Güzel Bir Adam ( ÖYKÜ )
Dünyanın dört bir yanında yatırımları, yatları katları olan zengin bir adam, şehrin ileri gelenleri arasında itibarlı biriydi. Taahhüdünde devam eden işlerin akışını teminde, kolaylıklar sağlayacaklarını vaat eden yetkili paye kapmış zevatlar, aydan aya gelip bilgi sızdırır, cep hediyelerini alır, emellerine nail olduktan sonra arzı endam ederek boş gelip dolu giderlerdi. Adam şirketlerinde çalışanlara bol keseden maaşlarını verir, cabadan yılda iki kez pirim adı altında ikramiye verirdi. Etrafında fır dönenler bu saltanatın gidişinden keyif aldıkları yüzlerinden okunurdu.
İş görüşmeleri, yurt dışı seyahatleri hiç eksik olmaz, elemanlarıyla sık sık gider gelirdi. Yine bir yurt dışı iş toplantısında, yoğun çalışma temposuna kalbi dayanamadı. Kendini kötü hissetmesi üzerine en yakın sağlık merkezine, oradan da tam teşekküllü özel hastaneye kaldırıldı. Tetkikler sonucunda doktor ritim bozukluğunun olduğunu, Anjiyo sonucunda üç damarın açılamayacağı ameliyat olmasının zorunlu olduğuna karar verdiler. Bypass ameliyatı başarıyla geçti, kısa sürede yoğun bakımdan çıktı, bir kaç gün sonra da taburcu oldu. Yakın dost ve iş arkadaşları, hasta ziyaretini bahane ederek yurt dışını görme arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Adamın şirketlerinden birisini aracı kılarak uçak biletlerini aldırdılar, en güzel kıyafetlerini giyindiler hayatında hiç uçağa binmeyenler uçağa binip güle oynaya yurt dışına uçtular. Hastaneye en yakın çiçekçiden, daha evvel sekretaryasından öğrendikleri, hastanın en çok sevdiği çiçeklerden buketler yaptırdılar. Hepsinin yüzünde ağlayan adam maskesi vardı, oysa maskenin ardında sırıtıyorlardı. Heyecanla hastaneye girdiler. Danışmanın vermiş olduğu refakatçi eşliğinde hastanın yattığı odaya geldiler. Poliklinik hemşiresi kısa süreli görüşe izin verdi. İkişer ikişer olmak üzere hastayı ziyaret etmiş olmak adına hastaya görünüp, geçmiş olsun dileklerini sundular. Hastanın karşısında timsah gözyaşları döktüler. İltifat ve pof poflara alışık olan adam vaziyetten pekte memnundu. Ne çok sevenim varmış diye düşündü içinden. Adamlarına talimat verdi. Ziyaretime gelenleri, şehrin gezilecek yerlerini gezdirin, hediyelerini alın diye. Adam, kısa sürede sağlığına kavuşup yurda döndüğünde, yine aynı avaneler hava alanında çiçeklerle karşıladılar. Adam, yine eskisi gibi hayatına kaldığı yerden devam etti. İş seyahatlerini bahane ederek evine arada bir uğrar oldu. Sevgililer edindiği onlara ayrı semtlerde evler açtığı söylentileri ayyuka çıktı. Ne yazık ki evdekiler bu dedikodudan habersizdiler. Adamın yaşlı annesi, yaşlı gözlerle her akşam geç saatlere kadar oğlunun dönüşünü bekliyor geldiğini görünce de huzur içerisinde uyuyordu. Sabah namazından sonra gün doğana dek, Allahım oğlumu kötülüklerden vefasız dostlardan onların şerrinden uzak tut diye de hayır dualar ediyordu. Eve geldiği bir günün sabahı, anası ona, oğlum evini ihmal ediyorsun, çocuklarınla ilgilenmiyorsun, bu çaban nereye kadar neyine yetmiyor kazandıkların dedi. Adam, anacığım işlerin akışı öyle. Kahretsin bu günde gitmem lazım dedi. Eşinin yanağından anasının ellerinden öpüp vedalaştı. Evden çıkar çıkmaz sevgililerinden birine seyahatten döndüğünü telefon ederek bildirdi. Akşam dostlarımızla birlikte rıhtımda ki balıkçı lokantasında yemek yiyeceğiz ona göre giyin ve hazır ol dedi. Oysa eşini böyle bir yemeğe yılda belki bir kez götürmüştü. Yıllarca böyle evi ve sevgilileri arasında birbirlerinden habersiz devam etti gitti. Eğlence ve gece hayatının esiri olan Adam, eskisi gibi şirketleri ile ilgilenmiyor, yönetim toplantılarına katılmıyordu. Sevgililerini belli oranda şirketlerine ortak ederek, yönetimde onlara yetkiler verdi. Her geçen gün şirketler batağa doğru sürükleniyor, kaynaklar masrafları karşılamıyordu. Olup bitenleri umursamıyordu bile, sorumsuzca yaşamına devam ediyordu. Kamuda devam eden işlerden birinin, baş yetkilisi zaman zaman, ziyarete geliyor, doğacak yeni işler konusunda bilgi aktarıyor, ardından kibarca yardım adı altında hediye isteğini tavırları ile belli ediyordu. İşlerin sürekliliği için, baş belası yetkilinin istemeyerek de olsa isteklerini karşılıyordu. Viskiler