Halil Efembuğulu kış kahvehanesi irkildi mazot karası yarık gıcırdadılar tahtalar ağırdan helezonlaştı dumanlar oynaştılar yukarılara doğru heybet akıtaraktan boy posundan Halil efenin don lastikli kalın gözlük camları başı yukarıda üstten süzdüler loşluğu zor seçiyordu dişsiz damağı bezelmiş incecikten sesi ünlerdi bir şeyler ırgalanmazdı gâri duymazlıktan gelirdi puştlar bilirdi de olsundu yaslanıp sopasına bir teke kadar dimdik kayasında eski bir kadırga kadar âsil kıvrılırdı sanki gökten yere görmeden baktığı an dingelerek haydi efem az kaldı dayan dayan öfkeliyd oğula kıza kızana bakındı görmeyerekten soluklanmak istedi istedi elinden tutsun birisi sallandı kuru diğer eli sandalyeye gücü yetmedi küçücük sık adımladı ilişti kenarına kimselere minnet etmedi soluklandı kaykıldı ağırdan yakınlaştı bir yere eğilircesine derinden merhaba demek istedi titredi don lastikli gözlüğü savurduğunu sandı orta yere sandı kalabalık ayaklandı görmediğiydi gördüğü açık gözlülerin körlüğü merhaba dedi herkes aldı sandı duyulmadı ve yığıldı almıştı alacağını içi rahat ve mutlu bir bardak çay içecek köstekli saat cebinden on kuruş çıkarıp verecek ve yine ona göre iri kıyım adımlarla fırtlatacak İngiliz külotu düğmelisini dağlarda dolaşıp da kızanlara bir merhaba deyip akşam yatağında olacaktı anılarıyla uyuyacaktı 1992/Acıpayam |
*** HALİL EFEM *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...