uzakların ötesiuzaklardaydık ve bilmiyorduk bulut tanrısının adını bir hışım ki yakalandık kendi kellesi önünde herkesin şah damarımızdan gelenle elimizi yüzümüzü yıkadık dualandık gavatlar geçiyordu önümüzden dizi dizi kendi yosmalarında zincirleri maviydi kan gördüm kendi kanımız kendimizde gizli en önde gideninnin elinde takvim yiyordu yapraklarını teker teker doymazcasına isa öncesiydi galiba gözleri kör bir adam su döküyordu çarmıh’ın ağaçlarına elleri arkadan bağlı adam yavruları çığlığa boğdular ulu mekânı serinlik çöktü havaya yemek zamanı yaktılar kazan altlarına takvimleden arta kalanı uçsuz bucaksız bir duvar, dibi aydınlık alacası menzil taktılar kafalarımızı yerine gözlerim bende değil sen ne gördünse bana söyle ben sana pamuktan tabutlar getiriyorlar önce gözlerim ellerimde gördün mü beni kasım |