açılıyor, zoraki hoş sohbetler ediliyor, karşılıklı ödünler, üstü kapalı vaatlerde bulunuluyordu. Baş yetkili, son ziyaretinde hak ettiği yardımı istedi. Ayağına gelen baş yetkilinin yakın zamanda görevden alınacağını, onun da bir üst yetkilisinden öğrenmişti. Bu nedenle istediği hediyeyi ona vermek istemedi bahanelerle geçiştirdi. Baş yetkili, gözlerinin içine delercesine bakarak, kinayeli bir şekilde pekâlâ öyle olsun görüşürüz dedi baş yetkili, kapıyı çarparak uzaklaştı. Umduğunu alamadığı için kinlenen baş yetkili, Adam hangi bankadan kredi kullanmışsa o bankanın müdürlerini, malzeme aldığı iş yerlerinin patronlarını, yetmedi bir de yaptıkları işlerden alacaklı olan yüklenici ve taşeronları da aradı. Durumunun kötü olduğunu batmak üzere olduğunu, adamın tüm alacaklılarına duyurdu. Baş yetkilinin bu davranışı yüzünden, alacaklarının üzerine temlik konulmasına sebep oldu. Alacaklıların alacaklarını ödeyemez duruma düştü. Baş yetkilinin iftirası yüzünden iflasın eşiğine kadar geldi. Şahsına ait mal varlıklarının dahi haczedilmesine sebep oldu. Bu sonuçtan doğan zarardan dost bildikleri de etkilendi. Sevgili değirmenin suyu kesilir kesilmez terk ettiler. Önünde ceketlerini ilikleyen, sahte tavırlarla saygı gösteren adamları da hep birlikte tavır koydular. Diğer çalışanlarından aşçıları ve hizmetkarları, tazminat alacakları için dava açtılar. Daha evvel, iflasa doğru sürükleneceğini hisseden mali müşavirleri tarafından adamın karısı uyarılmış, onları anlaşmalı boşanmaya ikna etmişlerdi. Karısının üzerinde bulunan mülk, gayri mülk ve mücevherlerini kurtarması için. Evini ihmal ettiği gerekçesi ile adama boşanma davası açıldı. Adam ve karısı, hakimin boşanmak istiyor musunuz sorusuna karşılık evet diyerek boşanmayı kabul edip bir celsede boşandılar. Boşanır boşanmaz kadın çocukları ile birlikte evden ayrılarak izini kaybettirdi. Yanında uzun yıllar çalışan emektar, Melez kalfa ile hanımı Hayriye hanım, onu terk etmediler, gelecekleri ve kaybettikleri konusunda hiç bir talepte bulunmadılar. Zira bu duruma çok üzüldüklerini tavırlarıyla belli ediyorlardı. Adam kırk beş yaşında idi ilk kez böyle bir duruma düşmüştü, üzüntüsünden bir kaç hafta içerisinde şakaklarında beliren ağarma tüm saçlarını bürümüştü. Melez kalfa, trafik kazasında ölen oğluna çok benzediği için, adamı evladı gibi seviyordu. Üstelik oğlunu kaybettikten sonra, adam melez kalfanın dul kalan gelinini maaşa bağlamış, on yedi yaşında lisede okuyan kızının üniversite dahil eğitim masraflarını karşılaması için banka hesabı açtırılması talimatını vermişti. Ayrıca ihtiyaçlarını karşılamaları için para yardımı yapmıştı, nasıl unuturdu bunları. yüzüne baktıkça oğluna olan hasretini dindiriyordu. Bu durumda iken yalnız bırakamazdı. Anca beraber kanca beraber bu yolda beraberiz dedi. Adam bu yaşlı çiftin durumunun kendi durumundan daha vahim olduğunu, dışarıda zor günler geçireceklerini biliyordu. Kara gün için bir kenara ayırdığı gizli fondaki paradan bir kısmını ayırdı ve onlara haber vermeden, küçük bir ev almayı kafasına koydu, en kısa zamanda da o mütevazi evi onlara alarak yerleşmelerini sağladı. Onların mutluluk gözyaşları sanki adamın göz pınarlarından akıyordu, gözlerinden akan yaşları ellerinin tersi ile silerken gizleyemedi. Onlarla vedalaştı ellerini öpüp hayır dualarını alarak yanlarından uzaklaştı. Yol boyunca kendi kendine mırıldanıyor, yaptığım hiç bir hayır beni bu kadar mutlu etmedi diyordu. Zor durumdayken bile yardımlaşmak ne güzel, şimdi kafama koyduğum köyüme dönebilmek için hazırlıklara başlamalıyım dedi. Bir kaç gün içerisinde toparlandı, yaşlı anasını da yanına alarak köyün yolunu tuttu. Bir zamanlar anasına, köyde bulunan şu para etmez malları sat dediği aklına geldi. Otobüs kasabaya doğru yol alırken camdan dışarıyı seyreden anasına iyi ki beni dinleyip satmadın ana bak şimdi toprağımıza evimize dönüyoruz dedi. Anası, ne oldum değil ne olacağım demeli oğul dedi. Ben bu hayatta neler gördüm neler, Allah kimseyi dara düşürmesin, bak şimdi köyümüze toprağımıza dönüyoruz dedi. Anasına dönerek köyümüzde değirmenli bahçemizden gayri neyimiz var söyler misin ana dedi. Ana köyün yamacında beş dönüm bakımsızlıktan ören