dönmemek üzere topladım valizimi, anıları da koyup içine sevinci hırpalanmış bir çocuk gibi eğip başımı gidiyorum hüzünle birlikte elveda ey şehri İstanbul ey gönlümü kırgın bıraktığım güzel yar başımın tacı, şehri sevdam, canım İstanbul elveda! Elveda ey anılarımın can şehri İstanbul seni kahkaha dolu gecelerinle başbaşa bırakıyorum kolkola gezen yeniyetme sevgililerinle yüreğim burkulduğunda, gözlerim dolduğunda da hiç bakmasan arkamdan el sallamasan da olur bütün adres defterlerinden sil beni ey şehri İstanbul sil ve at bana dair ne kaldıysa ardımdan... Susku mevsimi, dil mevsimi elvedâ hazan mevsimi, çöl mevsimi elvedâ nazlı gelincik, gül mevsimi elvedâ elvedâ sevgiye, sevdaya, ey şehri İstanbul sana elvedâ ELVEDA ey şehri İstanbul ELVEDA 52 Kirli Yüzler Umudu kırılmış bir çocuk gibi, hep acılar biriktirdim yaşama dair göğsüme bastırdığım öfkekeli susuşlarla elimde kanlı cam kırıkları kaldı kan kusan dudaklarımla öptüm yaramı durmadı kanama… ve ben doğru durdukça karşımda insafsızca sırıtan hep kirli yüzler vardı. 53 Bir çocuk ağladı yüreğimde Bir çocuk ağladı yüreğimde Savaşta kan Kanda göz Gözde gözyaşı... Gözyaşından göl oldu Dert ve kederini dost edindiğim Oy körolası dünya Oy sevdasına yetim olduğum Vurulası yüreğim İki yolun ortasında kaldım hiç biri çıkmıyor umuda Keşke, İnsan değil ağaç olsaydım yaprak olsaydım, dal olsaydım rengin her tonunda, çiçek olsaydım, gül olsaydım yeryüzüne salsaydım kokumu Keşke, O çocuklar gülseydi, ben ağlasaydım O çocuklar yaşasaydı, ben vurulsaydım Gözü yaşlı anne Yüreği yanık baba ben olsaydım Sesten bir çığlık olup Tüm evrene haykırsaydım Tükürseydim yüzüne yüzsüzlerin Keşke, Acıdan bir ağaç Ağaçta dal olsaydım Uzansaydım gökyüzüne Güvercinler uçursaydım Keşke Sevgiden Barıştan Aşktan Dostluktan Bir dünya kurup Varıp gölgesinde uyusaydım 54 Bağışla beni kalbim! Bağışla beni kalbim! kanatlarından vurulmuş kuş gibiyim hayatın karlı yamaçlarında senden başka yok sığınağım gözlerimde dalları fırtınalarda kopmuş bir ağacın hüznü bahtıma düşen gurbet, yüreğime sığmayan hasret başımda gam, nemli kirpiklerle, bir uçurum kenarına tutunmuş kalmışım. Bağışla beni kalbim! senden başka sığınağım yok seni hak etmediğin haksızlıklara uğratıp, kimseye haksızlık etmediğim için bağışla. yalancı sevdalara gark edip, zalimlere yol ettiğim için bağışla… zindanlarda unuttuğum, hep zayıftan yana taraf tuttuğum için beni bağışla… Seni hep incittiğim, kırdığım için bağışla dönen çarkın dişlilerine ayak uyduramadığım için çıkar için kimseyi satmadığım için bağışla işte huzurundayım kalbim insan gibi yaşamaktan, insan gibi düşünmekten başka bir şey gelmedi elimden hayatta tuttuğum her şey düştü kırıldı... Hep dikenli yollarda yürüdüysem, kanadıysam, yandıysam hasret olup acıtıldım, incitildim, itildiysem. şimdi bir köşede bükükse boynum sar sevgiyle yaralarımı bağışla beni kalbim... Bağışla beni kalbim! senden başka yok sığınağım ezikliğim fakirliğim seni hep üzdüğüm için bağışla. onurum gururum dürüstlüğüm için bağışla... Temiz özüm, yaşlı gözüm, riyasız sözüm için saflığım, hüznüm, çocuk göynüm için çocuklarım, sevenlerim, sevmeyenlerim için ezmediğim