Efendilik olsun diye gecenin yıldızlı göğüne, sustum. Yiğitlenmedim yalnızlığımın taş kesilen kibrine. Özrü yoktu gözsüz ağlayan kalbimin, sabrı sevilmeyen öfkemin! Varım diyebildiğim dilimi anladım ve sözü eyittim. Sanki muteber bir yarını umut eder gibi, aslı gibidir kabilinden kalbimi döker gibi birçok dostumun şahlığına inandım, iman ettim. Şimdi sefasını sürmek adına kendimden vazgeçebilir, hiçbirşey istemeyebilirim!
Yaşanan herşey zahmetli ve külfetli. O zahmetten ve külfetten bir bereket çıkar umuduyla sarılıp küreklere asılıp duruyoruz akıntıya karşı! Bir yerden sonra bizzat zahmet ve külfetin kendisi oluyoruz. Denî dünya öyle bir teslim alıyor ki nefes alıp vermenin bile gerçekliğinden şüphe eder oluyoruz. Zamanın kabuklarını soyup altından çıkan gerçeğin yüzüne bakamıyoruz sonra. Anlayınca anlaşılır olmuyoruz ama! Acı olansa bu!
Nesilsiz bir nükteyim şimdi varlığın ortasında. Sesim soluğum suç unsuru içeriyor. Kitabi değil yalnızlığın kibri biliyorum. Bilmekle yetinmeyip muhatapsız bir aşkı tercih ediyorum. Kanım kutsal sayılacak hangi müslüman dökerse. Ve akıtıldığı toprakları yeşertip güzelleyecek. Bu hakka sahip müslümanı arıyorum. Allahlı kelimelerle zaferini muştulayıp tarihe geçecek. Bense kendimden kurtulup hayatın bilinmeyeni olacağım
"İşi olmayan ve işe yaramayan giremez" diye yazıp kalbimin mahyasına yeniden yüreklenesim var. Hüznümün fezalarına savrulup iyiliğin kutup başlarına tutunarak birilerini gerçekten sevesim var. Bu gün bu gece de geçsin bitsin demiyorum. Bu anın hesabına yaşayıp"Allah herşeye yeter"diyesim var. Güller solmuş, bülbüller susmuş olsa da. Ey hayat;seni yaşayıp her zahmına, her kahrına rağmen yeniden şiirlerini yazasım var
Gitmiş ve ölmüşsen Toza toprağa dönüp döndürülmüşsen Bir ülfetin bir himmetin kalmamışsa hayata katacağın Sevmenin, olmanın, acı duymanın hiçbir sebebi sesin değildir!
Şair; sair olanı değil, zayi olanı değil Kavi ve kat’i olanı sustuğunda Vazgeçilendir ancak Ey sebebin sesi olan Öldünse sus, öldünse sevme, öldünse unut Ama nefesin varsa Varlığına armağan et şiiri!
Ben,beni arıyorum. Sende, onda, bunda, şunda her bir yerde ve vakitte arıyorum. İyiliğin,kötülüğün, sabrın,şükrün ve inancın içinde,dışında, dününde,yarınında her anımda arıyorum. Sevgilerimde,sevgililerimde, öfkelerimde,nefretlerimde, gözyaşlarımda,tebessümlerimde hatta her renkte seste bile arıyorum. Ömrüm oldukça arayacağım ve bulduğum her"ben’i"kelime kelime cümle aleme sunacağım! Ben’i sevenlere, okuyanlara duyurulur!
Cok kirliyim! Karanlik ve karayım. Gecenin bu vakti gibi! Koyu ve korkutucu bir görmezliğin gözüyüm. Arınmalıyım. Aklanmalı ve ağarmalıyım. Seherin uyandırıcı sesi olmalıyım. Bu sıfır noktasından başlatıp tövbemi Allahlanmalıyım. Allahın ahlakıyla ahlaklanmalı, umutlanıp çare olmalıyım. Ölümle doğulup aydınlanan bir vaktin sonrası gibi olmalıyım. Yiğit bir besmeleyi dillenip göğün tavanına kadar yaşamalıyım mesela!