yerine dönmüş bahçe, bahçenin yamaç tarafında harabeye dönmüş dolabı parçalanmış değirmen, yanında virane olmuş iki katlı kerpiç ev, yıllarca kimin ekip biçtiği bilinmeyen köyün çıkışında yirmi dönüm ahlatlı taşlı tarla hepsi bu oğul dedi. Kasabaya varır varmaz hareket etmek üzere olan köyün burunlu otobüsüne bindiler. Başını öne eğerek, ana sen haklıydın hatalarımı görüp seni dinlemeliydim, ama yapamadım. Nefsim beni işimden evimden yurdumdan etti dedi. Dert etme oğul başa gelen çekilir bu sana ders olsun. Bundan böyle her gördüğünü dost belleme, dost dediğin zor günlerde belli olur, etrafında el pençe duranlar şimdi yoklar bak dedi. Yorucu bir yolculuktan sonra, bozkırın ortasında sırtını yamaç dağa dayamış köylerine vardılar. Kamyondan bozma burunlu otobüs köy meydanında durdu.Yolcularını indirdikten sonra, otobüs şoförüne kimlerdensin hiç yabancı gelmedin oğul dedi ana. Şoför kendisini tanıttı, ana ile akraba olduklarını söyledi. Şoför ananın hatırına onları yükleriyle birlikte yamaçta ki evlerine kadar götürdü.. Ana, biz köyden kimi çağırırız evin temizlenmesi lazım a şoför oğlum dedi. Şoför köye yeni gelen göçmenler var, bu işleri yapıyorlar. Ben şimdi gider söylerim, merak etmeyin birazdan gelirler dedi ve gitti. Eve girdiklerinde her yer yıkık dökük eşyalar tozlanmış viran haldeydi. Göçmen kadınlar geldiler ve hemen işe koyuldular. Akşama kadar oturulacak hale getirdiler. Ana ve oğlunun odasına yataklarını da sermeyi ihmal etmediler. Ayrılırken geç oldu yarın sabah erkenden gelir ince temizliğe girişir mutfağı da temizler yerleştiririz dediler ve gittiler. Ertesi gün de geri kalan işleri tamamlayıp iki günlük yevmiyelerini aldılar. Giderken, ana ihtiyacın olursa yolun başında karaların evinde oturuyoruz, haber gönder bir çırpıda geliriz dediler. Temizlik işlerinden sonra akraba ve komşular hoş geldin ziyaretine geldiler. Artık işin ucundan tutma vakti gelmişti. Söyle ana işe nereden başlayayım dedi. Ana, su dolabı, çarkı, taşı tamir edilecek ki değirmen çalışsın. Sonra evin onarımını yaptır oğul dedi. Şammal ustayı bul o her işin üstesinden gelir. Rahmetli babanın dayısının oğlu ve de can dostudur. İki eli kanda olsa gelir yapar, yapamıyorsa adamını bulur yaptırır. Suyun özüne gidip su arkının dölekleştirmesi için söyle amele bulsun. Damda yuvağımız vardı. Damı ot bürümüştür, ot tiremi gevşetir, otlarının yolunup yuvaklanması sıkıştırılması lazım. Çörtenler çürümüş kış gelmeden yerine yenisini koymak lazım. Şammal emmin Hıdır Ali’yi bulsun, traktörle tarlayı sürsün. Yeğenim hacca akrabadan kimi bulursa bahçeyi belletsin, ağaçların kuruyan dallarını ve kuruyanları kessinler. Bu işleri yoluna koy da şu ahir ömrümde evlat günü göreyim, hadi bakiyim koçum yiğit oğlum benim, işin rast gele dedi. Adam anacığının dediklerini kısa sürede harfiyen yerine getirdi. Rahmetli babasının yıllar evvel elinin altında bulunsun diye değirmenin deposuna koyduğu bir çift yedek öğütme taşını, çarkını, dolap tahtalarını, lazım olacak alet edevat ne varsa hepsini, baba dostu Şammal emmiye teslim etti. Şammal emmi, önce değirmeni çalışır hale getirtip suyunu bağladı, evin damındaki otları temizledi. Kabaran tirem toprağı ıslattırıp taş yuvakla yuvakladı. Çürüyen çörtenlerin yerine yenisini taktı. Evi onararak oturulacak hale getirdi. Yeğen Hacca akrabadan kim varsa bulup getirdi. Bahçeyi bir güzel belleterek ayrık otlarını temizletti. Ağaçların kuruyan dallarını ayıkladılar. Bahçe duvarında açılan gedikleri kuru dallarla tıkayarak onardılar. Bu işler için verilen parayı kabul etmediler, ama ana her birine haşlık olarak kabul edin diyerek kabul ettirdi. onlar da teşekkür ederek gittiler. Şammal emmi, yaz günlerinde un öğütmeye değirmene gelenler soluklansın, kış günlerinde zahire taşıyan hayvanlar yağmurdan, kardan soğuktan korunsunlar diye. su dolabı ve evin tamirinden artan tahta ve kalaslarla değirmenin önünde bulunan gölgelik, asmalı çardağı onardı. Şammal emmi, emeği karşılığı teklif edilen parayı kabul etmeyerek, hey evlat senin baban rahmetli halamın oğluydu, biz dayı hala çocuğuyuz el gibi değiliz, aileden gelen bir hukukumuz var, senden para almam olur mu hiç. değirmende iki kıl çuval buğdayımı