karıncalar hasretini çektiğim dağlar için cömertliğim, mertliğim, merhametim için bağışla… Bağışla beni hayat, göğümdeki son yıldız bahçemdeki çiçek, kanadı yaralı turnam Sen de bağışla beni canım Anam, başımın tacı, gözümün ışığı. bu yalancı dünyada hep aldandığım, aldatmadığım için. insan olmayanı, insan sandığım için. dönen çarkın dişlilerine ayak uyduramayıp, yoksul ve yalnız kaldığım için beni bağışla... Affet beni ey kalbim! yok başka çarem, anla bilki, seni hiç utandırmadım affet ki, başı dik, vicdanı pak, alnı ak gezeyim gezdiğim yerde… Tutunduğum bütün dallar kırık damıtılmış çocuk sevgilerle yaşamak zor kalbim başlayabilmek için yeniden şu unuttuğum hayata Ve yer bulabilmek için gönlümün yorgun ve kederli güvercinine bağışla beni kalbim! budur maruzatım… Varsın yalancılar, yalakalar tutsun yol başlarını özlemlerimize ihanet etsin hayat dostluklar içimizde ince bir sızı gibi kalsın… Biz dünyaya dostuz ya, hayatı, insanı, insan gibi seviyoruz ya! ... yetmez mi? bağışla beni kalbim! budur maruzatım… 55 Ateşten Bir Gül Gibi Ateşten bir gül gibi düşünsem zihnim yanıyor dokunsam kanadına kezzap damlamış bir kelebek gibi titrer yüreğim… öpsen izin kalır gitsen kokun ve artık seni bekler çare diye seninle gelecek bir günü bekler… ne zaman şiire uyansam boyun büker dalında gül , bırakıp gitsem dikenler takılır dudağıma zar eder bülbül ateşten bir gül gibi yüreğime kazıldı adın dudağıma yazıldı sonsuz bir şiir gibi düşünsem zihnim yanıyor dokunsam elim sevgimi gizlesem, dilim kanıyor… gel sen dokun değdiğin yer dağlansın ‘mühr’ünle damgalansın ki, her gören anlasın yazılı yüreğimin adresini… 56 Gitme kInalı yar, nazlı bahar gitme Yaz geçer güz gelir bir rüzgar eser yapraklar düşer dalından adından boyun büker ağaçlar … Gitme nazlı bahar Gitme kınalı yar gidersen , bırakıp gider dağlarını ceylanlar kırılır gök, devrilir dağ bir çocuk üşür elleri cebinde bir adam boğulur nefessiz... gitme Gitme nazlı bahar Gitme kınalı yar terketme umutsuz çaresiz bekletme beni bu kahrolası sokaklarda bütün kapılar kapanır üstüme yıkılır yaslandığım duvarlar kovulurum bütün imgelerden gidersen , bir şiir kanar dudağımda bir mum yanar kalbine bir kalem ağlar geceye nasıl yaşarım bilmiyorsun bu kahrolası yerde sensiz... Gitme nazlı bahar Gitme kınalı yar gözlerin güneş senin, gözlerin canışığı ben sende hayatı sevdim, umudu sevdim gidersen kırılır gül dalım güz acısı iner yüreğime ölürüm ecelsiz... gitme Gidiyorsun dönüp ardına bakmadan beni duymadan almadan gidiyorsun öyle mi?,… bir amansız feryada sarılıyor bülbül son yaprakta düşüyor dalından küsüyor kokusuna gonca gül dağlar devriliyor üstüme bir enkazın altında kalıyor kalbim… Gitme nazlı bahar elveda demek zor şeydir gitme kınalı yar gönlümün baharı gitme... gidersen duramam ben bu ellerde gitmelerinde kalır gözlerim. gitme nazlı bahar gitme kınalı yar gitme... 