HÜZÜN CEHENNEMİNe güneş benzer, ay tanrıçası tenine, Ne de bulabilirim kokunu, çiçek bahçelerinde. Ben seni bir camın buğusuna sakladım, Bir rüzgar gelirde ısıtır diye korkarım. Papatya misali, dikmişim seni gönül toprağıma, Söyle hangi vicdansız çingene kıyabilir yaprağına. Mum ışığı yetmez güzelliğine, güneş dururken, Nasıl ararım seni sema da, sen güneşe benzerken. Hayat bizi de sokar mı bir gün, dünya evi cennetine, Ki sen yoksan cenneti de istemem, düşerim hüzün cehennemine. Saçlarına bağlasan da savursan beni, rüzgara nispet eder gibi, Hangi rüzgar sana denk düşer, sanki göğsümü delip geçer gibi. Sesinin zerafetini hatırlarım, her seher yelinde, Zaten kulağım bir sende kalır, birde ezan sesinde, Hasretin deli nehir gibi eritir mi, kalbimin taşını, Gelirsen durdurur mu, nehirle yarışan göz yaşımı. Oysa ben hiç bir periyi davet etmedim şiirimi, O şiirde seni yazdığımı görür de kıskanır diye. Şiirlerim artık sokaklara taştı, duvarlara aktı, Seni yazdım da taşlara, adını görüp ortadan çatladı. Kaç sigaradan derin bir nefes çektim, sanki senmişsin gibi, Kaç kez dumanı güneşe üfledim, suretini resmeder gibi. Söndürürüm güneşi de, sanki bir sigara misali, Güneşin ateşi değil, yokluğunun soğukluğu yakar beni. Emre DANABAŞ |