TAŞ PLÂKLARLA İSTANBULNe zaman özlesem kaybolan İstanbul’umu Bir taş plâk koyarım, Nağme nağme İstanbul dökülür gramofondan, İstanbul’u çalar udlar, kemanlar neyler, Şarkılar, o eski İstanbul kültüründen söyler. Geçer gözlerimden bir bir Kadıköy vapurlarında tayyörlü hanımlar, fötrlü beyler... Her plâkta, her şarkıda, her makamda Başka bir İstanbul dolu; Bir nihavent vals varsa plâğın bir yüzünde İşte, kaldırımları parfüm kokan Beyoğlu... Adım başı sinemalar, tiyatrolar, pastahaneler Degüstasyon’da edebiyat sohbetleri Vitrinlerinde zevk döşeli mağazalar, İlk içki özentilerinin vaz geçilmez mekânı; Çiçek Pasajı, Yeni doğan tüm aşkların ilk buluşma yeri; Ya Taksim’de saatin altı, ya Galatasaray Postanesi, Rengârenk bir mozaik ki İstiklâl Caddesi; Şark’ın gizemli Paris’i... Ve bir kanun taksimi varsa plâğın arka yüzünde Yahya Kemâl’in ’Hayâl Şehir’i belirir gözümde Kapatır gözlerimi, bir daha geçerim Arnavut kaldırımlı Üsküdar sokaklarımdan; Henüz açılmış bir çeyiz sandığının Lâvanta çiçeği kokusu dolar genzime Manolya ağaçlı bahçeleriyle Gün görmüş cumbalı konaklarımdan... Ve bir damla asil hüzün gibi Kaybolan İstanbul süzülür yanaklarımdan... Ünal Beşkese |
Saygılar...