HÜZÜNBÂZ KIRIKLARIM
Gurbet ellerde
Uzun olurdu gecelerimiz Korkmazdık karanlıktan Öğrenciyken kolaydı Düşler sokağından yalnız geçmek Yüreğimize aşk düşünce değişti sözcüklerin anlamı Gönlümüzde ki çalkantı sona ermeden Erken vedayı getirdik beraberinde Mavinin yeşile vurgun olduğu o kıyı kentine Sırtımızı dönmeden önce oturup konuşmalıydık Kanatlarımız kırılmadan durdurmalıydık zamanı Kendimi yabancı konuk gibi hissettiğim O ülkeye Peşinsıra gelmek gönüllü esaret demekti Kendimi avutmaya çalışıyordum Diğer yarım hızla eksilirken Oysa Sessiz çığlıklarımın içinde birikmesi hayra âlâmet değildi Boğazımda ki hasret mühür vurdu kalemime Mecâlim yoktu yazmaya derdimi Gurbet bana göre değildi ki Asi ruhuma aykırıydı bu med-cezir haller Gökyüzüne bakmaktan Gün bahçemde Özenle yetiştirdiğim ortancalarımın kuruduğunu görmedin Çiçeklerimin kokmadığını Işığa hasret ateş pervanelerinin Aydınlığa koşmak isterken Ayaklarının altında ezildiğini fark etmedin bile Ana toprağımdı o kent Buna güvendin şartları zorlarken Unuttuğun bir şey vardı Baba toprağım ’kutsal’ ımdı Babadan evlâda devredilen Vatan sevdamı hesaba katmalıydın rüzgârıma değmeden Kalbimin gözlerimde atmasına aldırmadan Dillerini anlamadığım bu şehirde Yaşamak için zorlanmam Aşkın büyümeden ölmesiymiş meğer Denize hasret Hüzünbâz kırıklarımı doldurdum valizlere Dönüyorum kalbimin attığı yere N/isyanımı hoşgör Deniz Derya Giritli Gönül sesime nefesini üfleyen ve yorumuyla sözlerimi canlandıran, Nilgün Paksoy Karabiber hocama sonsuz teşekkürler. |
Şu an size Alp'lerden sesleniyorum dersem bağışlar mısınız bilmem. Başka türlü çizmeyi aşmam neyle açıklanır ki, bir tür Heidi sendromu misali.
Tabi sözlerimi bir latife kabul edin lütfen.
Yüreğinizin, emeğinizin, kaleminizin ürünü şiirlerinizin dökebileceği göz yaşlarının hiç mi üzerimizde hakkı yok acep?
Saygı ve selamlarımla değerli hanımefendi.
Sürç-ü lisan etti isem affola...