kendine dokunduğunda/o sesi duyabiliyor musun hala..
kırdın biliyorsun
asma suratını yokluğunda/yoksulken ben unutulmuş bir şey gibi bak bana arayıpta bulamadığın bir şey gibi bir soluk kadar yakın, dil ucuna kadar gelip aşağıya yuvarlanan bir şey gibi... sırtında açık unutulmuş kapılardan çıkar çıkmaz, çarpıp çıkan bir koku/doku tedavülden kalkan bir ses/söz ki unutuşların içinden sözcükler doğuruyorum var ediyorum senin gölgeni iki göğüs hizamda... biliyor musun? işte bu nedenle göğüs uçlarım dik ki derinlerinden dip/notlar düşüyorum sana ve bil ki sevgili yüreğimin kırıklarını sığınaklarının eşiğine atıyorum avuç avuç sahi... kendine dokunduğunda o sesi duyabiliyor musun hala ve hala ıslak mı tenin/saçların gibi şimdi tüm geçmiş zamanlarının karşısında sessizlik yakışır yüzüne/hüznüne şşşş tamam o duyduğun ses benim... sen çokça güzeldin ve ben çokça kimsesiz hı hı.. bakma oyle içime dokunuyorsun ciğerlerime kör ve dilsiz kalıyorum büyüyor içimin duvarlarına çarpan sesler ki ders alıyorum gibi bana ders verir gibisin... şu an sadece bu cümleyi çekip üzerime yatabilirim evet bunu yapabilirim düşsel bir yanılgı olduğunu bilsem bile yapabilirim bunu ki sende bilirsin etimin içinde sen en büyük ikna olan sen ruh sen’ken önce seni mi dinlemeliyim. sonrasız susmalı mı yoksa yüzümü alıp ellerimin arasına avuç içlerine kapanmak istiyorum is-ti-yo-rum avuç içlerini sonra ama sonra şimdi eksiliyorum eksilmekle meşgulüm dengeliyorum kendimi ne bir eksik nede bir fazla ki tanımsız kalıyorum birazda kendimi düşünmek sizin hiç kapatarak yüzümü aydınlatan ışığı içerliyorum... (…) |