BİRİ
bir hanın iç dökmesini olsa olsa dağlar işitir
ne konaklayan ne giden bakmaz hancının yüzüne ve… beklemek bir prangadır, bileklerini keser ne çok çığlık yutmuştur han avlusu kederden bir libas giyinir hancı daima üstüne gidenler oluyor çoğunluk, diyor hüzünle başka şehirlere göç edenler yol uğrağı burası kalmayı tercih etmiyor kimse evsiz barksız ve yurtsuz yuvasız olursa belki… bir umudu gidecek yeri sığınacak limanı olanlar beklemez handa uykulu gözlerin ve yorgun başların saçını okşar han yatağı sessizce biri çıksa keşke, diyor bilindik sonları nihayete erdiren ezberleri bozan biri çıksa söz ağızda yarım kalp elde kırık kalmasa azimli bir vaadçi yılmaz bir günahkâr bilindik sonlara karşı dursa bir kez de açılan kapı rüzgâr darbesiyle kendine kapanmasa hadi susmayın, hadi konuşun bavulunu elinde sımsıkı tutan yolcular içtenliğinizi temkinlere ram etmeden konuşun bileklerinizde uyuşmuş kan var parmak uçlarına çöken dumanla düşsün sözcükler içinizden tam bir cümleye kavuşmasa da anlam konuşun uğultulu sesler bırakın duvarlara yalnızlık dinsin bir yudum hikâyenin tam burasında hiç inandırıcı olmuyor odasına sığınan son yolcunun yatağında kıvrılışı ve sözlerin çehresinde duruşu hiç inandırıcı olmuyor hadi yürü kendi içinden bir yere bilinmez olmasın attığın adım gidecek yeri olanlara mahsus emniyetle bir kez de hancının kalbine hiç değilse bir müddet kalmak üzere yürü nafile… ezberin sözünden çıkmıyor tek bir sözcük bile hancı hep çaresiz duvarlarsa hep dilsiz hancının başı çok kez gömülür kendi göz çukuru içine duvarları terki kendisini terk etmesi anlamına geleceğinden hancı yasını kendi tutar yıllanmış kan rengi kekremsi bir şarap gibi göz yaşını içer yalnız kendi dudağı… Ekimlerden 23 |