Ayaklarının Altına GidelimKar havası kadar soğuk, temmuzun hararetli sıcağı kadar yanıyor içim Ey vefâlı dilimden düşen her şey hatrına erisin zaman kaybolsun sââtler gerçeğe dayanmayan sözlerde üşüsün bütün utanmazlar tir tir titresin dilimden dökülenlerin gölgesine sığınarak gülen yüzüme düşürülen bir damla hüzne bütün türküler meze olsun bu gece masamdan kalkamasın ayrılık saçma sapan lakırdılar arasında can versin son eli attığımda Ah anne! beni dili ile zehirleyen her yalancı balıklara atılan yem kadar aciz kalsın yağmur sesine karışsın iniltisi evrenin yaratılış gününde ki tınısına çöksün sesi kısık bütün kelimeler gülüşümün her kıvrımını düşürüp ikinci plan yapanlar dilerim âh`ın en son demine yakalansınlar boğazlarından geçmesin canları dikenlerin çuvala takılmış hali gibi takılıp kalsın yüreklerine Kurak iklimlerin gelincik çiçeği gibiyim anne toprağın boyunu geçtiğim vakit esarete bürünüyor varlığım bundandır gözlerime çekilen mil’in sipariş etmekten yorgun düşüp bir umut beklediği mutluluğu kamaştırması Ah anne! dökülesim var dizlerinin kıyısına sessizce omuzlarımı düşürüpte yanağından sızan her şefkâtte ıslanasım bunları destansı ve şiirli bir dille anlatan yüreğinin eline ihtiyacım var ve kutsallığına ve yüreğinin töresine bulutları davet edişimle bürünmek istiyorum gözlerinin yeşiline ıslanıyor tabiatım ıslanıyor gamzelerimde solan çiçekler sıçradığım rüyalardan kalma çatlaklar hızına yetişemiyor dudaklarımın öylesine susuz öylesine açım ki nefesine anne şimdi ince uçlu kalemimden can buluyor bir şiir sancılı bir doğum sonrası hayat buluyor satırlar Ah anne! bir avuç dolusu kelâmla doyur açlığımı mahcup düşlerim uydurulmuş yalan hikâyelerle tâlân ediliyor hiç yaşanmamışlara götür beni götür anne t e k e l i n l e t u t e l i m i de ayaklarının altına (cennet) gidelim anne... |