MADENCİNİN KARISIBu siyah hüzün sarılı şehirde, Gün güzeli doğmadan, ezanlar okunurken Kalkar madencinin karısı. Ağır ağır gider ayakyoluna, Elleri kalkmaz düşer iki yanına. Bir yalnızlık matemi estirir rüzgar, Yarıya ağırmış saçlarından. Ürperir yorgun vücudu, Kalbinde yarışa kalkar tik taklar. Hep aynı ayrılık sabahlarında Korkuyla kardeş bir kaygı geçer aklından. Yıkarken yüzünü girimsi sularda, Dökülür dilinden hep aynı dualar. ‘’Rabbim,babamızı bana ve çocuklarıma bağışla Yetim kalmasın yavrucaklar, Kimsenin evine kara ateş düşmesin, Ağlamasın analar,babalar,kardeşler’’ Birden bir ayak sesi yaklaşır yavaş yavaş, Sert lakin sakin adımlar. Sanki biraz tutuk ve mutsuz çınlar ayak sesleri ‘’Günaydın hanım’’der madencinin, Tok ve içli sesi. Hep aynı kahvaltı sabahtan: Birkaç parça peynir,bir avuç zeytin, Bazen gözyaşlarına katık yaparlar Bir somun ekmeği, Hüzünlü bir tebessümle yenilir Rafadan pişen yumurtalar. Bol bol süt iç der madencinin karısı,kocasına, Yoğurdu sefer tasına koydum,sakın ha unutma! Bak ne olur ne olmaz, Aman ha kurban olayım,dikkatli ol! Beni ve çocuklarını unutma. Gittiğin gibi gel şu kapıdan, Bak izin gününde söz verdin çocuklara, Gezmeye gideceğiz kırlara. Madenci sarıldı karısına,gözünde bulutlaştı kederi, Özlem şimdiden korlattı yürekleri. ‘’Hakkını helal et hanım, gitmek var Dönmek nasip olursa gideriz kırlara’’ Her sabah giderken madene bütün madenciler, Böyle helalleşirmişler aileleriyle, Sarılırlarmış hasret alır gibi sevdiklerine. Gitmek var,dönmek ya nasip diyerek, Bismillahlar dillerinde çıkarlar evlerinden. Madencinin karısı yaşlı gözlerle Bakarken kocasının arkasından, Dilinden hiç düşmeyen dualarla Girdi başı öne eğik kapıdan. O gün madene girenler, Bir daha geri dönemediler. Ağıtlar kapladı kapkara şehri bütün yeri, göğü. Acılar dağladı yürekleri. Feryatlar koptu,dağlar oynadı yerinden, Ama gidenler hiçbir zaman geri gelmediler. Madencinin karısının ağlamaktan Görmez oldu gözleri,o hala bekliyor Kocasının eve güler yüzüyle dönmesini… Meryem Neriman KOÇ 22 Mayıs 2010 |