Annem Annem
Unutulmasın anneler...
Dediler bu gün anneler günü Sevindim Evet bu gün o meleklerin günü Hatırlanacak o melekler bu gün bir çiçekle Yada bir dua ile... Bir çocuk görsem anne kucağında Der ona bakışlarım: Anne ne demektir Düşündün mü hiç? Anneler şu dünyada tek cennettir çocukları için Rüyalarımda ararım ağlarım her gün Nerdesin annem annem … Denizdi gönlünün derinliği Toprak oldum Bulut oldum anneme… Unutulmasın anneler... Bir anne görsem aklıma sen gelirsin Aklıma sen gelince dünya şenlenir... Dünyada cennetimdin annem Sığındığım melektin annem Şefkat meleğimdin annem! .. Başım ağrısa derim annem annem Dertlerime ilaçtı annem Unutulmasın anneler... Hastalansam alnımda Bahar rüzgârı gibi Annemin elleri Annem pınardı hayatımın çöllerinde Karanlıklarıma güneşti annem... Bir fidandım Bahar oldu annem Rüzgârı serin Unutulmasın anneler... Gurbete giderken bir o ağlardı ardımdan Anne ağlayan göz Oğul oğul diye Derdimden haberdar olan Derdimi işiten kulak olmuş annem Kışlarıma bahar oldu annem Rüzgârı serin O baharların nefesinde uykularım derin... Cennetten uzakta şu dünya Unutulmasın anneler... Bir bebe görsem Uyuyor olsun annesinin kucağında O baharın kucağında uykuları derin... Bir meleği var şu dünyada o bebenin Annesi var derim Ve derim sanslısın ey bebe Senin için cefa çeken Her suçunu affeden Derdini unutan seni düşünen var... Annesine öf bile diyen bir çocuk yaralamış peygamberimizi Anneler melek Bizi doğuran melek anneler... Unutulmasın anneler... Her sabah uyanmak istersin onun sesiyle Onun sesinde mutluluk... Her sabah görmek istersin yüzünü Onun yüzünde ışık Unutulmasın anneler... Annen ölünce ağlarsın Annem annem der ağlarsın sen de Annem annem dedim ağladım Ölünce annem Unutulmasın anneler... Sarılırdı boynuma gurbetten dönüşümde annem Kavak yelleri biriktirmiş kollar Gönlümdeki gece gündüz olurdu Yüzümdeki kış bahar Geçerdi dizinin ağrısı başının ağrısı annemin. Gönlünde yıldızlar Yüzünde papatyalar Türlü yemekler hazırlayan elleri mutlu... Dönmüşse gurbetten evladı bir annenin Gönlündeki gece gündüz olur Yüzündeki kış bahar Çünkü anneler fedakarlığı karşılıksız güneştir... Annelerin rüyalarında çocukları Bayramları zehirdi annemin dönmezsem gurbetten Unutulmasın anneler... Sadece doğuran değil onlar Uyutan büyüten Eğiten bir melek Cennet annelerin ayakları altında Uykuları uçup gitmeyi bilir Uyutur büyütür anneler Gönlünün söküğünü kim dikecek yoksa annen Önüme seccade koydu Rahle koydu annem Unutulmasın anneler... Ayaklarının altındadır cennetim Sen öldün dünya cehennem bana Cennetimdin annem Şefkat meleğimdin annem! .. Şefkatti tattığım çorbanda Şefkat katmış çorbana ellerin Uykudan uyanır derdime yanardın Hep duadaydı ellerin Bir günlük yokluğum en zalim ayrılıktı sana... Yıldızla ay olmalı yanyana... Unutulmasın anneler... Bir köylü kadındı annem Bir kahraman kadındı Hüznü kaldırırdı elleri tarlalarda Ekmeğimizin ferhatı oldu annem... Unutulmasın anneler... Kardan yorgan gibi pancar tarlasında hüzün... O tarlalar yemiş annem ömrünü. Ak sütün şefkatli dizin Çocukların içinmiş gecen - gündüzün Cefakar kadındın annem. Unutulmasın anneler... Bilir misin ey çocuk Anneler vurunca iki can birden acır Anneler ölünce iki can birden ölür... Annem öldü Ninnileri kaldı damarlarımda sevgi gibi Annem öldü Öpülmüyor yanaklarım şimdi Annem uyandırırdı beni sabahleyin Aradığım o sabahlar şimdi Anlamamıştım ölümün derinliğini hiç böyle Unutulmasın anneler... Üzme anneni aman Bir gün bakarsın ninnilerden eser yok evinizde Söküğünü diken eller gitmiş Çaresizliğin ağlatır... Zordur artık yaşamak Dostların yüzünde yüzünü aradım annem Dostların yüzünde yok anne yüzün Unutulmasın