İstanbul Paşaları!
Paşası çoktur İstanbul’un
Kasımpaşa’dan binersin bir otobüse Gaziosmanpaşada inersin Az ilerisi Bayrampaşa... Bununla bitmez ama Paşası çoktur İstanbul’un... Bazen bir tinerci çocuktur paşa Çektiği zaman asetonlu bezinden iki nefes, Gecenin şerriyle uyanır: ’Gökyüzü konuş, İstanbul ses kes’ Bazen bir fahişedir Peşin ödenmişse vizitesi Hele de bahşişi kapmışsa bir tekenin döşünden Paşaların paşası Bir işçi çocuktur bazen paşa Haftalığının yarısını harçlık olarak koymuşsa cebine babası ’Boka püsüre para harcama ha’ Kimin umurunda bu fukara nasihatı Paşasın işte. Rami Halindedir bazen paşa Kilosunu yetmiş beş kuruştan okumutşa çürük domatesin Kimse sonradan salça olmamışsa Paşa var paşa ’Yeşil soğan verelim abim’ Belindeki ağrıya aldırmayan şarklı bir hamalın Paşalık demidir. ’Nereye ağam’ ’Şuraya indir paşam, şuraya. Kırılmadı ya?’ Kirli bir mendil silerken alnındaki teri paşanın ’Bir kuru fasülye çek usta, Cücüğünü getir soğanın’ Dedim ya, Paşası çoktur İstanbul’un... Yalılarda Yollarda Yalanlarda, cami avlularında Pazar yerinde, bir otel odasında... Ama bu gün paşa benim Üsküdarda bu sabah, Koca bir semaver var masamda Çay değil! Sanki sıcak bir iksir yudumluyorum Kız Kulesi üzerinde uçuşan Üsküdarlı kuşlara Simidimden rızık ufaklıyorum ’Telaş yok, doyacaksınız hepiniz Bu sabah bendensiniz’ Bu sabah paşa benim! |