57 Aşk perisi Ben maviyi gözlerde aramışım gökyüzüne inat yeşili yazlarda bahara inat Beyazı kar tanesinde aramışım temizliği gülde masumluğu papatyada siyaha inat Ben aşkı masallarda aramışım rüyalarda hayallerde aramışım gerçeğe inat Ben kör kuyularda ışık aramışım. şiir olmuş dökülmüşüm göz göz … rüzgar olmuş ağlamışım anlatamamışım derdimi papatyalara… Bir rüzgar esti bir gün savruldu yapraklarım dağlara, ovalara ürperdi bedenim büktüm boynumu gelinciklerle gelincikler arasında Bir kelebek gelip kondu göğsümün üzerine biraz tebessüm biraz umut ve unutmayacağım bir sevgi bıraktı al koynuna sakla dedi. Uzaklarda saman yolunu seyrettim, yıldızlar serptim mavi denizlere ’her ne arar isen kendinde ara’ dedi bir ses... Ben aşkı hep uzaklarda aramışım yoklarda yalanlarda baktım yüreğimin içinde gizliymiş aşk perisi!... alıp bastım göğsüme sonsuza… 58 Gel öp alnımdan çaresizliğimi Oğula Ağıt Zaman olur, bahar gelir Erzincan ovasına rüzgar eser savrulur saçları göklere salkım söğütlerin açılır yaraları kalbimin Ah ölüm ah acı ve ey ahhh! edemediğim can oğul sonsuz bir ağıt gibi düştünki ömrüme sorma paramparça ahlar kanıyor dudağımda şimdi bir arayan, soranım yok artık bir haber bırakmadan çekip gitti öylece... hayatın yarasıyla uçurumlar arasında kalakaldım… Bakınca duvardaki resmine yüreğime iki yetimlik ah gözlerime kan doldu kör oldum bakamadım lâl oldu dağ lâl oldu acı lâl oldum sustum Bu gün bayram günü benim yas günüm kimsesiz yanımı alıp yanıma anlatamadığım duygularla sana olan sonsuz sevgimle birlikte mezarına yürüyeceğim boynu bükük yüreğimi parçalamaya acılarımı yıkanmaya fırat suyunda... Zaman dar-ı nar Avuçumda yaralı bir kuş kolu - kanadı kırık neylersin oy yarasına kurban olduğum oğul sen dur öpme gözlerimden sen dur öpme gözlerimden yüreğim kan olur Sen yoksan bil ki, küskündür yazgısına oğlunu yitirmiş bütün babalar bütün anaların yüreği kan Gel tut başımı üfle yarama Yetişir, hüznün elbiselerini giydiğim üstüme Gel, indir göksümün üstünden bu acıyı dindir yoruldum yangınıma su taşımaktan... Ah canım oğul, yaralı yanım oğul bir kanat daha kırılmadan yıkılmadan bir yanım daha gözlerimi yedirmeden dağ kuşlarına gel öp çaresizliğimi alnımdan inlesin gök inlesin dağ inlesin taş açılsın dilim berhâva olsun acı ve ağıt! 59 Her ihanetin ruhumda bir parmak izi kaldı Unutup içimdeki yangınları su serptim yanmış yüreklere anlamadılar terkedilmiş bir diyar hüznü savrulmuş bir hazan yaprağı sandılar beni kırıldı umutlarım yeşertemedim bi-türlü dallarımı... Biliyorum umarsız yaralarım var kanayan zifir gecelerim her gece bir anne öpüyor acılarımı dudağımdan ve ben her gece bir kez daha ölüyorum anasını sattığımın dünyasında… İkiyüzlü, iki kuruşluk kahpe yalancılar arasında bilmezler neden hep gözü ıslak, başı eğik yürüdüğümü yürüdüğüm yerde… Eyvahlı gecelerde hep yanılgılar, yürek yakan yangınlarla kaldım tutunacak son dalımdı kırılan belki dilsiz çağlayanlar aktıkça içime yüreğimi ellerimin arasına alıp ağladım Kör ve topal bir hayatın çıkmazında gidip geldim öylesine bir ömür gülmedim bir kez olsun mutluluklara hep uzakta baktım yaklaşmak istedikçe uzak düştüm sevinçlerden tükürüp yüzüne kaderin vurdum hayallerimi yerden yere… Hayatın yüreğimde açtığı yaralar kapanmıyor ne yapsam her ihanetin ruhumda bir parmak izi kaldı... "Ceylan pınar, Teyran tepe, Munzur yaylası, Çoban çeşmesi, Kırklar tepesi Erzincan Caferli köyüne ait yayla ve