ÇOCUKLUĞUMUN MASAL KÖYLERİ
Görmeyen ne bilsin kışı, baharı?
Köyümün güneşi doğardı erken Efkârım bağlardı sarı dastarı Güneşin bağrında alev biçerken! Büküle doğrula ter döken alay Öderdi ödüncü zor ya da kolay Gelinlik kızların hayâli halay Çekerdi testiden yâri içerken. Elinde çapası, sırtta bebesi; Ekini, bostanı, bağı, bahçesi… Erine bel vermek, tek düşüncesi İşini seçmezdi eşin seçerken. Öküzle, atlarla dedem bir zaman Düvenle dönerek döverdi harman Savrulur yabayla çeç ile saman Yıldızlar geceden güne geçerken. Tütünün vurgunu, heyecanları Toplardık sabaha kırılanları Çınlardı uykulu koyun çanları Rüyalar evine yorgun uçarken. Nur yüzlü ninemin elleri nasır Kuşağı bereket tam dokuz asır Sürttüğü masallar O’na münhasır Maniler düzerdi lâfı açarken. Soğan acı y/emek; kader avanta! Yamalı bodiye, çaputtan çanta Lastik pabuçlarla koştuk hayata Alenen okulu kırıp kaçarken! Dambaşa kar yağar, yağmur mırıldar Saçaklar gıcırdar, kapılar çarpar Ağaçla uluyan, ağlayan rüzgâr Salardı gizeme ateş ölçerken! Sazları kucaklar söz kucak kucak Cezveye serilir közler çabucak Bu mutlu anların şahidi ocak Bacada dem tutar isi sürçerken Varsılı, yoksulu sürmez yokuşa Doldurup heybeye çıkar temaşa Kendine, devlete ve kurda kuşa Buğdayı toprağa, taşa saçarken. Karnında umudun öbür senesi Beslerdi yokluğu fakirhanesi İsyan da etmedi hiçbir tanesi Vakarla dünyaya konup göçerken! Onlar has, onlar saf, onlar apaktı. Toprağı bahtıma miras bıraktı Zamane, nedense, hep üvey baktı! Yurduna sevdalı, bunca duçarken! Duayla… Rahmetle… Her dem hatırla Onlar ki; ruhumu kaplamış sırla! Nasıl anlatırım birkaç satırla? Ağızlar mühürlü, diller naçarken! 09.11.2013 08.57 Salih ERDEM |