YALAN RENGİ GERÇEKLER
Kapı açıldı
Ve içeri girdi: Aşkı kalbinden sökülmüş Hatta tenine acının tohumları ekilmiş, Bir beden. Narin ve bir o kadar da İnce olan adımlarıyla birlikte Usul usul ilerledi! Sessizliği üzerine giymiş evinin Boş koridorlarında. Sağa, sola bakıp Arayıp durdu onu. Ne yapacağını bilemeyen Bitkin bakışlarında Ümitle beklese de Gözlerinin önüne yeniden çıkabileceğini umduğu Aşkını; Vakit geçti artık Onun için. Şimdi, Yüreğinin damarlarından Şırınga misali mutluluklarını çeken Hüzünlerde: Düşünüyordu tek başına. Ayrılıktan intikam mı almalıydı Yoksa ömrünün kafasına sıkıp Yok, mu olmalıydı Hayat denen Yalan rengi gerçekten? Artık hiçbir şeyin Önemi yoktu onun için. Ne gitmek, Kendini evden dışarıya atıp Avaz avaz bağırmak istiyordu Sokaklarda. Ne de kalmak, Yalnızlığının doldurduğu içkileri birer birer içip Sızmak istiyordu Öksüzlüğünde. İşte buydu tüm mesele. O kimsesizdi ve Bataklık misali yavaş yavaş batıyordu Bir kedere. Sevdiği ise Uzak bir kalpte yine yeniden doğuyordu Aşkın yeni evladı olarak… Şu an şehrin üzerine gölge misali çökmüş, Asılsız gece Biraz sonra tahtından inecekken Sokakları yeniden Kalabalıklar sardığı anda; Efkârların, Yüzünde tokat gibi patladığı Bir hiçlikte Şişenin dibinde kalmış Son özlemi de içip Ruhuna yapışan tüm karanlıklarla birlikte Öylece bırakıyordu düşlerini! Sarhoşluğun büyüsüne: Radyoda fon müziği niyetine çalan şarkı, Tüm hikâyesini ona Yeniden hatırlatıyorken… YAZAN: ŞİİR İŞÇİSİ |