dağ isimleri" 60 Hayatın Mağlubu Bir yanım kan tükürürdü bir yanım gözyaşı çocukluğum yangınlarla geçti ne gözyaşımı silen bir el bildim ne de saçımı okşayan bir el hiç yaşamadım bahar mevsimi. çıktığım her yokuşta bulutlar uçtu başımdan bir yanım kan tükürdü bir yanım sızı gözyaşımdan anladımki dikiş tutmuyor bir daha acının ve ihanetin açtığı hiç bir yara ümitler de yeşermiyor bahar olsa da hayatın mağlubuysan 61 Ölürsem içimde, yaşarsam ömrümdesin Aşkın girdabına düştü kalbim hayatın penceresinden, ne yana baksam sen bakıyorsun hangi çiçeğe sokulsam sen kokuyorsun dört yanımda sen... Umuduma ektim seni kanayan bu köylü kalbime ektim söyle hangi şiirin kirpiğindesin dudağımda ismin, ciğerimde yokluğun seni düşündükçe göğüs kafesime sığmıyor nefesim söyle hangi şarkıda avutayım gönlümü hangi türküde yankılanır sesin Yıldız yıldız göğümdesin umudumda, direncimde çıktığım her yolculukta her durakta benimlesin Bilki gülersem sevinçlerimdesin ağlarsam gözyaşlarımda ölürsem içimde yaşarsam ömrümdesin… 62 Sermayesi GÜL Olanın gönlü bülbül olur Ben gül vurgunu tek sermayem güldür benim her gül mevsimi gül alır gül satarım dünyanın bütün gülleri tanır beni Her gül mevsimi açan her gül için güllere bakar ömrüme bir gül katarım kırılan solan her gül için yüreğime bin hüzün yükleyip gül düşmanlarına çatarım Ve ben bir gül hatırına bin dikene su verir her gönüle gül atarım Bilirim en güzel gül güllerin en guzeli gül Doğuran gül gülüşlü anamdır benim Bir gün görmezsem ömründen bir gül daha solar.. 63 Gün gelir sorulur hesabı bunca kıyımın, yıkımın, soygunun Gün gelir yenik düşer aydınlığa karanlıklar yarasalar alır gider başını zincirlerimizle,yaralarımızla zafer çığlıkları çalacak sokakları Gün gelir, sevgi tohumları saçılır yeryüzü cennetine gümüşten yapraklarla örülür evren bir su yürür, bin umut tomurcuklanır dal uclarında saçılan bütün tohumlar toplanır sonra yaşamak yeni bir anlam bulur Gün gelir, sevgi tohumları düşürür yüreklere hayat çiçekler özgürce büyür kuşlar özgürce dikenler gül acılar sevinç, sevinçler göl olur bin renge bürünür bahar umut pırıltıları düşer göklerden, gözlerine çocukların… Gün gelir, kötülükler yenik düşer yıkılır zulmün kaleleri zorbalar çekip gider aramızdan yaralar sarılır, acılar örülür çözülür kelepçeleri ellerin sorulur hesabı bunca kıyımın, yıkımın, soygunun Gün gelir, umut kapıları açılır yarınlara kapanır kapıları acıların yeni şiirler yazılır, yeni aşklar kurulur yeni türküler söylenir kardeşliğe yaşamak yeni bir anlam bulur Nerede, nasıl ve ne zaman deme bak yola çıkmış umut aklar karalar seçiliyor savaşlar, sevişler yoğun, döllenmede özgürlük, doğumda çiçekler bir sabah bakmışsın ki, silkinip uyanmış karanlık yeni bir gün doğumu fışkırmış şafağın kafşağında aydınlık doldurmuş dört bir tarafı bütün insanlar el ele, omuz omuza, dostluğa yeni köprüler kurulmuş bir gün bir gün bakmışızki bizim de ak günlerimiz olmuş. 