anneler... Dokuz ay taşır bizi analar Büyürüz yürürüz Cefalar üstüne cefa çeker anneler Unutulmasın anneler... Hakkı ödenmez o meleklerin Unutulmasın anneler... Annelik büyük makam derdi annem Cennetim ayaklarının altında derdim Annelik büyük makamdır Bana ilk öğretmen oldu annem Okul çantamı taşıyan annem Gurbete gittim köyümden uzaklara En çok aklıma sen geldin, en çok sendin özlenen Unutulmasın anneler... Senin fotoğrafının olduğu yer bana gurbet olmazdı Senin mezarın şimdi gönlümde sen hiç ölmedin Anneler ölmezmiş anladım Dünyayı sevdim sen gördün diye Toprağı sevdim Senin ayak izlerin vardı Ağaçları kuşları sevdim Seninle dost ağaçları Gölgesinde oturduğun ağaçları Kuşlar ki senin mezarının üstünde şimdi Bulutlar ki ağlıyor şimdi benim gibi Bulutları dost bildim kendime bu yüzden Bilir misin ey çocuk Rüyalar çiçektir anneler varsa Benimde çiçek rüyalarım oldu Rüyalarımda annem Ya inek sağdı Ya çapa yaptı Çamur sıvıyor yada Evimizin sıvası dökülen bir duvarına Unutulmasın anneler... Acılara tat katar anneler yaşarken Tatları alır gider annelerin tabutu... Annem öldü gidemez oldum köyüme Yollar bilin artık yokuş oldunuz … Mevsimler bilin artık güneşinizi yitirdiniz Köyüm bil artık sarı yılan var sende Annem öldü biliyorum Eski alışkanlık işte Her bayram uzat elini ilk öpülecek el senin anne derim Elimi tut anne derim Unutulmasın anneler... Neden bana öldü annen diyorlar Anneler ölmez ki,çocukları ölmeden... Anneler ölmez çocukları ölmeden Unutulmasın anneler... Helal süt sevgi olurmuş... Görev bildim sevmeyi Sevmesini bilmeyen nasıl sevsin anneyi Anneler bir çiçek Çiçekler sevilecek Anneler bir melek Melekler sevilecek Anneyi sevmek nuru sevmek Anneyi sevmek cenneti sevmek Kutsal bildim anneyi Kutsal bildim sevgiyi Anneler kutsaldır" öf “bile denilmez... Unutulmasın anneler... Melek desem az sana... Bir gün değil anneler günü bende Bin gün az sana... Unutulmasın anneler... Tarlaya giderdin annem Sarmaşık çiçeğin nereye tutunsun Her yer güneşsiz... Evler dört duvar olurdu sen olmayınca Unutulmasın anneler... Ölüm yatağında annem Allah’’ım sana kulluk edemedim dedin ya Annelerin yoktur günahı İpleri vardı annemin Işıkları vardı annemin Kıtaları bağlamaya yeter Göğüslerinde ak süt Gönüllerinde ak duygular Beyinlerinde ak düşünceler var annelerin Unutulmasın anneler... Ben annemin sarmaşığı… Fidana sarılır sarmaşıklar Çiçek açmak için Annelere sarılır çocuklar Güneşe koşmak için Unutulmasın anneler... Annem annem Kuşların da yüreğinde annelik var Rızık kar altına saklanırdı bazen Kar üstünde titreyen serçeler Bir de kar üstünde sen Unutulmasın anneler... Kar düş toprağa anneler ölünce Anneler özlensin Anne mezarlarına çiçek olsun çocuklar Gurbet dönüşlerimde yolda karşılardı annem Gurbete düşerse çocukları Yollara düşer anneler Derde düşerse çocukları Dertlere düşer anneler Ateş düşmesin annelerin yüreğine Ben ne anneler gördüm Ateş düşmüş yüreğine Sönmek bilmiyor Çocukları için ateşlerde yanan anneler Unutulmasın anneler... Ben çok koklanmışım Sen de koklanacaksın ey bebek Şimdi mışıl mışıl uyu Kundakta çiçektir bebeler Koklar çiçeğini anneler İşte anne kucağında Bir kelebeksin Ey bebe... Anneler melek doğurur Unutulmasın anneler... Gurbetten köyüme dönüşümde Haberimi alıp yoluma düşerdi annem En çok anne özlenir gurbette Bu dünyanın cenneti anneler Dizi uyutur Dizi ağlatır Oku dedi okudum İnsanları sev dedi sevdim... Razı oldu mu benden annem Razı olsun benden annem Dünyalar benim olurdu o mutlu olunca... Unutulmasın anneler... Ben anladım en tatlı ses anne sesi En şirin yüz annelerde Ne güneşte ne ayda... Ben ay çiçeğiyim yönüm anneme... Unutulmasın anneler... |
Ben Süleyman ACAR.
