Gelgitlere Soyunurdu Yokluğunda DenizlerYanık sesli Eylül’ün saçlarına asardık masalları Ellerimizde bir tutam yalnızlık olurdu an İç sesimizin şarkıları çalardı eskimiş radyolarda Adımızı savurur iken uzaklara hazan Umarsız bir çocuktu oysa seninle yalnızlığım Zeytin bakışlarınla boyardım bütün kâinatı Korkumun sürek avı olurdu yüreğimdeki isyan O yitmiş kalabalığın içinde düşe yatar sarhoştuk İçimizde kırılmış sesimizin yüzölçümünü beslerdik Ani ölümler nazlı bir değişimin kırık iç sesiydi Kendi yazıtlarımızın kütüphanelerinde üşürdük Gerçeği tanımayan düşler tarlasıydı rotamız Kuytu koylarda kendi çığlığımı sınardım bazen Dönüşü olmayan sesimin yankısını getirirdi kuşlar Sendin oysa içimdeki o devasa derinlik İpi kopmuş bir uçurtmanın peşinden koşardık Her sözüm gönlünün sofasında çiçekler açtırırdı Yoklukla çoğaltır varlığınla yüceltirdin şu ruhumu Küflü bir çıngı olur öksüz ormanları öperdik Hüzünler sarardık dalgalar yüzümüzü okşarken Umudun retinasından aşka bakan göz gibiydik Mavi gelgitlere soyunurdu yokluğunda denizler Suskun dönence vaktiydi ardımdaki eskimiş çağ Niteliksiz ölümler mezarlığına menekşe ekerdik Dünlerin hazin kayıtlarını unutturur iken insanlar Özleme üşürdük bazen birbirimizin koynunda Dağ ölüme direnir yalanlar utanırdı ahirimizden Biz ayrık otlarının içinde açan güller gibiydik Selahattin YETGİN |
Cok degisik bir tat var dizelerinizde. Bazen tokat gibi iner okuyanin suratina, gerceklerimle yüzlesirim.. KImi misralar ruhumu oksar, sevkat dolu bir sevgili kiliginda.. Tebrik ediyorum ruhunuz da ki hassasiyeti...