64 Tek bir söz edersem namerdim... Mutluluk ağacıma gazaplar kondu ihanetler el koydu hayatıma deli bir rüzgarın öfkesinde savruldum zaman akmayan durgun bir su şimdi şimdi kalbim hüzün hüzün sevda sevda sevda hüzün vefasız bir aşkın ateşinde kavruldum hayat ki, kanayan en derin yaram benim umarsız denizler gibi kaldım dünyanın ortasında dalgalandım dalgalandım duruldum martım yaralı, martımın kanadı kırık, ben umarsız zıpkın yemiş balıklar gibi kalbimden vuruldum kalbim ağrıyor karanlık uçurumlara düştüm dikiş tutar mı bir daha acının açtığı yaralar? dinler mi rüzgarlar avazı kırık sesimi göğsümü yırtıp bağırsam? ey cellat sevda adına vur boynumu bitsin bu acı varsın sevda yolunda şehit düşsün düşerse bu can bir an ah edersem namerdim. çırılçıplağım acıların insafsız kuşatmasında her düşüşte göğsümden kan sızdım gecelere yıllar gelip geçti, giyemedim bi-türlü mutluluk elbiselerini üzerime heybesi kırık düşlerle dolu meçhul bir yolun yolcusu gibi kaldım kayıp yollarda önüm pus, ardım cam kırıkları sağım, solum namert dolu... dayamış bir kez gırtlağıma hançerini hayat güneşim tutuldu akrep düştü gecelerime yaralı kaldı kırgınlığım vurgun yemiş bir şiir dizesinde kan sızıyor kalbime şimdi her iç çekişte ey hayat yeter dokunduğun içimin ağıtlarına acılı ırmaklar akıttığın gözlerimden… ayaklarımın altına almışım saltanatını senin nasıl olsa bir gün çekip gideceğim sevenleri, sevmeyenleri, acıları, hüzünleri bırakarak. varsın namertler söylesin hayatın sevda türkülerini kahredersem namerdim ey hayat yarınlara hızlı adımlarla koşarken düştüm yırtıldı kalbim ihanetin hançeri saplanmadan kalbime var, sevda adına vur boynumu bağışlamasın beni hiç bir hatıra korkarsam namerdim varsın kahır rüzgarları essin üzerime sel bassın yataklarımı katletsin umutlarımı bir bir varsın susuşum kendime küsüşüm dünyaya isyanım hayatın sancısına olsun tek bir söz edersem namerdim... varsın ardımda ecel önümde gam dağları olsun ben onurumu başımın üstünde taşıdım hep içimdeki çocuğu aldatmadan teslim olmadan sarılmadan yılanlara dimdik yaşadım namertlerin yıkamadığı mertliğimle yok verilecek hesabım kendimden başka kimseye kaç ihanet eskitmişim şu kısacık ömrümde, kaç acı var daya hançerini gırtlağıma hayat her gün bir parça kopar yüreğimden bin parça kopar bedenimden önünde diz çökersem namerdim 65 Şiir Anne. Hangi dal inlemez kırıldığı yerden? hangi yaprak bilmez ayrılığı? estiğinde sonbahar rüzgarları… Tomurcuklar üşümez mi? incinmez mi küçük kalpler? ürkek, masum, narin yalnızlık ve korku diyarından… El sarar mı yaraları şiiranne? bak akşam oldu nereye ve kime sığınır bir çocuk yoksa kimsesi… Yürekteki öksüz çiçek gözyaşıyla beslenirse kuruyup gitmez mi şiiranne? anısı olur mu küçük rüzgârların? kırılınca düş kanatları... Ak bir güvercin değil midir şiir? kirlenmez mi beyazı? inlediğinde bir çiçek… kırılınca dal inleyince çiçek ağlayan gözlerde üşümez mi şiir yaraları zalimlere kalır mı bu dünya şiir anne Acılı bir çağda ödünç alınmışsa sevinçler kaybolup gitmez mi? .. dağ doruklarına, uçurum kıyılarına, eğilmez mi bulutlar? bir annenin kar çığlığında düşmez mi şiir’in beşiğine ateş Yüzüne kapanmaz mı kapılar? üşüdüğünde gül ve yasemin kokulu sevgiler… gözyaşıyla ıslanmaz mı? küçük nazlı kalpler… Titrerken gece ayazın soğuğundan incinmez mi minik eller? nazlı bedenler üşümez mi? yıldızlar örtmezse üstünü nasıl ısınır çocuk gülüşleri şiiranne … Yanaklarında iki damla yıldızla siyah bir gülün uğultusunda alıp götürmez mi gözlerdeki buğuyu? üşümez mi sevgiler? kırılmaz mı dal? … boz bulanık sisler basınca hayalleri… Şiir gibi doğmak nasıldır şiiranne? şiir gibi büyümek şiir gibi düşünmek şiir gibi yaşamak şiir gibi ölmek nasıldır? … Bu nasıl bir dünya şiiranne gülün acısı mıdır insan? benim aklım almıyor aklım almıyor şiiranne... 