ŞİİRİNİZ BENİ AĞLATTI VE ESKİLERE GÖTÜRDÜ.
Çocuk iken yaşamış olduğum, fakat bir gün dahi aklımdan çıkartıp bir kenara bırakamadığım bir olaydan söz etmek istiyorum.
Ama öncesinde hakkımızda bir
kaç bilgi vererek başlayayım.
En büyük ablam gülşen hafif düzeyde zihinsel, ben ise görme engelliyim.
8 kardeşin arasında bir biz ikimiz engelliyiz.
“KIZILCIK ŞERBETİ”:
Annemiz 2003 yılında vefat etti.
Annemin hem miğren, hem de tansiyonu vardı.
Bu yüzden ay içerisinde farklı zamanlarda şiddetli baş ağrıları oluyordu
28 mart 2003 tarihinde de annem sabah namazına kalktı.
Abdestini almış tam namaza duracakken birden başını tuttu.
Babam ona hadi toparlan seni hastane'ye götüreyim dedi.,
Annem babama artık faydası yok diye cevap verdi.
Ben annemin inlemesiyle uyanmıştım.
Ama aynı baş ağrıları sürekli olarak tekerrür ettiğinden dolayı, ben buda her zaman olan baş ağrılarından biridir diye hiç yerimden kıpırdamadım.
Keşke kalkıp elini öpüp helallik isteseydim.
Annem babama hacı bana hakkını helal et dedi.
babam da galiba benim gibi her zamanki ağrılarından biri olduğunu düşünmüş olacak ki, annemin bu dediğini fazla umursamadan, he he tamam helal olsun dedi.
Annem yine hacı bana hakkını helal et diyorum dedi.
Bunun üzerine babam; benim hakkım yerden göğe kadar helal olsun hacîre.
Asıl sen bana hakkını helal et dedi.
Annem ona benim de hakkım sana yerden göğe kadar helal olsun hacı.
Yarın âhiret'te zerre kadar hakkım senden sorulmasın dedi.
Babam baktı ki annemin ağrıları dayanılmaz bir hal alıyor, yan dairede oturan abimle yengemi çağırdı!
Yengem anneme hadi koluma girin sizi hastane'ye götürelim dedi.
Annem yengeme dönüp, hatîce! Sen bari yapma!
Ben bunlara laf anlatamıyorum, sen bari bana inan.
Bu defaki başkadır dedi.
Annemin bu sözünden sonra, abim anneme eğer kalkmazsan seni sırtıma alıp götürürüm dedi.
Annem abime kıyamadı.
Tamam! Hatîce elbisemi giymeme yardım etsin gidelim dedi.
Giyinirken, yengeme kimse bana inanmıyor.
Ama ben bu kapıdan çıkarsam bir daha geri dönemeyeceğimi biliyorum dedi.
Ve odanın kapısından çıkarken, üç defa ard arda.
LÂ İLAHE İLLALLÂH, HAK MUHAMMEDEN RESULULLÂH dedi.