öğütürüm ödeşiriz dedi. Adam Şammal emminin elini öptü ve selametle dedi ve uğurladı. Hıdır Ali, traktörü ile tarlayı sürdü, emeğine karşılık ananın teklif etmiş olduğu parayı kabul etmedi.Hıdır ali anaya, traktörün yaktığı mazota karşılık, armutlarınız olgunlaşmış bir sepet armut toplarım helalleşiriz lafımı olur dedi. Yeğen hacca bahçeyi akraba kızlarıyla üç günde toparlayıp tertemiz ettiler. Gedik tamirinden artan kuru dalları otları çalı çırpı yapıp bahçenin ayakucunda boş bir havuzda yaktılar. Ateş yanarken de etrafında bir güzel oynayarak kurtlarını döktüler. Sebze havuzlarının ağızlarını açarak suyun girişini sağladılar. Değirmenden gelen avara suyu havuzlara salarak sebze ekilecek toprağı kanıncaya kadar suladılar. Su içen ve dibi bellenen kaysı, elma, kiraz ve diğer meyve ağaçları yaz ortaları olmasına rağmen sanki birden canlandı. Had da bazıları şaşırıp güz çiçeği bile açtılar. Yılların bakımsızlığını susuzluğunu unutup sanki taze gelin gibi salım, salım sallandılar. Ağustosun sonlarına doğru köylü hasadını kaldırdı, samanlıklar çoktan samanla dolduruldu. Güz gelmişti. Mevsimin son ürünleri de ambarlarda yerini aldı. Köylülerden kimileri salça, bulgur, pekmez kaynatırken, kimileride bu işleri bitirmiş imece usulü kışlık yufka ekmek yapmaya başlamıştı. Adam da, işlerini toparlamış köy kahvesinde, edindiği akraba ve ahbaplarıyla sohbet ediyor, oyun oynuyor, ince belli bardaktan demli çayını içiyor keyifleniyordu. Sohbetlerde bulunan, köyün en yaşlısı Himmet Emmi, adama bakarak, yahu arkadaş baban rahmetli ala burs tıraşı, elinde fötr şapkası, sırtında geniş omuzlu çizgili lacivert ceketi, içinde beyaz yakasız mintanı, ceketin kumaşından duble paçalı pantolonu, ayağında el yapımı gıcırdayan iskarpiniyle, köyün en yakışıklı delikanlısıydı. Köyün en güzel kızını da o almıştı. Bayramlarda anan Rabia hanımı koluna takar bayramcı gezerdi. Ne güzel adamdı be, bir bakan bir daha dönüp bakardı. Biz o ana kadar kadınlarımızı hiç kolumuza takmaz hep arkamızdan gelmelerini tembihlerdik. Rahmetli baban bize örnek oldu, bizde baban gibi hanımlarımızı kolumuza takar olduk. Bayramlarda onun gibi giyinme yarışına girerdik. Unuttum söylemeyi sen köye ilk geldiğinde inan olsun seni baban sandımdı. Ne kadar çok benziyorsun baban rahmetliye dedi. Himmet emminin, o kalabalıkta babası hakkında söyledikleri, adamı gururlandırmıştı. Demek babama çok benziyorum. Sohbetin hitamında, Himmet emmiye dönerek çay paraları benden, keşke çaylar gelmeden önce anlatsaydın hepinize kahve söylerdim, müsaade ederseniz evin yolunu tutayım dedi. Kafasına koymuştu ilk işi o elbiseyi bulup giymekti. Evin en mutena yeri olan yüklük evinde, beyaz hümayundan oya işlemeli örtü içinde, anasının yıllarca sakladığı elbiseyi ve fötr şapkayla mintanını çıkardı. Geniş omuzlu, şal yakalı kravüze ceketli takım elbisenin modası geçmiş olmasına rağmen aldırmadı bile, bir çırpıda giyindi. Sanki ölçülerime göre dikilmiş gibi dedi. Kendi kendine, hey rahmetli koca bey babam, bak oğlun tıpkı sen. Fötr şapkayı da başına geçirdi. Anasının gençken kullandığı oyma ağaç çerçeveli yarım boy aynanın karşısına geçip şöyle bir bakındı. Dondu kaldı, aman Allah’ım dedi. Fötr şapkanın altından şakaklarının ağardığını fark etmişti. Gözleri doldu. Nereden nereye hey gidi günler dedi… Anası Rabia hanımın hüzünle mutluluk arası baygın bakışlarla izlediğini gördü. Tıpkı babana benzemişsin oğul, rahmetli baban seni bu halinle görseydi seninle gurur duyardı dedi. Rabia hanım ve oğlu köylerinde mütevazı yaşamlarını sürdürürlerken, yıllar su gibi akıp gitmişti. Büyük şehirde bıraktığı hakkında açılan davaların çoğu sonuçlanmış, tüm malvarlığı alacaklılara olan borçlarını karşılamış dahi artan yüklüce bir miktar meblağ muhasebeci tarafından hesabına yatırılmıştı. Geçmiş, hayal perdesinde programlanmış iki perdelik bir oyun gibiydi sanki. Kendi kendine mırıldanarak oyun oynandı perde kapandı dedi. Hesabına yatırılan paranın bir kısmıyla, babasının adına köye modern bir okul yaptırmaya karar verdi. Durumu muhtara anlattı, muhtar da bu kararına sevindi teşekkür etti ve durumu ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne iletti. Milli Eğitim Müdürlüğü Bakanlıktan