66 İstanbul‘un Altın kalpli en güzel kızıydı sevdiğim kız Üşümüş beyaz bir güvercin yüreğim kanatları kırık zaman geçip gitti penceremde mehtabın yanakları ıslak bir yanım ateşler içinde, bir yanım çırılçıplak kar yağıyor şimdi gönül şehrime her düşündüğüme seni bilirim sen altın kalpli en güzel kızıydın İstanbul’un ama körolası ben köylü yüreğimin utangaçlıklarına gizlemiştim sevgimi her şey geçip gitti çürüdü içimde kök salan gül tomurcukları masal bitti keşke diyebilseydim, diyebilseydim bir kez seni sevdiğimi.. 67 Bir Yorgun Adam Yorgunum çok yorgun yaşamın yarasında sızlarken izim dinlenebilir miyim gözlerinde yürek heybemde kırılmışlıklarım omuzumda birikmiş hüzünlerim var umutsuzum üstelik çok mutsuzum sorma kimim ben, adım ne karanlık hüznü sırtlayınca yasa boğulunca gökyüzü dokununca yüreğe yalnızlık bir anlık da olsa, dinlenebilir miyim dizlerinde öpüşürken telgraf telinde iki güvercin gül kalbine kanadığında mum geceye yandığında içime akıttığımda gözyaşlarımı bir anne şefkatiyle, öpebilir misin alnımdan okşayabilir misin saçlarımı?... 68 Aşk nedir? aşk şiirdir aşk sözdür aşk ateştir aşk közdür aşk manadır aşk özdür hayallere sığmayacak kadar aşk bahardır aşk güzdür aşk gönüldür aşk gözdür aşk deryadır aşk gizdir okyanuslara sığmayacak kadar aşk kutsaldır aşk emek aşk bahçedir aşk çiçek aşk hayaldir aşk gerçek kelimelere sığmayacak kadar aşk denizdir aşk derya aşk uykudur aşk rüya aşk yıldızdır aşk dünya hülyalara sığmayacak kadar 69 Gelin gelin ağlar nazlı gelincik Dağların başında açan gelincik solmuş yaprakları daha gencecik kalbinde bir sızı kanar incecik sevdasını yüreğine gizlemiş bu dünyada bir gün olsun gülmemiş kalbinde bir sızı kanar incecik gelin gelin ağlar nazlı gelincik ateşe vermişler gönül dağını târumar etmişler sevda bağını gam ile geçirmiş gençlik çağını sevdasını yüreğine gizlemiş gülmek nedir bir gün olsun bilmemiş gelin gelin ağlar nazlı gelincik gülmemiş kaderi ah bir kerecik ağladıkça taş duvarlar hislenmiş dağlar taşlar bulutlanmış, sislenmiş ay utanmış karanlığa gizlenmiş bu dünyada bir gün olsun gülmemiş sevdasını yüreğine gizlemiş nazlı nazlı ağlar nazlı gelincik kalbinde bir sızı kanar incecik tarûmâr etmişler gül, gülistanı suya düşmüş hayali, düşistanı sığmamış kalbine ah-ı isyanı bu dünyada bir gün olsun gülmemiş sevdaları yüreğine gizlemiş nazlı nazlı ağlar nazlı gelincik kalbinde bir sızı kanar incecik avcılar peşinde ah nazlı ceylan gözünde yaşlar kalbinde heyecan yaralı turnamısın aşklara uçan sevdaları yüreğine gizlemiş gülmek nedir bir gün olsun bilmemiş nazlı nazlı ağlar nazlı gelincik kalbinde bir sızı kanar incecik yazan yazmış ak alnına fermanı ne çare bulunur ne de dermanı nazlı nazlı ağlar nazlı gelincik