Atıcı
çok atarmışım, çok!
şu dediklerime bi’ bak: çakmağı çakar da evrene dar edermişim dünyayı sevene hazır askermiş aşk lâfına: sustalı bıçak! nasıl inansın ki masala başım giden gitmiş - sıla, kışım kalmışım ayaza - bahar, düşüm ’gelin güvey’ olmuş işim sağdıç ata binmiş - atlar koşum. yıldızlar çak dilediğin kadar göğe mumlar dik istediğince, tütsüler yak şer kusar habire dilin, kezzap çıra baldır sana - alev, hak! külahı tak, aşk/adaşım akla fikre karnım tok - yere saç! işte deli yaftası, mezar taşım dert kübüme yatırlar, sırdaşım onca gülü harca, göçer kuşum elde avuçta bir şey yok! sorma şıhım, sorma! aklı ermez adamım, yerme sözüm serme kahkülünü sırma saçın - kırma! sürme namluya sakın - barut, uçum! makaraya sarma! kör nişancı, fütursuzum! atar sıkarım, ne tutarsızım! çekince tetiği, hadi kaçın! ’ne kaşım’ dinlerim ’ne gözüm’ onikiden vurmak mı? - boş ver: karavana, aşım! 03 Atay 2014 |
Aslında düşman askerlerini gülmekten kırıp geçirmek isterdim; ama onlar gül ile karşılanınca yumuşarlar sanıyordum hep..
Tam tersine, yere düşünce bana gül bırakıyorlardı, ne zamandır anlamadım sebeb-i hikmetini (1938).
Uğradınız, çok teşekkürler, selamla.