Ah.... Diyar-ı BekirŞiirin hikayesini görmek için tıklayın SELAMLARRR..DİYAR İ BEKİRDEN TÜM DOSTLARIMA....EMA Diyarbakır surlarını anlatmak, kör bir kuyuya taş atmaya benzer. Kuyunun duvarlarına çarparak, belirsiz bir derinliğe inen taşın çarptığı her noktadan bir uygarlığın yankısı yükselir. Bu dipsiz kuyunun görünen kısımlarında, karanlığında ve kör karanlığında, dünya uygarlığının izleri saklıdır. Nazım, “Saman Sarısı” şiirinde; “Sesleniyorum seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları” diyor. Diyarbakır’a ve surlara seslendiğinizde aynı duyguya kapılırsınız. Sur duvarlarında yankılanan sesiniz size neredeyse bu dünyada yaşamış bütün medeniyetlerin belli belirsiz izleriyle geri döner. Diyarbakır’da yaşayan eski uygarlıkların sayısıyla ilgili muhtelif rakamlar atılır ortaya. Kimi ölçülü olmak gayretiyle 24, 25 der; kimisi gönül hoşluğuyla bu rakamı 40’a kadar çıkarır, kimi bu belirsizlikten kaçmak için “kadim kent” cümlesine sığınır. Ancak, surların üzerinde yer alan kabartmalar, kitabeler, figürler ve desenler ile diğer izlerden bu şehirden 33 medeniyetin geçtiği tespit edilebiliyor. Diyarbakır’ın hangi medeniyetlere ev sahipliği yaptığını kronolojik olarak yeniden hatırlarsak; 1-Hurriler (Subartu), 2-Hitit, 3-Hurri-Mitanni, 4-Aramiler, 5-Asur, 6-Urartu, 7-İskit, 8-Medler, 9-Pers, 10-Büyük İskender (Makedonya-Helen), 11-Selevkos, 12-Part, 13-Büyük Tigran, 14-Roma, 15-Bizans, 16-Araplar (Bekr Bin Vail Kabilesi), 17-Emevi, 18-Abbasi, 19-Şeyh Oğulları, 20-Hamdaniler, 21-Büveyhoğulları, 22-Mervaniler, 23-Büyük Selçuklular, 24-Suriye Selçukluları, 25-İnaloğulları, 26-Nisanoğulları, 27-Artuklular, 28-Eyyubiler, 29-Anadolu Selçukluları, 30-Mardin Artukluları, 31-Akkoyunlular, 32-Safeviler ve 33-Osmanlılar’dan oluşan 33 uygarlık karşımıza çıkar. Ah.... Diyar-ı Bekir Surlarında takılı kaldı mavilerim bir güneş tanrısı eli değdi yüreğime her bir burcunda yazılı adım hoş bir esinti serildi döşüme geçmişinden geleceğine bin gülümseme gonca dudaklarımda adın bir hece serilmiş sereserpe yar serime sıra sıra ziyafetler melodilerle bu gece Nazım, “Saman Sarısı” şiirinde; “Sesleniyorum seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları” diyor. bense bir çırak emeklemelerde yitirilmiş yok ki ...kalemim öyle diyor.. bin tufanın en azgınından geçen şehir hayat tufanlarımın baygınından yitik o şehir uzak kalmalı ,davul dengi dengine ben aşkı boyamam seninle pembe rengine Adad-Nirari’ye nin elinde bir kılıç kılıç kabzasında şehrin adı "Amid" Çayönü Tepesi bizim ,aşk/ı bölen kılıç Dicle akıyor bak sulanıyor Amid ey aşk tanrısı kes saçlarını dök kahkülünü Dicleye belki yıkanır da temizlenir dil heceye boynunda boncuk boncuk dizili yalandan çiçekler hangi bozkır/ındır cami duvarına işeyen eniğ varır mı geceye... bir cengi başlatacak aptallıkla bezeli ise us maskarası olur ,dost diye inandığı rezilin Amid ,sen yılların mağrur başı,işte gerçek bu ortaya kus acınası zavallılar ,izlerim nazenin nazenin bakırın bolluğunda madensel cevherin bileziklerim kolumda,ayağımda halhalım bir Diyar i Bekir surunun zirvesinde ben yanımda ise helalim.. vız gelirken dünya alem yalan ve talanı başım dik ,gururum mağrur acırım pespeya düşlere alamazken hızını terkedilmiş şehir bolca dil yalanı bir mermer saflığında ben onurumla gülerim,pespaye sözlere.. Aramiler Bit-Zamani Kabilesi aklınca onarıyorlar viranlığı yıkılmazken bir sur un engin sesi yok olmaya mahkumdur klavuzu karga olanın dibazlığı ey... yüce Rahman/ım ey... yüce Rahim/im yakıp kavurduğun kavimler örneğimiz olmalı ,susmalı yalancı zalimler bir Diyarbakır güncesinde selam olsun tüm eşe dosta emeklerken ben duygu hecesinde verdim yazdığımı alın dostlarım, size bu posta ...................................................EMA |
Diyarbakır deyince kardeşimin bir arkadaşı var o gelir aklıma:)
tebrikler canım,
güzeldi,
bilgilendirici yönüyle de..
sevgimle..