dilimin ucunda...(bana da anlattılar aynı yalanı, beyaz atlı prensi sonra hiç kırılmadan yenebilen uzun makarnayı birde sonsuza dek mutlu yaşayanları..) yalınayak ve parçalarımı toparlamaya çalışarak koşturduğum sokaklar ağlamamak için öfkeden incittiğim kapılar bilir inandım, nasıl inandım , öyle inandım bir gün mutlakalar , ahh güzelim ver bakayım elini ne de güzelsin maşallahlı falcı güzellemeleriyle zaten sen daha iyilerine layıksın ahkamları verdiklerinde, daha iyisi dediklerini halı altına süpürmüş olma ihtimalimi yok sayarak üç elmanın gökten düşeceğine dair o müthiş bilinçsizlikle yahu sen sırala işte ne derlerse öyle inandım henüz ben bile bilmiyorken adını, seni kahve telvelerinde arandım papatya falları , klişe acılar ve her gidenin ardından bu da değildi zaten kibriyle dağıldıkça topladım parçalandıkça yapıştırdım inanmış olmanın haklı sevinci dağıtılıyordu her gün doğumu yüzüme bütün organize kimliğim, kandırmışlığım kendimi sonra söylenen yalanlar ne anlatmak istediğimi anladığını biliyor oluşum ve artık kahve telvesinde adının baş harfini bulmuşluğum... aaa A çıktı kız , diyen komşu ablanın telveden bana çıkarttığı hazine bak bir daha söylüyorum evde bulunmalı kahve silip süpürüyor bazen satır arası yalnızlıkları.. ve aslında biliyor musun biliyordum altı çizili kitaplarda, ve kırmadan yemeyi başaramasam da uzun makarna da, tanrı tarafından karikatürize edilmiş hayatımda , gelmişi geçmişi dahil uleyn narasıyla , seni seviyordum... ( beyaz atı olmayan , sonsuz mutlu ve bana kırılmış uzun makarna pişirebileceğine inandığım adama...) |