SON NEFES
Dünya ile ahiret arasındaki mesafe yalnızca bir son nefesten ibarettir.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. * Neylersin ölüm herkesin başında, Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misâli o musalla taşında. * Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum; Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum. Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum Benim öyle verecek kalbim son nefesini… * Gündüz gece, tatlı ezgileriyle Bir ses türküsünü söylesin aşkın... Yeşil dallarıyla ulu bir meşe Eğilsin üstüme ve hışırdasın... * Öyle uzak ki yerim uzakları aşıyor Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor Ya her şeyim ya hiçim sorma dünyam ne biçim Bir kördüğüm ki içim çözdükçe dolaşıyor Arkalarında unutulmaz eserler bırakan çok değerli Edebiyatçı/Şairlerin şiirlerinden derlemeye çalıştığım dörtlükler nasıl da sarıp sarmalıyor ölümün gizemli tülüne sarılmış ruhları.. Öyle değil mi sizce de... Sanırım bir çok kimse ‘son nefesini’ vermekte olan bir yakınının ya da bir şekilde bir başkasının o kaçınılmaz anına şahitlik etmiştir. Anne ve babam benim kollarımda veda etmişti bu fani aleme. Üzerinde konuşmaktan, yorum yapmaktan en fazla imtina ettiğim bir konudur dini inanç konusu. Rabbin katından peygamberler vasıtasıyla indirildiğine inananılan kutsal kitaplardan yalnızca Kur-anı Kerim’in tahrifata uğramadığı ve aynen korunup muhafaza edildiği,İslam dünyasının kayıtsız şartsız kabullendiği bir gerçek olmasına karşın. Kur-an’ ın yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunanlar da çıkmıyor değil. Yalnız o kadar mı? Günümüze gelene kadar neler işitti bu kulaklar. Neler gördü bu gözler oysa. Ne akıl almaz mantık dışı söylemlerin. Eylemlerin. İddiaların. Tez ve tasvirlerin ortalıkta uçuştuğuna tanıklık ediyoruz kahrederek.. İlkokul yıllarımda öğrenmiştim namaz surelerini ve namaz kılmayı ben. Ve daha da neleri… Namaz kılmayanın öbür dünyada kızgın sacların üstünde kılacağından tutun da. Kapı dinleyenin kulaklarına şişler sokulacağından. Ve yalan söyleyenin dilinin kökünden kesileceğine. Başını örtmeyenin, görünen saç telinin sayısı kadar ateşte yanacağına kadar günah sayılan daha pek çok şeyi. Son nefesini günlerce veremeyenlerin olduğunu. Bunların günahkar kullar olduklarını. Yine hayatta oldukları sürece, uzun yıllar hasta yatan. Maddi manevi sıkıntı çekenlerin pek makbul kullar olmadıkları inancının yanı sıra. Tam aksine, Allah sevdiği kullarının öteki dünyada rahat etmeleri için bu dünyada onlara sıkıntı, üzüntü veriyor, inancı da bir o kadar yaygın. Son yıllarda ise herkes alim, bilgin, hoca ve ulema. Ortalık otuz beş yaşın altında İlahiyat profesörleriyle kaynıyor. Bir çoğunun tasvirleri birbirleriyle çok çelişkili ve birbirleriyle kanlı bıçaklılar maalesef. İnsanlık alemi çok zor bir sınavdan geçiyor belli ki. Bu çetin sınavda başarılı olabilmek zorunda ötesinde, bir mucize adeta. Ateşlerde yürümek belki de… Ateşin korunu hissetmeden.. Yaradanım; SENİN indinde gerçek olan. Doğru olan. Makbul olan ne ise, beni o inancın sahiplerinden eylemeni diliyorum SENDEN. Hoşnut olduğun mümin kullarının ameliyle vereyim SON NEFESİMİ inşallah! |
Güçlü kalemi alkışlıyorum
___________________________________Saygılar üstat