Muhtemel Hanım
maksat ürkütmemekti sizi
yüzünüze bakamadım birkaç vakit öylece boş boş etrafta gezindi arandılar gözlerim uzaklarda da değildik bir odadaydık yalnızdık tutmuştuk nefesimizi ben belli belirsizdim nasılda sarılmak geçiyordu içimden bir an kabardı yüreğim en doruğumda bir yerlerde lal oldum iyi ki incitebilirdim sizi bilmeden hani oğul bağlamış sevginiz yanımda bir koltukta bütün dökülgenliğiniz görüntünüz ve nefesiniz siz acımasızlığı kadınlığınızın anlatmak bile ürkütüp üşütüyor bu hangi zemherisi titrekliğin siz ve ben yalnızız Muhtemel hanım aklıma geldiyse nereden bir yarasa bulmuştum yavru kuzguni ikindi vaktiydi kulağı çınlasın Nihat’ın düşürdü ardına konu komşusuna meraklı millet vardık mahallecek üflek ve uçurgan anasına avucumdaydı yığınla göz bakıyorlardı yarasaya kadifeden gibi siyah ve sıcak yumuşak parlak bir yudumluk açıldı kanatları sevabına diye içirdiler birer birer demir tadında tulumba suyunu feheminiz açılır dediler efsunlandık çocukken çarpılmazmış yüreğimiz kadın cinsine gelinmezmiş dize gören hüsn-ü cemalimizi şıppadak aşık olurmuş büyüdüğümüzde bize yüzüme bakıyorsunuz şimdi geldi işte aklıma ne yarasa kanadından içtiğim su ne zakkum çiçeklerinin ağulu ağdalı yapışkan kokusu uçuşuyorsunuz genzimde siz muhterem Muhtemel hanım olduğunuz yerde orada duruyorsunuz çarpılansa muhtemelen ben… mehmet necip özmen 14 Şubat 2007 |