gerekli müsaadeyi aldı. Köylüler bu habere çok sevindiler ve köy kahve hanesinde bu haberi çay kahve ile kutladılar. Değirmenin ayakucunda bulunan bahçenin bir kısmı tapudan ifrazı yapılarak, Milli Eğitim Müdürlüğüne devredildi. Arsanın üzerine bakanlığın vermiş olduğu tip projeye göre on derslikli okul inşaatına başlandı. Köylülerinde imece usulü çalışmaları ve malzeme temininde ve nakliye işlerinde yardımcı olmaları sayesinde okul inşaatı bir yaz sezonda tamamlanarak öğretime hazır hale getirildi. Milli Eğitimin ders araç gereçlerini tamamlaması üzerine, açılış törenine vali, kaymakam, protokolde bulunan umum zevat çağrıldı. Bey İlkokulu ismi adı altında hizmete açıldı. Atanan öğretmenler köye birer, birer geldiler. Adam atmış yaşına basmıştı. Anası ise seksenin üzerindeydi. Büyük şehirden ayrılalı on beş yılı aşmış olmasına rağmen ne anasını nede kendisini o güne kadar arayıp soran olmamıştı. O zor yıllarında bir celsede boşandığı eşi ve iki çocuğu geçen zaman içerisinde bir kez olsun aramamışlardı. Köye dönüş kararına esas, eşinin başka biri ile evlenerek yurt dışına yerleşmiş olmasıydı, bu acıyı gizlemiş anasına dahi söylememişti. Muhasebecisinden duymuştu, evlendiği eşinin işinin yurt dışında olması sebebiyle oraya yerleştiklerini. Bu acıyı yıllarca içinde saklayarak yaşamıştı zira çoklarına olan hasreti her geçen yılda çığ gibi büyüyordu. Bazen gözleri doluyor anasına belli etmemek için elinin tersiyle gözlerini siliyordu, anası neden ağlıyorsun oğul demesin diye. Geceleri yatağa girdiğinde hep aynı şeyleri düşünüyor aynı şeyleri hayal ediyordu. Büyük olan oğlu küçük olan kızıydı. Neden babalarını aramıyorlardı, acaba annelerimi unutturmuştu. Çocuklara babalarının iflasından sonra kahrından öldüğünü söylemiş olabilir mi idi acaba, onun için mi aramıyorlardı ki, mırıldanarak belki de dedi. Aklına düştükçe belli etmiyordu ama evlat hasretiyle yanıp tutuşuyordu. Oğlu ile kızı da otuz yaşın üzerindeydiler. Evlenip çoluk çocuğa karışmış olabileceklerini hayal etti. Kızımın çocukluğuna benzeyen lüle lüle kıvırcık saçlı sarışın kız torunum varmı acaba, kızımın çocukluğuna benziyor muydu.Oğlumun çocukları bana benziyorlar mı ki acaba diye düşündü. Ellerini başının üzerine kadar kaldırarak, ne zor durumdayım bana yardımını esirgeme Allah’ım diye dua etti. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Okul öğretim yılının ikinci yarısına başlayalı bir ayı geçmişti bahçede ağaçlar tomurcuklarını hazırlamış cemrenin toprağa düşmesi bekleniyordu. Köylüler bahar temizliğine ahırdan başlamışlar, ahırın tabanında bulunan çiğnenmekle sıkışmış hayvan gübrelerini yerinden söküp kasnakla kemre dökerek dışarıda kurumaya bırakmışlardı. Ortalık mayıs kokuyordu, derin bir nefes alarak köy havasını içine çekti.. Ana, oğluna ey oğul okulda öğretmenler kermes düzenlemişler haber geldi bizi davet ettiler, bi çırpı gidip geliverelim dedi. Anasının hatırını kırmadı. Babası adına yapılan okul yakındı zaten. Babasından kalma lacivert takım elbiseyi giyindi. Ana ile birlikte okulun yolunu tuttular. Okula vardıklarında, okul hademesi beklendiklerini söyledi. Öğretmenler, veliler ve bir kısım el işi yapan köy kadınları sınıfta bekliyorlardı. Tahta çivili iskarpinini gıcırdatarak sınıfa doğru yürüdü. İçeri girdiğinde ayakta alkışlayarak karşıladılar. İçlerinden biri hariç zira o engelli bir bayandı, tekerlekli sandalyesinde oturuyordu. Göz göze geldiler, o ana kadar köyde öylesine bakımlı ay yüzlü bakışlarıyla güven veren bir hanımefendi görmemişti. o an etkilendiğini fark etti. Hanım efendi tavrıyla tekerlekli sandalyesini el yordamıyla hafiften döndürüp, yaklaşıyormuş gibi yaparak başıyla adamı selamladı. Adam da, hafiften eğilip tebessüm ederek onu selamladı. Lösemili çocuklar yararına yapılan bu kermeste, köy kadınlarının örmüş oldukları örgüler, el emeği göz nuru dantela işlemeler, köy ürünlerinden yapılmış yiyecekler okul sıraları üzerinde pazarlanıyordu. Ana lösemili çocuklar yararına elişi bir kaç şeyler aldı. Adam kermes yararına para bağışında bulundu. Yol boyunca tekerlekli sandalyede oturan o hüzünlü hanımefendide kalmıştı aklı, acaba kim di diye düşündü. Adam, ertesi gün değirmenin yedek taşına