neden gidemiyoruz bu şehirden belli, hayatımıza bedellisiyah yıllardı beyaz düşlere kan otururken saat dokuzu yirmibir geçe parmaklığıma bir serçe konardı tek ayağı karnında teki ankara ayazında söylenirdi yürekliydi serçeydi elinden gelse kesip atacaktı prangalarımı anlardım tırpan biler gibi bilerdi gagalarını iliksiz omurgalı üşümez görürdü beni bana bakar görürdü anlardı mercimek beyinli kuş somun isterdi belki yok bizde belli neden her gün dokuzu yirmibir geçe gelirdi gittikçe siyaha büründü tüyleri başka bir gün tanıdı nöbet kulübesinin erleri serçeyi vurdular gözünden yandı kalın kitaplarım yarınlara yapıştı külleri o bir serçeydi,düşündü vuruldu, kırmızı tüyleri vardı. kasım |