kirpiğimi değdirecektim yalnızcainanmalardan ve aldanmalardan kıyılan boynuzlu umudumla geçerekti şu şaşkın karga ormanı gözümün sana gelişi, ayran delisi gibi kaldım dizdiğin kuyuların başında, kirpiğimi değdirecektim yalnızca, ne zaman damarları yararak tenör aramaya başladım... anlamadım. hangi cihete cihat ilanıyla koştuysa harflerim, orada sana ait bir kalıntı ya da öz. sarmaladın beni hüzünle yunan bahçelerden kalb-i ali ışığından o çocuk kokusundan, kadın eşgalimden içimde duvarlarını boyadığın şehirde. bir elim gökkuşağına uzanmış mavi araklıyorken, bir gözüm kıpkırmızı havva ikramı ısırmış da haberim olmadan. mısranın kundağına sarıyordun aklımı, şiirimsi ağlıyordu zihnim sana döküyordum en taze yemişlerini kalbimin, bir rhyton uzatıyordum ruhum eziği şerbetimden, kekre senin dilinin layığı olmasa gerek, sen öyle güneş yalamış bir lisanda dokuyordun sudan bir kilimi. çepeçevreydim... kalemin değdiği her ılıklıktan sızıyordun, çatır çatırdı benim kağıdım, kilini yumuşatıyordun kömürsü sözden heykellerimin, inanıyordum sana bir ton açık ya da koyuya kaçmadan, -sustuğu zulasında çakıl taşları çiğniyordu şiirimin çenesi- omzuna pire konmuş pirin pırıl pırıldı kesesindeki kadife gül tohumları, suçtum zayi ettiğim sayfalar kadar, kendim taşlıyorum artık o yaban ağaçlarımı; taşlarım, cebime senin harc-ı rah ettiklerinden. dahası çıkmadı can, çıkmaz cin o lambadan üç dileğim var şimdi... üçü de şimdi sen! sen! sen! |
Tüm dileklerin kabul olur