özel yiv açma keseriyle yiv açıyor bir taraftan da boynunda bulunan havlu ile de arada bir alnının terini siliyordu ki başını kaldırıp ensesini havlu ile kurularken bahçenin berisinde okul penceresinden, o tekerlekli sandalyede oturan hanımefendinin kendisini seyrettiğini gördü. Hüzünlü bakışlarıyla onu o güne kadar böylesine etkileyen olmamıştı. Dalgalı saçlı sarışın, güzel temiz yüzlü bu kadın kim di acaba bunu öğrenmeliydi. Hiç görmemiş gibi yine işine devam etti, bir müddet sonra yine alnının terini bahane ederek baktığında göremedi pencereden uzaklaşmıştı. Ertesi günlerde bir sabah okulun hademesi, değirmene öğütmek için bir çuval buğday getirdi. Adam, hademenin ağzından laf almak uğruna öğütme işini hafiften aldı. Konuyu nasıl tekerlekli sandalyede oturan hanımefendiye getireceğini düşünüyordu hep. Onun kim olduğunu nereden geldiğini,öğrenmeliydi. Hademe cin gibiydi, sorgulandığını bilmiyormuş gibi davrandı. Adamın örtülü sorgularına olduğu gibi cevap vererek bildiği her şeyi anlattı. O hanımefendinin öğretmen olduğunu, üniversiteyi yurt dışında okuduğunu, endüstri mühendisi olduğunu söyledi. Yurt dışında trafik kazası geçirip sakat kaldığını, eşi ile kazadan sonra uyum sağlayamayıp eşinden ayrıldığını, Yurda döndüğünde iş bulamadığını. Öğretmenlik formasyonu alarak bu köye öğretmen olarak atanmasına kadar hakkında ne varsa hepsini bir bir anlattı. Adam, hademeye belli etmedi. Ama duyguları onunla tanışmalısın diyordu. Gördüğü ilk andan beri içinde zapt edilemez bir duygu dolup taşıyordu. Okul, bahçeye bitişikti nasıl olsa, her an görebilirdi. Ama niyeti onunla tanışmak tarifsiz duygularını yaşamak, gözlerine doya doya bakmaktı. Tekerlekli sandalyede oturan hanım öğretmende etkilenmişti. kültürlü düzgün bir adam olduğunu anlamıştı. Kim olduğunu, nereden geldiğini, hakkında detaylı bilgiyi o da okulun hademesinden öğrendi. Hademe anlattıkça, öğretmen hanıma bir haller oluyor, renkten renge giriyordu. Arada bir, iki dudağının arasından fısıltılı bir şekilde, olamaz hayır olamaz, olamaz diye mırıldanıyordu. Neden olmasın, insan beşer şaşar, belki o değildir dedi kendi kendine.hademe bu kadarını anlamamıştı.Öğretmen hanımın adam hakkında bu kadar bilgi topladığına anlamıştı zira ikisi de benzer soruları sormuşlardı. ancak Öğretmen hanımın fısıltıyla karışık hayretini İyi ki anlamamıştı, anlasaydı cümle âleme, birin yanına bin katarak anlatırdı. Öğretmen hanım, fırsatını bulup konuşmalıyım onunla dedi içinden. Anlamıştı onun kim olduğunu. Arada bir gözleri dalıyor ısrarla olamaz olamaz diyordu. O hafta sonu, bir bahaneyle değirmene geldi. Değirmende iş olmayınca yukarıdan dolaba gelen suyun ağzı boş kanala çevriliyor, su boşa akmasın diye sulama suyu olarak bahçelerde kullanılıyordu. Adam da öyle yaptı suyu boşa aldı. Değirmenin önündeki kamelyanın altındaki küçük masasında oturmuş kitabını okuyordu. Günaydın dedi kadın öğretmen, kekeleyerek günaydın dedi Adam. Hoş sohbetten sonra kadın öğretmen, siz Melez kalfa isminde birini tanıyor musunuz diye sordu. Adam, hayretle nereden icabet etti pek anlayamadım dedi. Hanım Öğretmen, hiç öylesine sordum, sizi birisine benzettim galiba unutun lütfen dedi. Adam bir müddet dondu kaldı. Hanım öğretmenin gözlerinin içine bakarak evet tanırım, benim değer verdiğim yakınımdır niye sordunuz dedi. Hanım Öğretmen, ben Melez Kalfanın torunu Duygu’yum bilmem hatırladınız mı, Ailem sizin sayenizde ayakta durdu yıllarca. Beni hiç görmediniz, Dedemin anlattığına göre, yapmış olduğunuz yardımla tahsilimi sayenizde tamamladım. Üniversiteyi Yurt dışında okudum dedi. Adam, Hanım Öğretmene dönerek beni size çeken bir şeyin olduğunu biliyordum dedi.. Dedeniz Melez Kalfa, babaanneniz Hayriye teyze ve anneniz hanım efendi nasıllar diye sordu. Duygu öğretmen, hepsi de hakkın rahmetine kavuştular. Siz Lakap olarak Melez Kalfa dersiniz de, Göbek adı Rahim di biz ona rahim dede derdik. Daha çok yeni beş hafta oldu hakkın rahmetine kavuşalı. bir sabah yatağında uykuda yakalanmış bir daha uyanmadı uykusundan dedi. Günler geçtikçe bir birlerine daha da yakınlaştılar. Adam, Duygu Öğretmeni anasıyla tanıştırdı. Duygu otuz beşinde adam atmışın daydı. Adam evlenme teklif etti, Duygu