Herbirseyi okuyor insan. Toprağı, suyu, havayı, karıncanın duasını, denizlerin öfkesini, her bir anı, hatta yarınları okuyabiliyor. Bir kendini, kalbini, aklını, ahvalini okuyamıyor. Bu yüzden de okuduğu herşeyi yanlis ve yanlı okuyor. İnsan anneli okumadığı hayatın zavallısı oluyor. Annesini okuyamayan cümle alemi okusa hatta okutsa yaratanın adıyla okumuş, hakkı hukuku söylemiş sayılmıyor. Anneli okumanın okulunu okumalı ilkin! Adam olmanın başka yolu yok!
Her saniyesi ölünen bir hayatı yaşıyor ve her saniyemi yaratıp dirilten Allah’a şükürsüzlük ediyorum. Rızkımın hakkını veremeyişimin faturusanı O’na kesiyor, verdiklerine kör ve sağır oluşumu haklı buluyorum. Bu nankörlüğü hep yapıyor, adam olamıyorum. Ya adam olan birisi vesile olup yardım etsin bana,hiza versin ya da günah birikeceğim yarının güneşi doğmasın istiyorum! Gecenin ortasında ışık olacak ses, seni bekliyorum!
Hira’nın adamını anlamadan okunan hayat ya bozuktur ya da yanlış. Hira’nın adamına söyleneni söylemeyen ya yalan söylüyordur ya da yanlış. Hira’da başlatılan davaya katılmayan ya batıldır ya da yanlış. Hira’sız hiza yoktur. Hira’sız akıl müflis, Hira’sız kalp müfsiddir! Hira’sı olmayanın kabesi de olmaz, kıblesi de. Hira bayrağın rüzgarını bulduğu makamdır. Hira güneşi doğuran ışıktır. Hira Muhammedî aşktır.
Hira’nın adamı gibi olunmadan adam olunmaz!
Allahım, ey Allah olanım, kendisinden başka Allah olmayanım. Beni bağışla. Bu vaktin şahanlığın da duamı dertlerimin şahini kıl. Göğün gönüllü yıldızları gibi parlayıp yol gösteren öncüleri göster bize ve o öncülerin refikı tut neslimizi de. Şu an itibariyle nerde darda kalmış kardeşim, nerde zulme uğrayan kulun varsa imdat et onlara. Gecenin bu koyuluğunu arındırarak aminleriyle ışıtanlarıda dininin harbi dili yap.
İnsan hayatının hakimi,savcısı,avukatı ve dahi muhkumu olabiliyorken bir tek yaşayanı olamıyor. Gökteki yıldızlar kadar çok ve çeşitli sevebiliyor, gecenin koyu karanlığınca nefret edebiliyor. Ama azaldığını çoğalmıyor, çoğaldığını azalmıyor zannediyor, kaybolup kaybolup yitiyor. Yiyip içip semiriyor da bir teşekkür mesafesi kadar kendine yürümüyor. Böyle böyle ölüyor, böyle böyle ölüyor!
İçine ömrümü döktüğüm dünya denilen kadehin kulpudan tutup bir dikişte içecek olan sevgili; Bilmez misin benim hayallerim seni sarhoş eder bulutların tepesinde dolaştırır. Gerceklerim ruhunu çarmıha gerer de yaşamasaydım dedirtir! Sen iyisimi şiirlerimin sebeplerini değil ahengini ara ve onları tat. İlişme benim sürahimde birikmekte olan hüzünlerime! Ve sakın içeyim deme önünde aktığım kadehin içinde ki şaraptan.!
Ne kadar hizasız varsa saf tutmuş. Ne elleri belli ne niyetleri. İçleri puslu gözleri kanlı. Köhne akıllarıyla yiğitleniyorlar ya. Sanki ölümden korkup sakınanız. Sanki herhangi bir iblise papuç bırakmışta meydanı terketmişiz. Devrilip dengilmelerine ramak kalmışken kendilerini kevgire çevirecek sözcükleriyle ne çok konuşmaktalar. Kahhar ve Adil olanın narına varmak için ne çok acele ediyorlar! Öledurun geliyoruz alayınıza!
