HOYRAT DAĞLARIN HOYRAT ÇİÇEĞİVitray bir tablo duvarımda laleler Kumaşların gözümüzü boyadığı bir akşam Başımın etrafında uçuşuyor nesneler Ellerimde köpük köpük bakışlarının izi Kelebekler ilk defa dizlerini dövüyor Yağmurdan kalan bir bulut karşıma oturuyor Anlatıyor kırk yamalı ismindeki o gizi... Dimağımda kuruyor cümlesi gerçeklerin Kucağında merakın Saklandığın yerden dinliyorsun bizi Seni o durduğun yer inan her gün sevecek Kokundan tanıyorum biliyorum geçecek Arkasındaki sensin kahve tekli koltuğun Çünkü acı kokuyor senin soğuk yokluğun Kendine iyi bak deyip gittiğin akşam üstü Topladığım otlardan sana yaptığım tütsü Nefesime dolarken ağır ağır dumanı İsyan bayrağı açtım Ve Tanrım bana küstü... Uzun köprü içimize yolculuğumuzun şahidi Ayak seslerimiz ile sallanır Sandalye hikayesi seninle yalan oldu Kırıldıkça gözlerin baktığın cam ardında... Ve duyguların sakattı uzun yıllardan beri Bende ki fazlalığı taşımadı omuzlar Dev bir kadının saçları kadar güçlü Hoyrat dağların hoyrat çiçeğiyim ben aslında Bakışlarımda ki asiliği silen bir kedinin gözleriyle bakıyorum şimdi aynalara Aşk diyorum Susuyorum... Çekmece gibi çekiyorum kalbimi Titrek ellerimin ne aradığını bilmeden Asabiyet oturuyor dilime Gözlerimden çıkıyor kedi miyavlayarak Hoyrat dağların yabani gülü geliyor geri Ve anlıyor senden önce kendisini kaybettiğini Yer ve gök Fırtınanın saçlarımdaki dans edişine tutkundur Sükuneti vardır benim gözlerimin Yağmurları dindiren Ağaçlar benim fısıltım ile sallarlar dallarını Çiçeklerin yaprakları nefesimle titrer Öper bülbül dudaklarımdan Gül kıskanır arkamdan Ayaklarımla dokunduğumda Mavileşen sulardan Orkestra balıklar çıkar uzak deniz diyarlarından Ruhumun içindeki şenliğin benzeri yoktur benim Hani o filmde diyor ya Eylül Aşık olmak için fazla neşeliyim ben... Bende öyle bir kadındım işte Senden önce bir ben vardı elimde Şimdi nazlı bir menekşenin narin yapraklarına bakıyorum Aynalarım ağlıyor ben susuyorum... Yitik bir sevda kaldı dağlarımın deşilmiş bağrında Kan sızdı yamaçlarından aşağı Kırmızı topraklar ondandır ondan Derin bir yaranın tünellerini açtın sol yanımda Yeşiline karışan gözyaşlarımın buğusu duruyor ufukta Hangi gün ışığına aldanır artık çiçekler? Hangi sevdanın uğruna gökyüzünden düşer cemreler? Küçük kızın yüzündeki turuncu çiller gülmeyecek artık Tersine dönen hayatın düzünü göremeyecek büyüyen bebekler Çoğalan masalların mutsuz sonları ile küseceğiz elmalara Çünkü başımıza bir tane bile düşmeyecek Kimse kerevetine çıkamayacak bundan böyle Biz eremediğimiz den muradımıza Zincirlere bağladık bütün yürekleri Bir büyüydü bu sevgilim Asla bozulamayacak... Ve ben hoyrat dağların yabani otu, gülü fark etmez... Rüzgarla deli kavgamın ortasında Aniden yakaladın saçlarımdan Kestaneyi öptün her bir telinde Silinmeyecek dudaklarından Git ve kolların için nazlı bir menekşe bul kendine Diline doladığın o yalanları seveyim! Senin beni sevememen Senin yürek meselendi sevgilim...! ..................................... |
Ruhumun içindeki şenliğin benzeri yoktur benim,,,
sendeydi sorun derken finalinde şiir,,, yazdıran yüreğinize sağlık,,,çok değişik mısralarda gülümsetti,,