kalbinde bir sızı kanar incecik 70 En güzel aşk şiiri sen benim aşkımsın dünyaya bakışım gönlümde gülüzar gözümde yaşımsın sen benim sultanım başımda tacımsın ömrüme can katan gönülde ilacımsın sen benim gerçeğim tabağımda aşımsın dik duran çiçeğim eğilmeyen başımsın sen benim sevdiğim benim en özelimsin şu çirkin dünyada inan tek güzelimsin ben sana gülümsün dedim gülüşünü sevdim kokunu sevdim baktığım her gözde seni gördüm yazdığım her sözde seni ördüm sen benim en güzel aşk şiirimsin 71 Öyle uzaklarda arama beni Öyle uzaklarda arama beni melül mahsun bakan bakışındayım sahte sevgilerde sınama beni kalbinin çırpınan atışındayım dudaktan dudağa bir şiir gibi yıldızlara hasret bir şehir gibi gönülden gönüle bir nehir gibi nazlı bir pınarın akışındayım sen var bu dünyada gönlünce yaşa bakıp uzaklarda arama boşa dertlerle bulursun beni başbaşa sen ağlarsan gözünün yaşındayım ayrıldığın yerde ah var,figan var ağaçlar yas tutar, kırılgan dallar gülünce çimlerde yeşil bir bahar nazlı bir çiçeğin nakışındayım her tufan ardında bir güz bıraktı solan her yaprakta bin giz bıraktı çektiğim her acı bir iz bıraktı şimdi bir ömrün kara kışındayım sen hala içimde incecik sancı biricik sevdiğim başımın tacı sarıldığın yerde kalsada acı ben hala o pınarın başındayım eserken başında kavak yelleri bağlanmıştı gönlüm öyle serseri sen hala o güzel, nazlı, cilveli ben hala o ondokuz yaşındayım 72 Hüznün gam çizdiği resimlerdeyim Yalancı bahara aldanmış gülüm yelin ram estiği mevsimlerdeyim sebebi çileyim, nam - ı bülbülüm hüznün gam çizdiği resimlerdeyim baharın sevdası düşmüş toprağa ağacın dalları küsmüş yaprağa bir figan sesidir vurmuş ırmağa canın kan kestiği kesimlerdeyim bir deli rüzgardır eser ömürden bir buruk nağmedir geçer gönülden ne dünde hayır var ne de bu günden ömrün buz kestiği mevsimlerdeyim sevda yağmur yağmur şu genç ömrüme yağar damla, damla seven gönlüme bahçe çiçek açmış benim neyime kırık şarkılarda, esinlerdeyim 73 Ya dönerim Ya dönmem Gidiyorum, kır düğünü düşlerimi savurup rüzgarlara baharlarımı sana bırakıp gidiyorum acı bir rüzgar gibi yaksa da yüreğimi ayrılık ateşi... yüreğimi sana bırakıp gidiyorum umutlarımı sana aklımı sana düşlerimi sana hüzünlerimi alıp yanıma elimde resmin, yüreğimde nefesin kulaklarımda sesin yağmurda ıslanmış bir elvedayla sessiz, sedasız gülüşlerimi ardıma serpip uzak dağlara gidiyorum.... ya dönerim ya dönmem bir daha anma beni, arama kirpiğin değmesin yarama... 74 Benim de canım cok acıyor dağ çiçeği... Ey ruhlara can katan sırlı güzellik bir sevda tomurcuğusun sen hayatın nazlı kollarında açmayı bekleyen en yüksek yerinde unututulmuş bir uçurumun keşke kanatlarım olsaydı da uçup yanına gelseydim yüreğimin içindekilerini getirebilseydim sana tutabilseydim üşüyen ellerini kırılganlıklarını onarabilseydim dokunsaydım kırık gülüşlerine yağmur olup yağsaydım üzerine aşk üzre içtiğin su olsaydım Karanlık geceyi sırtlayınca ay çekilince uzak dağlara yasa boğulunca gökyüzü dokununca yüreğine yalnızlık sızlayınca bir ince pınar gözlerinde oturup beraber ağlasaydık şu dünyanın haline... Benim de canım cok acıyor dağ çiçeği... Nuri CAN |