Öğretmen adamın evlenme teklifini memnuniyetle kabul etti zira ondan hoşlanıyordu. Kısa sürede mütevazı bir törenle evlendiler. Evliliklerinin üzerinden iki yıl geçmişti. Vilayete teftiş için bir bakanın geleceği şayiası duyuldu. O gün geldi çattı, zira bakan gelmişti. Vali bey bakan beye brifing verdi. Şehirde Lüzumlu teftişler ziyaretler yapıldı. Vali bey bakan beye vilayet misafir hanesinde o akşam akşam yemeği ikramında bulundu. Yemekten sonra dinlenme salonunda kahvelerini içerlerken bakan bey vali beye bir köyü sordu, köyden de bir adamı. Vali emriniz olur sayın bakanım o köylüyü bulup getirtiriz efendim dedi. Bakan bey hayır ben o beyefendiyi yerinde göreceğim, yerini bulup bildirsinler yeter dedi. Aman efendim olur mu biz onu bulur getiririz dediyse de bakan bey hayır ben yerinde göreceğim dedi. Bakanın arabası koruma aracı eşliğinde ardında oluşan konvoyla birlikte köye girdi. Bakanı köy muhtarı ve azaları karşıladı, davul zurna eşliğinde. Köy meydanı hiç bu kadar vasıta ve kalabalık görmemişti. gelen araçlar park yeri bulmakta zorlandılar. Misafirlerin çoğu arabalarını köyün dışında bırakıp yürüyerek köy meydanına geldiler. Muhtar değirmenli bahçenin sahibi adama haber gönderdi bakan gelecek hazır olsun diye. Adam, koskoca bakanın kendisini görmeye gelişine bir anlam veremedi. Acaba yaptığım işlerde bir sıkıntımı var da beni görmek mi istiyor ki dedi kendi kendine. Muhtarın gönderdiği aracıyı umursamadı bile, gelirse gelsin benim bakanla ne işim olur bu saatten sonra dedi. Muhtarın gönderdiği kişi adamın umursamazlığını görünce yol boyunca senin ayağına bakan gelecek sen yerinden kıpramayacaksın tövbe tövbe dedi. Bakan, köylüye köy meydanında konuşma yaptı. Köyün ihtiyaçları dile getirildi. Bakandan söz alındı. Muhtar bakan beye mihmandarlık yaptı. bakan ve vali bey ile gelen zevatı okulun arkasında bulunan değirmenli bahçeye götürdü. Değirmenli bahçenin giriş kapısı sonuna kadar açılmış hazırda bekleniyordu. Bakan arabası bahçeden içeri girdi kamelyanın yanındaki dut ağacının yanında durdu. Adam kamelyadan çıkarak bakan beye doğru yürüdü. Göz göze geldiler, bakan adamın gözünün içine bakarak selam verdi. Buyurun bakan bey hoş geldiniz dedi adam. Oturmaları için bakan ve vali beyi kamelyada bulunan ahşap kanepeyi göstererek buyur etti. bakan teşekkür ederim Arif bey dedi. Adam hayretler içinde kaldı koskoca bakan ismimi nereden duymuş oysa buralarda lakapla anılır insanlar diye hayretler içinde kaldı. Kamelyanın altındaki tahta masanın üzerinde el oyası işlemeli örtü üzerinde ayran sürahisi ve bardaklar, masanın iki uzun kenarına yerleştirilmiş tahta kanepelerin üzerine el işi işlemeli minderler ve arkalık halı yastıkları konmuştu. Misafirlere yer gösterildi oturmaları için. Bakan, Arif beyi konuşturmak için ona söz yöneltiyor, konuşurken hayran, hayran gözlerinin içine tebessümle bakıyor onu can kulağıyla dinliyordu. Adam bakan gelecek diye daha evvel gözleme ve ayran hazırlattırmıştı afiyetle yenildi içildi. Evden bir uğultu koptu, orta yaşta bir kadın, yaşlı bir kadının elini tutmuş kamelyaya gelmesi için rica ediyor, korumalar içerisi yeteri kadar dolu lütfen ısrar etmeyin diye rica ediyordu. Yaşlı kadın, ben bu değirmenin sahibi orada konuşan adamın anasıyım bırakın beni dedi yüksek sesle. Bakan, kamelyaya doğru ilerlemeye çalışan, korumaların müsaade etmediği yaşlı kadını görür görmez tanıdı ve gözleri doldu. Daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı, hızla yaşlı kadına doğru yürüdü. Orada bulunan zevat ne olduğunu bir türlü anlayamadı. Babaannem, babaannem benim dedi ellerini defalarca öptü bağrına basarak kucakladı. Yaşlı kadın ne olduğunu anlayamadı, bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da bakanı öpüp kucaklıyordu. Adamın dili tutuldu sen, sen, sen benim, benim oğlum oğlumsun ha. Sen Ahmetsin Ahmedimsin diyor, hüngür hüngür ağlıyordu. Cümle zevat gözyaşlarını gizleyemediler onlarda ağladılar. Bakan Ahmet, bir kaç gün değirmende kaybettiğini sandığı ailesi ile hasret giderdi. Babasının eşi, cici anne Duygunun çocukluk arkadaşı olduğunu öğrendi. Tesadüflere şaşıp kaldı. Babasına, iki erkek bir kız olmak üzere üç çocuğunun olduğunu, eşinin, doçent