KARA ELMAS… KARA HÜZÜN…“Günaydın” dedi baba. “Günün aydın olsun oğlum!” Selamladı gök mavisini, sabah serinliğini… Gülümsedi güneş sıcaklığında. Yüreği ışıkla doldu. Yorulacaktı, siyaha dönecekti yüzü amma Aydınlanacaktı yüreği, Aydınlanacaktı yerin yüzlerce metre altı. Ellerinde emeğin bembeyaz nasırları, Çiçek olup açacaktı; Kardelen misali. Ağzındaydı ekmek aslanın, hatta midesinde… Ve bekliyordu dişlerini bileyen maden ocağı. Ekmek kavgasıydı kapıya dayanan Ne evlat dinlerdi ne ana ne yar. Sürecekti kavgası, Su gibi aziz, ekmek kadar mübarek. Elinde kazma, başında baret Ferhat olup delecekti dağı taşı Belki su değildi getirdiği Şirin için amma Sımsıcak bir kıştı, yüzünde is olan… Fakir sobasında tutuşmaya hazır. Derin bir nefes çekti gök mavisinden Bir çift turna yuva yaptı yüreğine Son kez bakarcasına hasretle, Uçuşan güvercinlerin kanadında serinledi Yüzü hüzünlü türkülere mesken oldu. Uzaktan içli bir ezginin hazin soluğu… Kol kola indiler karanlığın bağrına, Kader yoldaşı olmuşlardı ekmek kavgasında, Başlarındaki fersiz fenerle, Önce kırdılar karanlığını tek gözlü devin. Bağrındaki hazineye dikilmişti gözleri, Dev uykudaydı başta, Uyandı ve kükredi birden! Oynadı yer yerinden! Ve bin yürek kafesinden. Ateş kül etti düştüğü yeri. Karalar bağladı kardelenler, Turnalar göğe küstü… Ağzındaydı ekmek aslanın, hatta midesinde… Ve yutmuştu artık, umudun cellâdı maden ocağı. Dev susmuştu, kesilmişti gür sesi, Niceleri gibi yutmuştu bir avuç nefesi, Nefeslerinde yüklü yaşamanın hevesi, Son kez “YAŞAMAK” dedi ve indi göğüs kafesi. Ağzındaydı ekmek aslanın, hatta midesinde… Ve bekliyordu şimdi yanık bağırlı ana kucağı. Ey sevdası için dağları kalbura çeviren Ferhat! Ellerin avuçlasın yine gürzünü; Bu kez yanık bağırlı analar için, Sevdası Şirin’i kıskandıran nazlı yar için, Buğday benizli bebeler için, Vur Allah aşkına! İndir gürzünü bağrına dağın taşın… Yeşersin yeniden bütün umutlar… Ağlamasın çocuklar… Ağlamasın çocuklar… Ağlamasın… 14 Mayıs 2014 Sedat AYDIN |