Ondan sonra annemi götürdüler.
Annemin hastalanmasından önceki son üç gün, annem sürekli fatma ablamı arayıp bize çağırıyordu.
Ablam anneme bir kaç güne kadar geleceğini söylüyormuş.
Annemin hastalanmasından bir gün önce de fatma ablam annemi arayarak geleceğini bildirmiş, ama o gün bir türlü gelememişti.
Annem o gün akşama kadar ablamın gelmesini bekledi.
Ablam o gün gelmeyince de, annem adeta o gün göremezse bir daha hiç göremeyecek miş gibi öyle bir içerledi ki, bende cahil aklımla annemin fatma ablama duyduğu muhabbeti kıskandım.
Neyse abimle babam annemi hastane'ye götürdükten bir az sonra, annem hastane'de abime midesi bulandığını ve, kusacağını söyleyerek abimden kendisini doğrultmasını istemiş.
Abimin onu doğrultmasıyla annem aaah diye bağırmış.
İşte o an komaya girmiş.
Devlet hastanesinden fakülte'ye sevk etmişler.
Benim de hastane'de olanlardan henüz haberim yoktu.
Saat 8 gibi fatma ablam herşeyden habersiz kayınpederiyle geldi, gelir gelmez daha mantosunu bile çıkarmadan annemi sordu?
Hani ana nerde dedi?
Ananın başı ağrıdı, babayla abi onu hastane'ye götürdüler dedim.
Ondan sonra fatma ablam abimi aradı, o zaman öğrendik annemin beyin kanaması geçirdiğini.
Ablam bir yandan ağlıyor, bir yandan da evden anayla bütün gün beraber vakit geçireceğimin hayalini kurarak geldim diyor.
Ben hâlâ annem eve gelecek diye bekliyordum.
Öyle ya!.
Kimler kimler beyin kanaması geçirdikten sonra iyileşip yeniden ayağı kalkmışlardı.
Sürekli birbirimizi teselli etmek için sanatçı ebru gündeşin de 2000 yılında beyin kanaması geçirdikten sonra nasıl da tekrar iyileşip ayağı kalktığını hatırlattık birbirimize.
Derken, kısa bir süre sonra önce saime ablama, daha sonra da köyde oturan sultan ve urfada oturan selma ablalarıma sırasıyla haber verildi.
Annem artık bitkisel hayata girmişti.
Sırayla ablalarım annemin yanına gidiyorlardı.
Normalde yoğun bakım ümitesine kimse giremez.
Ama bunlar her biri nöbetleşe gidip geliyorlardı.
Annemin bir makineye bağlı olduğunu ve, birinin devamlı olarak dakika başı makinenin düğmesine basması gerektiğini söylediler.
Bu görevi selma ablamla dayımın kızı semiha yapıyorlardı.
Annemden artık tamamen ümit kesildi.
31 mart pazartesi sabahı rûhunu HAKK'a teslim etti annem.
Ben o zamana kadar annemin iyileşip eve döneceğini bekliyordum.
Çünkü annem daha önce de çok hastahaneye yattı, ama her seferinde de iyileşip geri geldi.
Kızlar benden önce uyanmışlar, kimi ortalığı topluyor, kimi de kahvaltıyı hazırlıyor.
O son gün de dayımın kızı semiha annemin başında duruyordu.
Hastane'den telefon geldi, annemin öldüğünü söylediler.
Ben ablalarımın bağırma sesleriyle uyandım.
Sonra hep birlikte hastahane morgunun önüne gittik.
Dayımın kızı semiha ağlıyor.
Ablalarım ağlıyor.
Artık cenazeyi alıp gittme vakti geldi, zaten benim arabadan inmeme izin vermemişlerdi.
Ben dayımın kızı semihayla birlikte arabada bekliyorum, bu arada dayımın kızı semiha sürekli bayılıp ayılıyordu.
Sonra fatma ablam gelip bindi arabaya, ablam kendini kaybetmişti.
Arabanın kapısına vurup ana deri veke mezek ez way hâtım.
Ana derü veke. Te got were, erz ji hâtım.
Deri veke.
Deri veke ez hâtım lı ber deri mam.
Ana mın lı ber deri nehêle.
Deri veke mın bıgire hündır.