doktor olarak üniversite hastanesinde kalp uzmanı olarak çalıştığını, ablasının uluslar arası bir şirkette avukat olarak çalıştığını, bir mühendisle evli ve dünya tatlısı iki kızının olduğunu, söyledi. Velhasıl kalabalık bir ailen var baba dedi. Adam, daha fazla dayanamayıp annen nerede diye sordu Bakan Ahmet’te. Annem esasında senden boşandıktan sonra hiç evlenmedi baba, nasıl yani dedi Adam. Cici annem Duygunun dedesi Kemal dayı var ya, yani Melez Kalfa annem o sıkıntılı günlerinizde akıl almak için ona gitmiş. Melez Kalfa avukat yeğeni Zeki beye götürmüş annemi. Cici anne Duygu, Zeki dayım mı diye hayretlendi. Ee dedi Adam, Avukat Zeki bey şirket mali müşaviri ile bir senaryo yazmışlar. Zeki bey, anneme derhal boşanma davasının açılmasını, bir yıl bekledikten sonra kağıt üzerinde kendisi ile evlenmesini, birkaç ay sonra da boşanmasını söylemiş. Elinde kalan para ve mal varlıklarınla hayatını yurt dışında devam ettirirsin bu iflastan da zarar görmez, çocukların tahsilini yaptırırsın demiş. Aynen öyle oldu baba. Annem seni hiç unutmadı bize de unutturmadı, baba sevgisine hasret kaldık ama hiç unutmadık. Bir ara anneme aşırı yüklenmiştik, illaki babamızı görmek istiyoruz yurdumuza dönelim diye, bir gün böyle bir istekte bulunacağımıza hazırlıklıydı galiba, annem. O yıllarda bir iş adamı boğaz köprüsünden atlayarak intihar etmiş, isim ve soyadı senin ki ile aynen tutuyordu, sakladığı gazeteyi önümüze atarak çocuklar babanız öldü unutun demişti. Size söylemek istemezdim ama beni mecbur ettiniz dedi. Biz de o tarihten sonra kabullendik yani. aradan yıllar geçti yurda döndüğümde bir müddet üniversitede hocalık yaptım. siyasete atıldım kısmetmiş vekil oldum şu an hükumette bakanım. çok zaman geçtikten sonra aklıma çocukluğumuzun Melez Kalfasını aratmak geldi. Resmi kayıtlardan aratarak sonunda bulduk. Aileden kimsenin kalmadığını tahmin ediyorduk. Seni bulmamız yine Melez Kalfa sayesinde oldu. Melez kalfa senin ölmediğini babaannemle köye taşındığını söylemişti. onu da buraya getirecektim kısmet değilmiş baba. Onun da geçen ay vefat ettiğini öğrendim dedi. Bakan, bir kaç günün sonunda yeniden kavuştuğu ailesi ile vedalaştı. Makam arabası Başkente doğru hareket etmeden önce arabasının camını indirip, baba sana bir gün sürpriz yapacağım unutma dedi. Konvoyuyla birlikte köyün tozlu yolunda gözden kayboldu. Bakan gideli aylar olmuştu, haftada birkaç kez babaannesini, babasını aradı, torunlarıyla konuşturdu. Ablasını da alıp bir gün sürpriz yapacağını söyledi, ama çocukların okulu, işlerin durumu ve hepsini bir araya getirememesi bahane oldu bir türlü dedelerine çocuklarını kavuşturamadı. Hep, baba en kısa zamanda geleceğiz dedi ve babasını teselli etti. Bu arada cici anne bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Adını ipek koydu babaannesi. Adam, kıvırcık saçlı torunlarını hayal ederken kendi kıvırcık saçlı kızı ile oynaştı. Bu arada ipek bebek bir yaşını doldurdu. Bir bahar günü kuşluk vakti dört kişilik aile, kamelyada kahvaltılarını yaparlarken aniden bir motor gürültüsü etrafı toz dumana katarak yaklaştı. Cici anne Duygu tahta beşikte uyuyan ipek bebeğin yüzünü tülbentle örttü tozdan etkilenmesin diye. Büyükçe bir karavan bahçeden içeri girdi, karavandan önce Bakan Ahmet, eşi ile üç çocuğu, ardından Adamın kızı ve eşi ile dünya tatlısı ikiz kızları indi, sıraya girdiler. Bakan Ahmet yol boyunca öğütlemiş hepside rollerini ezberlemiştir. sıraya girdiler. Bakan yönünü karavana çevirdi, sıradakilerde yönlerini karavana çevirdiler. Bakan dikkat komutu verdi. Karavandan beyaz saçlı nur yüzlü bir kadın indi. Kamelyaya doğru ilerleyip önce kayın validesinin elini öptü hasretle defalarca kucaklaştılar. Hal hatırdan sonra sevdiği adamı da yanağından hasretle öptü. Ardından cici anne Duyguyu kucakladı. Gözü ipek bebeği aradı, nerede benim küçük bebeğim dedi, beşikteki İpek bebek uyanmıştı, onu kucağına adı. Geçmiş günlerin hasretine öptü öptü. Bakan Ahmedin beyaz şaçlı nur yüzlü annesi, sırada bekleyenlere döndü, sırayla damat ve gelin sonra torunlar haydi. Önce Büyük Babaannenizin ardından, şu Güzel Bir Adamın elini öpün bakayım. Allah Bir daha bizi ayırmasın dedi. 260814 mcicek |