Ben eskiden hazır kalpli bir adamdım. Bir güzelliği bin bilinmezin içinden tanır ve severdim. Ne yokuş tanır ne bir hesaba takılırdım. Yahşi kelimelerimi alır varır yanına bir hamle de severdim. Şimdi ne oldu bilmiyorum! Ya bir güzellik yok sevmek için ya da ben eskinin güçlü adamı değilim. Herkes gibi delirip hayatın içine hapsolunmuşum. Yiyor içiyor ve geceleri uyuyorum. Aklım hazirunun emrinde az az ölü-yorum!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şatahat II şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Şatahat II şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Uzun bir şiir... Yerine göre kahır, yerine göre merhamet... Dünyanın, dünyalıların bize ad koymasını talep; çün kendimiz hakkında hep yanlııyızdır... Hep yalnızızdır aslında. İki biçimde, yek "halkın içinde", dü "kendi içinde"... Şimdi bir yalnızlığı onamak, onarmak, sağaltmak istiyor Şair. Yanızlığı sanırım; yeterince Hakkla olamayaşına halkı sebep göstermekle alakalı. Gündelik hayatın adsız kahramanı halkın her bireri. Hakk onlar için masala, destana, keramet hikayesine dönerse, alırlar onu. Bir verip, beş aldıklarını görnmek isterler oracıkta gözleriyle. Oysa gözden, gözlerden gizlidir, ruhun görebildiği. Halkı havasın merdivenleriyle yukarı çeksek olmaz mı? Tek nefesini Hakktan gayrı geçirmeyi KÜFR gören bir kıvama gelse halk, her yerden melekler el ederdi. Halkın önüne geçenler eğer hayır eğer şerr ile; sürükleyicidir. Zahmet etmeden rahmet bekleyen halk da bu "peşinden gitmek"den sorumludur.
Yani? Sadede gelelim. (yoruldum, yaşlılık malum) Şair şarabın tadına varmış; elindeki cama bakıp sen sarhoşsun, elindeki de şarap dememizi istiyor bence. Kendi de şüphede mi yoksa?
Şiir yazıp bulutları dağıtmışsın ya... Bak el sallıyorum sana.
sen çık karanlıklardan adım adın sen taşı artık eyyubun sabrını yusufun iffetiyle iffetlen ey ömür sen kuyularında suyu tükenen çöl sen hüseyinin ayağından fışkıran su sen ALLAH nidalaryla anlından vurulup yatan sen ALLAH için şehit olan kul toplan topralan kendine dön.
Yerine göre kahır, yerine göre merhamet...
Dünyanın, dünyalıların bize ad koymasını talep; çün kendimiz hakkında hep yanlııyızdır...
Hep yalnızızdır aslında. İki biçimde, yek "halkın içinde", dü "kendi içinde"...
Şimdi bir yalnızlığı onamak, onarmak, sağaltmak istiyor Şair.
Yanızlığı sanırım; yeterince Hakkla olamayaşına halkı sebep göstermekle alakalı.
Gündelik hayatın adsız kahramanı halkın her bireri.
Hakk onlar için masala, destana, keramet hikayesine dönerse, alırlar onu.
Bir verip, beş aldıklarını görnmek isterler oracıkta gözleriyle.
Oysa gözden, gözlerden gizlidir, ruhun görebildiği.
Halkı havasın merdivenleriyle yukarı çeksek olmaz mı?
Tek nefesini Hakktan gayrı geçirmeyi KÜFR gören bir kıvama gelse halk, her yerden melekler el ederdi.
Halkın önüne geçenler eğer hayır eğer şerr ile; sürükleyicidir.
Zahmet etmeden rahmet bekleyen halk da bu "peşinden gitmek"den sorumludur.
Yani?
Sadede gelelim. (yoruldum, yaşlılık malum)
Şair şarabın tadına varmış; elindeki cama bakıp sen sarhoşsun, elindeki de şarap dememizi istiyor bence.
Kendi de şüphede mi yoksa?
Şiir yazıp bulutları dağıtmışsın ya...
Bak el sallıyorum sana.
Çok saygımla.