Yani kürtçe ana kapıyı aç bak ben geldim işte.
Sen gel dedin, ben de geldim.
Ana kapıda kaldım.
Beni kapıda koyma.
Kapıyı aç beni içeri al diyor, durmadan ağlayıp ağıt yakıyordu.
Habire ana neden kapıyı açmıyorsun diye arabanın kapısına vurup feryad ediyordu.
Annemizin cenazesini cenaze arabasına bindirdiler.
Amcamın oğlu şerif abi beni ve fatma ablamı da alarak cenaze aracına bindirdi.
Ona yapma bak daha kötü olacaklar dedi eniştem, şerif abi yok bugünden sonra annelerini bir daha göremeyecekler.
Eğer annelerinin tabutunu görmezlerse ümitleri kırılmaz dedi.
Ve cenaze arabasına bindik.
Bir yanda ablam tabutun kapağına ana kapıyı aç ben geldim kapıda kaldım! Beni içeriye al diye vurup ağlıyor, bir diğer yandan cenaze arabasının o adeta yeteer Yeteer Yeteer dercesine bağıran sirenleri eşliğinde şefik efendi camiisine geldik.
Cenazeyi yıkamaya götürdüler.
Ablalarım annemin cenazesinin yanına girebildiler mi bilmiyorum, ama ne yaptıysam annemi yıkayan kadınlar bir türlü bırakmadılar annemin yanına son bir kez olsun girip ona dokunayım.
Çaresiz diretmekten vazgeçtim.
Artık kimi cenaze namazına durmuştu, namaza durmayanlar da arabalara binmiş mezarlığa gidilecek zamanı beklıyorlardı.
Ben de bir arabaya bini oturdum mustafa eniştemin yardımıyla.
2004 yılında Rahmetli olan halam ve 2010 yılında rahmetli olan halamın kocası da aynı arabadaydılar.
Ben hala şaşkınım.
Tıpkı bir robot'tan hiç bir farkım yok.
Ne konuşuyor ne de ağlıyorum.
Arabadakiler kendi aralarında zihinsel engelli olan gülşen ablamın ve benim ne olacağımızı konuşuyorlar.
Ve dönüp bana sizin sakatlığınızdan dolayı zaten hiç kimsenin yanında kıymetiniz yoktu.
Yine rahmetli ananızın hatırına insanlar size selam veriyorlardı.
Artık ananız da öldü ya, gör bak kimse sizin yüzünüze bile bakmayacak.
Yüzünüze bakılmasını bırak, zamanla önünüze iki lokma ekmek koyması bile etrafınızdaki insanlara deve yükü kadar ağır gelecek dediler!.
Onlara o zaman öyle düşündükleri için gücenmiştim ama, şimdiki yaşantıma bakınca az bile söylediklerini anlamak hiç de zor değil.
Neyse namaz bitti, herkes arabalara bindi mezarlığa gidiyoruz artık.
Mezarlığa varınca arabadan indik.
Yeminle söylüyorum o yıl o güne kadar hava hiç tam açmadı.
Hep her gün bulut vardı.
Evet güneş açıyordu açmasına ama, bir türlü tam anlamıyla açmamıştı.
Ama o gün güneş öyle bir açmıştı ki, sanırsın ki mart değil, haziran ayıdır.
Sanki ALLÂH bizi güneşin sıcaklığıyla teselli ediyordu o acı günümüzde.
Ben birinden beni annemin tabutunun olduğu yere götürmesini istedim.
Tabutun yanına varınca kapağı hafifce aralayarak elimi tabut'tan içeriye uzattım, Annem bir battaniyeye sarılı halde yatıyordu.
Eline dokundum annemin.
Bir daha hiç dokunamayacağımı bilerek.
Kapağı kaldırıp annemi öpmek istedim, bizim dükkânın kiracısının hanımı bahriye ana; {aynı zamanda annemin cenazesinin yıkanmasında o da vardı, }Beni tabutun yanından hızla uzaklaştırdı.
Artık Annemi toprağa verdik.
"Hep birlikte çok ekşi ve, bir o kadar da acı olan kızılcık şerbetini anamın ölümile beraber gelen ayrılığın elinden içmiştik işte..